İsmail Okutan

İsmail Okutan

Yeryüzü mektupları

Yeryüzü mektupları

Kanın mürekkebiyle ıslanmış kalemimle yazıyorum sana. Acının ıstırabına batırılmış kelamımla, eprimiş kelimelerle yazıyorum sana. Sormaya gücün yetiyorsa sor, ben ne haldeyim? Geceye kurşun sıkıyor kalemim. Savaşa savaş açıyor yüreğim. Havaya öfke soluyorum durmadan. Geceleyin küf kokuyor paslı hücrelerinde şehrin. Zamana yemin olsun ki yanmak mazlumları uyandırmaktır, yanmak durmakta olan saatleri ayarlamaktır. Yanmak çalışmayan beyin hücrelerini çalıştırmaktır, yanmak aydınlatmaktır karanlıkları. Ben yanıyorum işte tüm hücrelerimler. Zamana yemin olsun ki böyle durup bakmayacağım, Gökyüzünde topladığım renklerle, Gökkubbede topladığım seslerle sesleniyorum yeryüzüne ki yelesini savuran yılkı atlarla geleceğim, geleceğim ki yoksulun kalbini hedef almasın kurşunlar, mazlumların evini yıkmasın bombalar, çocukların bilyelerini dağıtmasın uçaksavarlar.

Ve istiyorum ki can vermeli savaş tacirleri ellerimde. Hüzün dolmalı yüreğime ki canımı acıtsın, o acıyla ayaklanıp koşayım imdadına mazlumların. Biliyorum ki yüküm zor, yüküm ağır lakin ellerim öksüzü kollar durmadan. Gözümün aydınlığı, yolumun meşalesidir bu. Mesafeler ne kadar uzak olsa da ayaklarım o kadar bilenir koşmaya. Başkaldırdım bütün zalimlere, isyan ettim bütün putlara, meydan okudum bütün katillere, yalana ve talana son verdim.

Öyle bir laf ettim ki bütün lifleri koptu dünyanın. Tepe taklak yuvarlandı tepeden aşağıya doğru. Şimdi, yara bere içinde kaldı her tarafı. Sıkışıp kopan tendonları öyle kolay düzelir mi sanıyorsun. Yaraları kabuk atıyor, derisi soyuluyor ama ya ruhu ne olacak?

Tankları sapan taşlar ile durduran bir çocuk olmaktı hayalim, bu da yetmiyor heyecanımı bitirip yüreğimi soğutmaya, her gün sapan taşları ile uçakları düşürmektir bütün hevesim. Ve o büyük sevdaya, o yüce heyecana tutunmaktı bütün hayalim. Göğe sevdalanıp uçurumlarda koşan hevesim her gün beslenir bu sevdadan. Sana sevdalanan dallarım her gün büyür bu ruhla. Gönlümün tellerini kim kopartabilir yerinden? Uçurumlarda koşarken korku yanaşamazdı yanıma, yeni tüylenmiş bir kuşun uçma denemeleri gibi heyecana kapılırdı yüreğim ve heyelana kapılırdı ayaklarım fakat ruhun damarlarına tutunup kalmayı başarıyor her seferinde. Yavaş yavaş sokulurdum kalbine ve soluklanırdım gölgende, kendi çocuğunu emzirirdi yalnızlık göğsünden, içimdeki hüzün hiçbir kalbe sığmazken.

Tazelenir bahar her mevsim benim içimde. Çiçeklerin soluğunda yayılıyor etrafa sevgi dolu mücadele. Kırık sandalyeden gelen inlemeler uyandırdı beni. Her şey eskirken mücadelem ve sevgim yenileniyor her gün. Her gün kuşanıyorum yeniden inancımı. Kuşanmak ise bir silkiniştir, bir sarsılıştır, bir ırmaktır, çığırtkan bir kuş gibi çağırmaktır her gün. Kuşanmak bir kıpırdamasıdır ölü hücrelerin. Canlandıkça, ölü hücreler kıpırdadıkça, içimde sevgi kaynadıkça, baştan aşağıya aşkla dolarım. Heyecan ve mücadele kesilir tüm hücrelerim. Geceyi aralayıp gündüze bakarım, aşkla doldu mu diye? Gözlerimi kapatıp yürürüm yokuş aşağı.

Saydım ama sayamadım bahara yazdığım mektupları, ilkbahar geldi mi içim kıpır kıpır olur, aşka koşma, sevgiye çıkma, bulutlara bakma zamanı gelecek diye. Anladım ki ıssız bir dağın eteğinde, gür bir ırmağın kıyısında, yaşamın ortasında kendi hüznüme kulak kesildim. Mendilinle tutundum ipekten aşkına.  

Kaç kez mektup yazdım bahara, bilemiyorum, ‘‘çiçeklerini soldurma, ağaçlarını kurutma yoksa can damarların kesilir,’’ dedim. Kana bulandığı gün yeryüzüne mektuplar yazdım durmadan. Şimdi öldü baharlar, çiçekler soldu çünkü. Çekildi yeryüzünde merhamet bu yüzden. Kurumuş ırmakları besledi yüreğimin suyu. Ölü kelimelerle hayat dirilir mi? Ruhsuz bedenlerde hayat olur mu? Hep güle sevdalıdır yağmurlar, dağlara sevdalıdır, bahara sevdalıdır. Her mevsim bahara sevdalanmalıdır, her renk maviye sevdalanmalıdır, kırmızıya sevdalanmalıdır, yeşile sevdalanmalıdır, benim gibi, ben her bahar güllere sevdalanırım. Yağmursa vurgundur her zaman dağlara, vurgundur ormana, içime yağar bu yüzden her zaman. Metruk gecekondularda hayat aradım, gecekondu hayatlarda insan aradım, geçip gittim yeryüzünün ormanlarından, kalbimde saklıdır her zaman ormanlar ve dağlar, içimde yazılıp postalanmayı bekliyor yeryüzü mektupları.

Rengine, kokuna, mavi gözlerine kandım ey dünya. Ay dolardı ya avuçlarıma geceleri, yüreğimi öperdi ya yıldızlar, büyüleyen güneş sarhoş ederdi ya beni nasıl vazgeçerdim senden ey dünya! Seni bırakıp gideceğim elbette bir gün.

Levhi mahfuzda verdiğim sözü bozdum senin yüzünden. Dayanmaya gücüm kalmadı, daha fazla seyredemem ihanet ateşinin alevlerini. Azaplardan korusun bizi Rabbim. Şimdi gökten sabır yağsın üzerime.

Ey gecenin karalığını fırsat bilip uluyan çakallar, çakıllar karıştırmış olsa da kanıma, kovacağım sizi bu zamandan. Ey beni aldatan dünya, ey kalbimi yoran telaş, ben bana hayatı ve baharı veren, ömrün sonunda da nimet olarak ölümü verene sevdalıyım.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsmail Okutan Arşivi
SON YAZILAR