Asıltürk: Türkiye'nin pusulası şaştı

Asıltürk: Türkiye'nin pusulası şaştı
Saadet Partisi Milletvekili Adayı Nagehan Gül Asıltürk, “Şu anda Türkiye’nin pusulası şaşmış durumdu. Bu seçim Türkiye’ye istikamet verme seçimidir, aynı zamanda Saadet Partisi bu süreçte çok etkin rol almak zorundadır” dedi

RÖPORTAJ: NAZMİYE GÜLBAŞ

Saadet Partisi Milletvekili Adayı Nagehan Gül Asıltürk, “Şu anda Türkiye’nin pusulası şaşmış durumdu. Bu seçim Türkiye’ye istikamet verme seçimidir, aynı zamanda Saadet Partisi bu süreçte çok etkin rol almak zorundadır” dedi

SAADET'İN KADIN ADAYLARI

Saadet Partisi kadın adayları Nagehan Gül Asiltürk,Nevin Gökçe, Pakizen Yüzbaşıoğlu ve Aysun Ekşi Bayraktar ile Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu, 7 Haziran seçimlerini,  Saadet Partisi’nin neden Meclis'te olması gerektiğin ve Milli İttifak’ın halkta karşılık bulup bulmadığını konuştuk.

MİLLİ İTTİFAK'A İLGİ BÜYÜK

Saadet Partisi milletvekili adayları, Milli İttifak’a halkın büyük teveccühü olduğunu ve barajı muhakkak geçeceklerini söylediler. Adaylar, Saadet Partisi’nin hiçbir partinin alternatifi olmadığını, sistemin olduğunu bu yüzden muhakkak Meclis'te olması gerektiğini vurguladılar.

VATANDAŞ İFLAS NOKTASINDA

**Nagehan Hanım evvela sizinle başlamak istiyorum.  Öncelikle seçimle ilgili sormak istiyorum, 7 Haziran seçimlerinin önemi nedir? Bu seçim neden çok önemli?

-Bu seçim çok önemli; bu seçim şundan dolayı çok önemli... Ekonomik açıdan, sosyal açıdan, kültürel açıdan, ahlak ve maneviyat açısından, eğitim açısından ve dış politika açısından Türkiye öyle bir noktaya götürülüyor ki ah şu da iyiye gidiyor dediğimiz bir durum yok. Her seçim önemlidir ama önümüzdeki seçim çok daha çok önemlidir. Neden? Çünkü önümüzdeki dört yıl ülkeyi idare edecek yöneticileri seçiyoruz. Verdiğimiz ruhsatla dört yıl seçeceğimiz kişiler istediği her şeyi yapabilirler. Türkiye’nin bir dört yılı daha var mıdır onu bilmiyoruz. Niye yaşanan bu çözüm süreci neyi içeriyor. Halk bunu bilmiyor. Çözüm süreciyle ilgili yetkililerin de çok fazla şey bildiğini sanmıyorum. Tüm ülkeyi ilgilendiren çözüm süreci birkaç kişi üzerinden yürüyor. Tüm Türkiye’yi ilgilendiren bir konuda neden muhalefetle görüş alışverişi yapılmıyor. Saadet Partisi bölgenin nabzını en iyi tutan parti ama kimse gelip Saadet Partisi’yle istişare etmedi. Allah (C.C.) korusun, Erbakan Hocamızın bahsettiği İsrail’e vilayet olma sürecinin bir aşaması mı kaydediliyor, bilen yok. Bu açıdan çok önemli bir süreçteyiz. İslam coğrafyası açısından, ülkemizde yaşanan çözüm süreci açısından, ekonomik süreç açısından çok kritik bir dönem içerisine girdik. İşte bu yüzden bu seçim çok önemlidir. Yine ekonomide gelinen nokta ortada... Vatandaşımız iflas noktasında, fakirlik halkımızın psikolojisini öylesine bozdu ki; Türkiye’de öyle şeyler yaşanıyor ki, baba çocuklarına bir şey alamadığından valilik önünde kendisini yakıyor. Bir diğeri köprüden atlamaya kalkıyor. Bunlar Türkiye’nin gerçekleri. Türkiye’de böyle şeyler yaşanırken bu seçimin önemi yadsınamaz.

