Hüzeyme Yeşim Koçak

Hüzeyme Yeşim Koçak

Zahid’in not defterinden:

Zahid’in not defterinden:

“Anlaşılamamak çok kötü bir his. Senin için ve kendim için üzülüyorum. Sevemediğimiz bir şeylerin içinde akıp gidiyoruz. Garip, üzücü ve bazen yıkıcı hatta. İnsanlardan mı yoksa kendimden mi tiksinmeliyim bilmiyorum. Duvarla konuşmak, şarkılarla fotolarla geçmişte dolaşıp durmak.. insanı yavaş yavaş delirtiyor önce; sonra öldürüyor……..

Deli oluyorsun herkes ders veriyor. Konuşuyor anlatıyorsun ama hissetmiyorsun. Ne hissetmediğimi de bilmiyorum. Bu dışarda kalma, bu hissizlik, bu keyif afiyet eksikliği tanımsız acı.

Öyle böyle gitgel yaşamıyorum herkes fıçı barut gibi. Patlamaya hazır herkes. Bu genel olarak geriyor insanı. Zaten dokunsan ağlayacak durumda iken hepsi daha ağır geliyor. 10 sene önceki halim olsa idi umurumda bile olmazdı. Zamanla daha da alıngan ve kırılgan oldum. Bir yandan aşırılaşıyor, bir yandan acziyetimi damarlarımda daha da çok hissediyorum. Rabbim mübarek Kur’an-ı Kerim’de kaç defa belirtmiş acziyetimizi. Şimdi daha iyi anlıyorum bunu. Garip bir yol imiş dünya ve hayat. Yolda yürüyorsun ve sıkıntıyla gidiyorsun, kimlere ise sadece hayret ediyorsun”

“Hiçbir şeyin bir gram bile tadını almadığı bir gün bugün. Nedenini yine bilmiyorum. Kimseden zevk almadığım ve kimi şeyleri gıcık olarak yapmak zorunda kaldığım gün. Kendimi bir yandan nankör gibi hissederken Rabbimin nimetlerine karşı, bir yandan da bunun sözüm ona “bilinçli” bir kişi olarak neden benim tarafından yapıldığı. Anlamakta zorlanıyorum. Bir ay sonra 40 yaşıma gireceğim eğer ömrüm var ise.. hayatım boyunca bir sürü insandan 40 yaşın ömrün dönüm noktası olduğunu ve deneyim ile güzelliğim birleştiğini falan duydum. Oysa şu anda bana hiç de öyle gelmiyor. Anlamakta zorlanıyorum. Eksik kulluk mu sorun, eksik insanlık mı, eksik edep mi? Bilmiyorum, bulamıyorum deli oluyorum… Daha  da kötüsü bazen bir sürü insana anlatmak isterken bazense kimse ile konuşmak gelmiyor içimden.. hem de bu şekilde olmam rağmen.. ve tam da böyle zamanlarda aklımda bir cümle geziniyor. “Benden adam olmayacak, belli!”

“İnsan neden böylesine azgınken.. onca nimetin içinde yüzerken neden mutsuzum.. Neden Rabbime nankörlük ettiğimi hissediyorum durmadan?”

“Bir noktadan sonra ruhun öyle daralıyor ki nefes bile bi acayip oluyor. Kendini öyle tek başına hissediyorsun ki bütün dünyada bir tek sen kalmışsın ve diğer tüm insanlar gitmiş gibi geliyor. Mutsuz suratlar, gizli hesaplarla dolu ilişkiler, dostluk adı altında samimiyetsizlikler öyle gözüne batıyor ki insanlardan uzak durmanın en mantıklısı olduğunu düşünüyorsun. Ama o da dokunuyor. Filmlerde izlediğin, kitaplarda okuduğun karakterler gibi hissediyorsun kendini. Bir açmazın içinde, ruhun darala darala günler geçiriyorsun.. ya da günler sana geçiyor.

 “Tat.. yok... huzur.. yok... anlam.. yok... samimiyet.. yok... inanç.. yok... gülen bir yüz..yok...afiyet..yok....oysa..saçmalık..çok....delirmişlik..çok...manasızlık..çok...içten pazarlılık.. çok...deizm adı altında inançsızlık.. çok...hırs.. çok...korku.. çok...”

“Huzurlu bir yere gitmek gerçekten huzur getirecek mi? Hiç emin değilim artık. Çok düşündüm bu konuyu. Eskiden rahatlatan bir yere taşınmanın inanılmaz bir huzur ve saadet getireceğine inanıyordum. Mekân değiştirmek gerçekten iyidir; huzur da getirir hatta..ama tam olarak bu noktada şu acı gerçek çıkıyor: Geçici huzur ve saadet. Anlıyorum ki bir insan kafasının içinde aralıksız bir şekilde kafaya takmaya devam ettiği şeylerle, en huzur verici mekâna gitse bile, bir süre şüphesiz rahatlayacaktır ama huzurun daimî ya da en azından aralıklı olsa da daimî olması mümkün değil. Üzerinde düşündükçe anlıyorum ki mesele kafada birtakım şeyleri çözebilmek ve aşabilmekle ilgili. Bunu psikolojik tedavi ile mi aşarsınız, birilerine danışarak mı aşarsınız ya da bir Müslümanın yapması gerektiği gibi dinimizi rehber edinerek mi yaparsınız bilemem ama bunu yapabildiğiniz takdirde dünyanın en iğrenç yerine de gitseniz bir şekilde baş etmeyi ve huzuru elde etmeyi biiznillah becerebilirsiniz. Lakin maalesef bu çok çok az insanın hatta bir elin parmakları kadar bile olmayacak kadar az insanın başardığı bir şey.”

“Telefonundaki albümde karizmatik fotoların, arkadaşlarınla çekildiğin fotoların, hoşuna giden manzara, makro vs. fotolarından daha fazla ilaç fotoları, tedavi ile ilgili yazıları içeren ekran görüntüleri, eski anılarından yaptığın mini hikâye videoları olmaya başladı ise kutlarım; yaşlılığın ilk adımına hoş geldin. Kendime bugünlerde söylediğim bu.”

“Aldığı bir kararın bile arkasında duramayıp insanların yorumlarından sonra yanlış karar almış olma endişesi ile iyice paniğe kapılan bir insanda bir karakter olduğu ya da en azından güçlü bir karakter olduğu söylenebilir mi? Hiç ama hiç sanmıyorum. Bedenen 500 kg olup da karakter olarak 0.5 kg. Olmak... Üzücü.”

Sonra, derin bir iç çekti Zahit. Kemoterapi vakti yine gelmişti, yapacak bir şey yoktu.

 Dudakları kıpır kıpırdı.

O an anlam veremese de; garip bir sükûnetle, bir huzur ve güç dalgasının kalbini sardığını fark etti.

Dayanıyordu ve yaşıyordu işte.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Hüzeyme Yeşim Koçak Arşivi