Hüzeyme Yeşim Koçak

Hüzeyme Yeşim Koçak

Zamanın İçinden

Zamanın İçinden

Bazen bizi dağ gibi ezen, baskılayan, kükreyen; bazen yüceltip, arşa çıkartan devirlerde, tecrit edilmiş bir zamandı.
Zaman renkleri, elleri ve müziğiyle dürülüp bükülmüş, o fotoğraflara girmişti. Aynı anda bir sanat çağ(lamas)ıyla sesleniyor, gövde gösterip, yürüyor, sürüyordu.
İçinde; zamana meydan okuyan, terbiye edilmiş, umur görmüş, devranın çizik attığı, yazının merâretini, bir melâli bilgelikle sindirmiş bakışlar; ışıklı Anadolu çehreleri, bir umudu yeşertmiş seçkin simalar, siyah-beyaz-gri fotoğraflarda pembe yeşil çocuklar, duru gönüllü apak kadınlar, görmediğimiz mânâlara çağıran, yüreğe ziyâ düşüren parlayan ibadet anları,  bulunuyordu.
Zaman koridorları, büyüyen küçülen, açılan kapanan, ışıklı-ışıksız pencereler kapılar, mercekler, odak(lanma)lar, açılar, ins(an) değeri biricikliği, terkip, ahir zaman neşesi süruru taşıyan mabetler, ufuklar.
Arda kalan, öne çıkan, sönen, yüksek, hükmü geçmiş; görünmeye bilinmeye,  meçhule, öte âlemlere işaret eden zaman kıs(ıtla)maları; seneler, nesneler, iç içe geçmiş hikmetli parçalar.
Fotoğraflarda birleştiğimiz, bölüştüğümüz,  gerçekliğinden kuşkuya düştüğümüz, firaklı yansımalar, tablolar, soluklar.
Kaybolmaya yüz tutmuş bir meslek erbabının hissettiği; bir çekicin, çivinin ucundaki, bir velespit tekerleğinin altındaki yitik zaman; zaman pençesi, yadigârlar, geçicilik, doğuş, zamanın sonu, insanın sonsuzluğu, kanatlı mesut akışlar.
Dünya yok oluncaya kadar eskitemediğimiz bir zamanı, üstüne çıkanları hatırlatan, vaktin çocuklarına saygı duyuran nakışlar.
Alışveriş ettiğimiz, oynadığımız, bize galebe çalan zam(anlarda) her fotoğrafta zamanın gözlerini seyrettim.
O gözler ki, vaktin gelip çattığını hatırlatıyordu sürekli. Yahut “Dem bu demdir” diye ihtar ediyordu. Ve bütün göz(e)lerinden hayat fışkırıyordu.
Sonra kendi fotoğraflarımı, pozları, albümleri hayalimde t(aradım).
Kalbimdeki her biri konuşan, kimi yırtık, kimi boyanmış resimleri desteledim, yerleştirdim, yele verdim kanattım dağıttım.

Yazar, eleştirmen Susan Sontang’ın, Fotoğraf Üzerine isimli eserinde, ilginç tespitler dile getirilir:
“Fotoğraflar yalnızca -resimler için mümkün olmayacak şekilde- çoğaltılan nesneler değildir, aynı zamanda -belirli bir anlamıyla- estetik bakımından dayanıklı nesnelerdir. Leonardo’nun Milano’daki ‘Son Akşam Yemeği’ tablosu şimdi eskisinden daha iyi halde değildir; bilakis, korkunç görünmektedir. Fotoğraflarsa, bozuldukları, kirlendikleri, lekelendikleri, kırkıp solduklarında bile güzel görünürler; genellikle de daha güzel görünürler. (Başka açılardan olduğu gibi bu açıdan da fotoğrafın benzerlik taşıdığı sanat, eserleri zamanın geçişiyle birlikte müthiş değerlenen mimarlık sanatıdır; yalnızca Partenon tapınağı gibi dev anıtlar değil, başka binalar bile yıkıntı halindeyken göze daha güzel görünürler.)” ( Susan Sontag, Fotoğraf Üzerine, ter: Osman Akınhay, AgoraKitaplığı, 2008, sf. 98)
24.8.2013 günü, İl Halk Kütüphanesi’nde; TYB Konya Şubesi’nin düzenlediği, Fotoğraf sanatçısı Sayın Dr. Muammer Ulutürk’ün ‘Zamanın İçinden 2’ adlı fotoğraf sergisinin açılışındaydım.
Sergide yoğun bir hüzün duygusu vardı.
Fakat siz izlerken, bütün geçen sürede, aldığınız yaşta, belki beyhûde yere sürüklendiğiniz bir ömürde; yine de başınızı bir yastık gibi koyup, uykuya daldığınız, gölgelendiğiniz, mücadele edip demlendiğiniz, kalbinize mührünü, izlerini vurmuş bir hayat ve zaman güzelliğini de görüyordunuz.
 İnsan yalnızca ölüm, kayıp gibi olgular için değil, bazen güzellik karşısında da ağlamak, arınmak hissine kapılıyor.  
Sanatın bizi hapsettiği; karelerde nefes verdiğimiz, mahvolup dirildiğimiz, bittiğimiz zamanlardı.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüzeyme Yeşim Koçak Arşivi