**Saadet Partisi bu seçimde mecliste neden olmalı?

-Teşekkür ediyorum, bu çok önemli bir soru. Saadet Partisi o koltuklarda oturacak milletvekili göndermek için katılmıyor seçimlere. Saadet Partisi seçimlere Türkiye’ye istikamet vermek için katılıyor. Bu seçim Türkiye’ye istikamet verme seçimidir, aynı zamanda Saadet Partisi bu süreçte çok etkin rol almak zorundadır. Şu anda Türkiye’nin pusulası şaşmış, tamamen kendi medeniyetine, kendi özüne sırtını dönmüş, şimdiye kadar hiçbir fayda sağlamadığı, baktığımız zaman Osmanlı’yı ve Türkiye’yi bitirmek üzere oluşturulan yapının içerisinde olmaya çalışıyor. Düşmandan dost olmuyor. Bunu her seferinde görüyoruz ama maalesef hükümet böyle bir kararlılıkla hâlâ Avrupa Birliği diye tutturuyor. Yine Başbakan seçim beyannamesini açıklıyor, o beyannamede de Avrupa Birliği’ne girmenin kendileri için olmazsa olmaz olduğunu söylüyor. Fakat o AB biliyorsunuz daha yeni Avrupa Parlamentosu’nda sözde Ermeni soykırımını tanıdı. İşte Türkiye’nin istikametini belirleme açısından Saadet Partisi’nin muhakkak meclise girmesi lazım. Mesele Ahmet’in, Mehmet’in, Fatma’nın, Hatice’nin milletvekili olma meselesi değil, mesele ekonomik açıdan, eğitim açısından, ahlaki açıdan, maneviyat açısından ve dış politika açısından Türkiye’ye yön vermek, istikamet vermek. Bütün bu sebeplerden dolayı, Saadet Partisi muhakkak bu seçimde mecliste olmalı ve inşallah olacak.

MİLLİ İTTİFAK'A BÜYÜK İLGİ VAR

**Milli İttifak'la alakalı görüşlerinizi almak istiyorum. Halkımızın Milli İttifak’a teveccühü nasıl?

-Evet, sanıyorum muazzam desem abartılı olmaz. Biz kadın kolları olarak yaklaşık iki aydır arazideyiz. Saadet Partisi Kadın Kollarını tanıyan kardeşlerimiz zaten bizi bilirler; Saadet Partisi seçimden seçime çalışan bir parti değildir. Ama teşkilatlanma çalışmaları dışında arazinin nabzını biz iki ay önceden tutmaya başladık. İki ay öncesinin tarih çok önemli, ittifak ortada yoktu daha söylentisi vardı. Buna rağmen halkımızın büyük bir teveccühü vardı ittifaka. Bu heyecanın yakalanması ve Milli İttifak’ın kurulmasıyla heyecan doruk noktasına ulaştı. Gerçekten laf olsun diye söylemiyorum. Biz açtığımız stantlarda, yaptığımız ev sohbetlerinde müthiş bir karşılık buluyoruz. Arkadaşlarımızla kendi aramızda da konuşuyoruz. Refah Partisi’nin o ilk dönemki sıçrayışındaki heyecanı yaşıyoruz. Muazzam bir şey bu ve bunu halk size açıkça ifade ediyor. Ve ittifakın önemi şurada ortaya çıkıyor. Toplum bu kadar gerilmişken, bu kadar ayrıştırılmışken, bu kadar kutuplaştırılmışken birileri çıkıyor diyor ki biz bu bölünmüşlüğe, biz bu toplumu kutuplaştırmaya itiraz ediyoruz ve biz kardeşler topluluğu olarak birleşmeye karar verdik. Ne için birleşmeye karar verdik. Partilerimizin ikbali açısından mı? Hayır! Biz milletin geleceği, milletin ikbali açısından birleşmeye karar verdik. Şu dönemde olması çok manidar. Biliyorsunuz, bir takım siyasi parti yöneticileri, siyasiler kendi partilerinin gelecekleri için bir takım şeyleri gizlediklerini kamuoyuna duyurdular. Ne dediler. “Aman partimiz zarar görmesin seçime kadar susun.” “Parti zarar görmesin diye susuyorum.” Bu nasıl bir siyasi anlayıştır. Siz partiniz zarar görecek diye milletimizin zarar görmesine müsaade ediyorsunuz. Böyle bir anlayış olamaz. Onun içindir ki ittifakın şu dönemde çok büyük bir anlamı var ve bu anlam da millette karşılık buldu.

