Nevzat Laleli

Nevzat Laleli

Yıkım Mimarları ve Mağdurlar

Yıkım Mimarları ve Mağdurlar

Güncel olaylar yazı serisi
 
Fadime şahin’i bundan önceki yazımda anlatmıştım. Ya Ali Kalkancı ve Aczimendi şeyhi Müslüm Gündüz neredeler, ne oldular?
Aslında bu millete yapılan bu komployu günlerce ekranlarına konuk eden televizyonlar, çarşaf çarşaf yazı ve resim döşenen “Büyük gazeteler(!)” bunlar neredeler ve ne yapıyorlar şimdi? Yine hangi tezgâhın arkasındalar?
Bu oyunun arkasında ki kuklacılar, onların emir aldıkları patronlar, bunlar neredeler, ne yapıyorlar bugün?
Ya mağdurlar… Refah Partisi ve onun “Felek her türlü esbab-ı cefasın toplasın gelsin. Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten…” misali davasından asla vazgeçmeyen değerli Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan nerede ve ne yapmaktadır?
Peki, bu oyunun gerçek mağdurları olan milletimizin durumu nedir? Nereden nereye getirilmiş veya daha açıkçası nereye yuvarlanmıştır?
Bütün bu ve benzer sorulara zaman içinde cevap bulacağız anlaşılan. Şimdi millete bu çirkin oyunu oynayanların akıbetlerini takip edelim. Neler görecek, nelere şahit olacağız..
BAZI TEMEL KAVRAMLAR
Hemen bir temel kuralı açıklamak istiyorum. “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste…” demiş atalarımız.
Bu konuda ki bir başka kural ise; “Zalimin akıbeti (sonu), mazlumun (zulme uğrayanın) önünde helak olmaktır” denmiştir.
Bir başka ölçü; “Zalimin hasmı, Allah’tır” buyrulmuştur.
Yine bir başka hüküm; “Mazlumla, Allah arasında perde yoktur” ölçüsüdür. Yani mazlumun duasını hemen Allah kabul eder, denmiştir.
Yukarıda vermeye çalıştığım kurallar bizim Avrupa’nın değişik ülkelerinden getirterek kullandığımız ve zaman içerisinde de durmadan değiştirdiğimiz yasalar içinde yoktur ama bunlar, inançlarımız içerisinde insanlar arasında ki hak ve hukukun korunması açısından önemli yer tutmaktadırlar.
Ali Kalkancı, geçtiğimiz günlerde uyuşturucu imalathanesine yapılan baskın sonucunda yakalandı ve hapse atıldı. Televizyonlar olayı görüntülerle halka duyurdular.
Müslüm Gündüz’ün nerelerde ne yaptığını şimdilik bilmiyoruz. Ama göreceksiniz ki onun da akıbeti diğerlerinden farklı olmayacaktır.
Müslüm Gündüz ile Fadime Şahin’e evini tahsis ederek (vererek) bunların kendi evinde basılmasını sağlayan bir Hüseyin Üzmez vardı. Televizyonlarda haberini seyretmişsinizdir. O da “cinsel taciz” suçlamasıyla şimdi hapiste yatmaktadır.
28.Şubat oyununu üst seviyede oynayanlara hele bir bakın nasıl millet önünde rezil, rüsvay olmaktadırlar. Ergenekon davası, balyoz harekâtı, sakal harekâtı ve daha bilmem ne harekâtları… Bütün harekâtlar tersine tepti ve o tetiği çekmek isteyenleri vuruyor.
YA MAĞDURLAR…
28.Şubat’ın seneyi devriyesinde bir basın toplantısı tertipleyen Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın basın toplantısını takip etme imkânım oldu. Öyle ya mağdurların başında Sayın Erbakan gelmekteydi. Bakalım o ne açıklamalar yapacaktı?