AİLE KURUMU ÇÖKÜYOR

**Türkiye'de aile kurumu gün geçtikçe yıpranıyor ve aile deyince akla kadın geliyor. Siz kadın adaylar olarak toplumdaki çözülme ailedeki yıpranma ve ahlaki erozyon hakkında neler söylemek istersiniz?

Toplum eşittir kadın. Kadına toplumun yapı taşı olarak bakıyoruz. Gerçekten kadın toplumun en önemli faktörü... İtilmişliğine, kakılmışlığa, bir takım sıkıntılara rağmen topluma yön veren kadındır. Niye? Kadın annedir, çocuğu yetiştirir, eğitir. Kadın eştir, eş olarak eşine destek olur. Ona omuz verir ve ailenin yürümesini sağlar. Gerek gelecek nesilleri yetiştirmek, gerekse üretim açısından kadın toplumun en önemli yapı taşıdır. Toplumun yapı taşı olarak gördüğümüz kadın toplumda yaşanan bütün problemlerin en yakın muhatabıdır. Ekonomik sıkıntılar kadını etkiliyor, çünkü evi çekip çeviren kadın. Eğitim konusundaki sıkıntılar, da kadını etkiliyor niye, çünkü çocukla birebir ilgilenen kadın. Mesela uyuşturucunun bu kadar küçük yaşlara düşmesi, yine anneyi etkiliyor. Bu ve bunun gibi tüm sorunların hepsi en yakından kadını etkiliyor.

**Medya’nın aile üzerindeki etkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Maalesef medyamız tamamen ifsat için çalışıyor. Saadet Partisi Kadın Teşkilatı olarak medya ile ilgili bir dizi çalışma başlattık. Kültür erozyonuna sebep olan ve tarihimizi kötüleyen, ecdadımızı kötüleyen diziler hakkında “Kültür erozyonuna ahlaki ve manevi çözülmeye hayır” diye kampanyalar yaptık ve RTÜK’e başvurduk. Ama RTÜK’ten gelen cevap: “Kurum olarak bu konuda yapabileceğimiz bir şey yok. Bizim kurum olarak yapabileceğimiz. Yayın öncesi uyarıları koydurmak” dediler. Yani bu işin sahibi yok, bu işin sahibi dış güçler. 2014’de İstanbul sözleşmesi diye bir sözleşme imzalandı. Bu sözleşme kadınlara pozitif ayrımcılığın oluşturulması olarak lanse edildi. Fakat çok özür dileyerek söylüyorum eşcinsellere özgürlükler tanımak ve onların kurumsallaşmasını sağlamak için getirilen bir sözleşme. Orada ne diyor biliyor musunuz? Bu cins insanların topluma kazandırılması ve toplumdaki yanlış bakış açısını çözmek adına her TV kanalı ayda 90 dakika eşcinsellerle ilgili olumlu yayın yapmak zorunda. Bu korkunç bir şey! Bizim televizyonlarımızın devlet tarafından inançlarımıza ters düşen bir şeyin dayatılmasına itiraz ediyoruz. Biz Saadet Partisi olarak buna hayır diyoruz. Eğitim açısından medyanın önemini biliyoruz ve Saadet Partisi’nin iktidarında medya noktasında düzenlemelerin yapılması sözünü veriyoruz. Televizyonların etkin olduğu bir toplumda yaşıyoruz ve TV’lerin toplumu ifsat etmesini değil ıslah etmesini sağlayacağız.