Gerçi aradan 13 sene kadar bir zaman geçmişti ve Hoca bu konuda ciddi bir açıklama yapmamıştı. Acaba niçin bu konuda kamuoyuna niçin bir açıklama yapmamıştı?
Bize göre bu “devlet adamlığı karakterinden” kaynaklanıyordu. Zira devletin tepesinde birbirleriyle kavga eder görünümündeki idareciler, toplumun ki iç ve dış istikrarını, ekonomik ve sosyal kararlılığı kaybederler. Bu her sahada ki zayıf yapı ise düşmanlarımızın arayıp da bulamadığı bir yapı olurdu. Şimdi Sayın Baykal’a Başbakan Sayın Erdoğan arasında geçen kavgada işte bu hali yaşıyoruz.
İşte bu sebeple Hoca bir açıklama yapmamıştı. Ama zaman zaman yaptıklarından nedamet (pişmanlık) duyan muarızları (karşıdakiler) 28. Şubat hakkında açıklamalar yapıyorlar ve kendi vicdanlarını rahatlatmaya çalışıyorlar.
Erbakan MGK toplantısında ilk defa; “28.Şubat dış güçlerin bir tertibidir. 28 Şubatta geldiler, Makovski’nin (ABD Savunma Bakanı Baş danışmanı) planını, hükümete tavsiyemiz diye okudular. Bu kriptonun (şifreli yazı) bir sureti daha sonra bizim elimize de geçti. 9 saat süren toplantının 5 saatinde onlar konuştular. Ortağımız ise ne müspet ne menfi hiç ses çıkartmıyor, sadece dinliyordu. 5 saat konuştular ve yoruldular.
Sıra bize gelmişti. Biz bütün kurula karşı tek başımızdayız. Buyurun bakalım şimdi söz sizde dediler. Benim ne yapacağımı merakla bekliyorlar.
Kapının önünde uzun boylu bir Yaver (Subay) oturuyor. “Yaver bey, bir dakika gelir misiniz” dedim ve Cumhur Başkanının önünde duran Anayasayı istedim, getirip bana verdi.
Anayasanın 2. maddesini açtım. “Beyler, dedim. 5 saat konuştunuz. Konumuz ne? Anayasayı korumak… Anayasayı korumak için bizim Anayasayı çiğnemeye hakkımız var mı? Siz bir takım teklifler getiriyorsunuz. İmam Hatipleri kapatalım. Çarşafları, sakalları yasaklayalım. Bunların hepsi insan haklarına aykırı. İşte Anayasanın 2. maddesi. Bunun ikinci paragrafını okuyorsunuz da birinci paragrafını niçin okumuyorsunuz? Birinci paragrafta bunların Anayasaya aykırı olduğu yazıyor.
Biz önce Anayasayı çiğneyeceğiz, sonra da koruyacağız diyeceğiz. Böyle şey olmaz.
Ne olacak? Bunlar, (Hükümete tavsiye edilenler) Anayasaya aykırı mı değil mi inceleyeceğiz. Gelin önce bunun bir değerlendirmesini yapalım.
Demirel onların takım oyuncusu. Dedi ki; “Genel sekreterliğin uzmanları yok, siz de biliyorsunuz. Bunlar olsa olsa Hükümette vardır” dedi. Ben de; “doğru söylüyorsunuz” dedim. “O halde konuyu Hükümete havale edelim. İstekler Anayasaya uygun mu değil mi kontrol etsin” dedim.
“İşte benim altına imza attığım belge (Makovski’nin taleplerinin kabulü belgesi değil, bu taleplerin hükümet tarafından Anayasaya uygun olup olmadıkları incelensi) bu belgedir. Böylece incelemeyi Hükümete havale ettik, oradan da bakanlara gönderdik”
Yıllardır “bir bardak suda fırtına kopararak…” insafsızca Erbakan’ı karalamaya çalışanların gözleri, gerçeklerin bir güneş gibi ortaya çıkması karşısında kamaşacak mı dersiniz? Yüzleri birazcık kızaracak mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nevzat Laleli Arşivi