**Pakizen Hanım herkes tarafından sevilen, kendisine yakın görülen, hatta bir ankette her kesimden seçmenin 2. terci bir siyasi partisiniz. Sizi diğer partilerden ayıran özellik nedir?

-Saadet Partisi büyük bir mirasın Milli Görüş geleneğinin temsilcisi. Milli Görüşle ilgili şunun altını çizmek lazım. bizi onlarca partiden ayıran, biz bir İstiklal Harbi yaşadık ve netice itibariyle bir vatan toprağı kurtardık. Elimizde bir şey kaldı Allah'a şükürler olsun. Ve biz bu İstiklal Harbini verirken, Rusya, İngiltere, İtalya, Fransa biz bunlara karşı, hepsine karşı  bir mücadele verdik. Millet olarak topyekun bir mücadelenin içine girdik. Bunun ismi neydi? Kuvay-i Milliye idi. Şimdi bakıyoruz Allah rahmet etsin Erbakan Hocamızın bu istiklal mücadelesini çok iyi anladığını görüyoruz burada. Tüm siyasilerinde aslında üstüne düşen en önemli birinci vazife bu. Milli Mücadeleyi çok doğru anlamak lazım o bitmiş bir mücadele değildi. Biz bir Lozan Antlaşması imzaladık. Biz biliyoruz ki bu Türkiye için kazanılmış bir zamandı. Bir kapitalist dünya bizi cephede yenemeyeceğini keşif ettiği zaman bizim üzerimizde farklı politikalar denemek üzere bir ara veren politika takip ediyor ve şu anda  biz bu süreçleri yaşıyoruz ve bu sürecinde Allah muhafaza sonuna doğru geliyoruz. Bu Milli Mücadele esnasında işte bakıyoruz zaten Milli Mücadelenin adı milli mücadele o mücadelenin yayın organının ismi İradeyi Milliye Gazetesi. Yani bütün İstanbul'daki, Anadolu'daki işbirlikçi medyaya sektörüne rağmen tek başına direnebiliyor Milli Mücadeleyi tüm dünyaya anlatmanın derdinde, gayretinde. Bizim şu anda Milli Görüş camiasının yayın organının adı Milli Gazete. Bunların hiç birisi tesadüf değildir. Bunların hepsi çok doğru düşünülmüş, bu hareketin çok sağlam bir damardan beslendiğini gösteriyor. Netice itibariyle Televizyonlardan izlediklerimiz, halkın eğitiminin TVlere bırakılması, Milli Eğitimdeki bu tahribat, Türkiye'nin bir türlü üretim ekonomisine geçememesi, dış politikadaki, iç politika bunların hepsinin altında Lozan'da kazanılan o zamanın doğru anlaşılıp gerçekten vatan sever Türk siyasetçileri tarafından bir dirençle, her şeyin bitmediğini anlayarak mücadele verilmesi gerekiyor. Biz bir Milli Mücadele verdiğimizin farkındayız.

**Aysun Hanım Türkiye genç nüfus potansiyeli ile 15-20 milyon öğrenciye sahip. Hükümet okullardaki ahlaki tahribatın önüne geçemiyor bu konuda sizin görüşleriniz nedir?

-Milli Eğitimden bahsetmişken ünlü Amerikalı eğitimci Jon Dovey Türkiye de ilk eğitimini verdiğinde ''Biz Türkleri öyle bir yetiştireceğiz ki aynı Amerikalılar gibi düşünecekler.'' ve şu anda baktığınızda çocukların yüzde 80 hatta neredeyse hepsinin bir Amerikalıymış gibi bir yaşam şekli var. Öğretmenler bize,'' biz çocuklara bir şey veremiyoruz sistem bunu gerektiriyor''  diyor. Öğretmenler velilerden şikayetçi velilerin ilgisizliğinden yakınıyorlar. Bir rehabilitasyon merkezinde bir hanım ellerini açtı; ''ne yapacaksanız yapın ve kadınları TV başından kaldırın.'' onlar kapitülasyonun çarkına öyle bir giriyor ki; bu cümleleri kurmaktan üzülüyorum prototip bir kadın tipi oluşturmaya çalışıyorlar. Sonuç itibariyle şimdi, eğitim eğitim eğitim diyoruz. Bakın Türkler için ne derler? Ataerkil bir toplum olduğu söylüyorlar. Naçizane benim fikrim anaerkil bir toplum diyorum. Anadolu'da evleri babaanneler yönetirdi halada babaannelerin sözü geçerlidir. demek ki önce kadınların eğitime ihtiyacı var. Ne olduğunu bilmeyen bir toplum haline geldik.

**Nevin Hanım Türkiye'de 6 milyon işsiz mevcut. Üniversiteyi bitiren gençler iş bulamıyor ve ekonomin durumu hakkında ne söylemek istersiniz?

-Erbakan Hocamız hep ırkçı emperyalizmden bahsederdi. Emperyalizmin bir sömürge sistemi olduğunu anlatırdı. Kapitalizmin kadına, erkeğe, çoluğa çocuğa köle gibi çalış ben üreteceğim sen alacaksın, ''Borçla alacaksın'' dayatmasını yapıyor... Dünyadaki borçlar 2009 da  39 trilyon dolarken, şu anda 199  trilyon dolar  düşünebiliyor musunuz ulaşılan noktayı. 2009 ne kaç yıl geçmiş ki, bu kadar artış olmuş. Bu kadar yeryüzünde borç var. Bütün insanlar Rockefeller, Rothschildlere onlara borçlu. Onların şirketlerine boçlu. Bütün dünyayı sömüren bir sistem var. 12 Eylül Darbesi Türkiye'nin piyasasını serbest piyasa haline getirerek, liberalizmle ülkeyi küresel pazar haline getirmekti. Bizi kullanmaktı. Biz dolar kullanmıyorduk, ama ondan sonra dolar serbest oldu. Zaten ABD'nin geliri dolardan, paradan para kazanıyor. ''Türk Parasının Değerini Koruma Kanunu'nu kaldırarak doları serbest bıraktılar. Şimdilerde IMF'nin borcunun bittiği hatta IMF'ye borç verdiğimiz söyleniyor da?.. Dolar ilk adımdı Rahmetli Özal döneminde bu adımlar atıldı, daha sonra Derviş Fischer Modeli ile iyice küresel emperyalist sisteme eklemlendik. Ekonominin içler acısı durumu ondan kaynaklanıyor. Onların borcunu nasıl ödedik? Onların borcunu bir şey üreterek ödemedik... Türkiye hiç bir şey üretmiyor kesinlikle. Biz bir yerden borç alarak o borcu ödedik. Başka bir dış borç alarak, yani Ali'den alıp Veliye verdik. İnsanları öyle bir kandırıyorlar ki işte borç yok deniliyor maalesef. İktisat dersinin ilk girişi sınırsız ihtiyaçları, kısıtlı imkanlarla karşılanmasıdır. İşte  zihniyet bu olunca “oradaki petrolü ben kullanacağım, topraklar benim, madenler benim, ormanlar benim, sular benim” diyor. “Sen sularını kullanamazsın Fırat, Dicle için” diyor bunu. Herkese kullandıracaksın diyor. Senin topraklarından çıkıyor ama sana ait değil diyor. Ormanlar sana ait değil. Bir dönem mayınlı arazilerimizi İsrail'e 49 yıllığına kiraya verecekti hükumet neredeyse. En mümbit araziler, oradan harika ürünler yetiştirilir oralarda. Ver oranın insanına, oraları onlara kiraya ver onlar üretsin, organik tarım yapsın. Bu millet ne yiyecek ne içecek? Her şeyimiz ithal. Genelbaşkanımızın bir sözü var. ''Biz ithal ikame edeceğiz.'' yani neyi ithal ediyorsak biz onu burada yetiştireceğiz. bu çok önemli gerçekten. Biz sürekli yüksek teknoloji ithal ediyoruz. Bizde o maden var  Hammade bizde. Biz onu çok cüzi bir miktara veriyoruz, onlar çok azını gramını kullanıp  bize yüksek paralara son model akıllı telefonlar  olarak geri satıyorlar.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.