Yaşamak değil yaşatmak
İnsanların çoğunluğu içinde bulundukları toplum ne halde olursa olsun daha iyi yaşamak için kendilerinden beklenenden daha fazla gayret sarf ederler.
İnsanlardan çok az bir kısmı ise içinde bulundukları toplumu kendi yaşadıklarına tercih ederek toplumu daha iyi yaşatmak için gerektiğinde kendilerini feda ederler.
Şehit Ömer Muhtar (Rha) ikinci guruptan yani az olan insanlardandı.
Dün Şehadetinin yıldönümü idi ve az insanların az hatırlandığı gibi o da az hatırlandı Müslümanlar tarafından.
İşgalci emperyalist İtalyanlar tarafından ölüme mahkûm edildiği muhakeme safahatının son celsesinden kısa bir bölüm ile hatırlayalım istedik Şehidimizi.
İtalyan hâkim Ömer Muhtar’a (Rha) idam kararı vermeden önce sorar.
İtalyan Devleti'ne karşı savaştınız mı?
Ömer Muhtar:
- Evet.- İnsanları İtalyan Devleti'ne karşı savaşmaya teşvik ettiniz mi?
Ömer Muhtar:
- Evet
- İtalya'ya karşı kaç yıl savaştınız?
Ömer Muhtar: Yaklaşık 20 yıl,
- Yaptıklarından dolayı pişman mısınız? Ömer Muhtar:
- Hayır
- İdam edileceğinizi biliyor musunuz? Ömer Muhtar:
- Evet
Hâkim şaşırır:
- Sizin gibi birisi için böyle bir son, çok üzücü.
Bunu duyan Ömer Muhtar şöyle der:
- Tam tersi! Bu, hayatımın sonu için en güzel yol.
Hakim daha sonra, Mücahitlere cihadı durdurmalarını emreden bir emirname yazması halinde Onu beraat ettirmek ve ülke dışına sürgüne göndermek ister.
Bunun üzerine Ömer Muhtar,
O meşhur sözlerini söyler:
- "Her namazda Allah'tan (cc) başka ilah olmadığına, Muhammed (sav.)'in de O'nun Resulü olduğuna şehadet eden parmaklarım, asla yanlış bir şey yazamaz!
Bizler teslim olamayız. Ya kazanırız ya da ölürüz/şehit oluruz!
"Biz ölsek de kazanırız ve siz kaybedersiniz. Fakat acı olan siz bunu ancak öldüğünüzde anlarsınız ve bunun size bir faydası olmaz!
Şehit Ömer Muhtar (Rha)ın bu inanç ve teslimiyetini örnek alması gereken Müslümanların evlatları maalesef birkaç yüzyıldan beridir emperyalist işgalcileri, onların öne çıkardıklarını ve onlara gönüllü kölelik yapan yerli işbirlikçilerini örnek almaktalar.
Bunun sonucunda da genel bir deyişle celladına aşık veya kendi ayağına sıkan bir toplum yapısı oluşmakta.
Müslümanların neredeyse bu günkü halleri gözünün önünde duran bir elektrik trafosundaki akımı göremediği için yok demekte olan bir kişi ile eş anlamlıdır.
Kablo ile iletilen bir akımı göremediği için varlığına inanmayan birini inandırmak için en etkili yol, düğmeye basıp lambayı yakmak veya klimayı çalıştırmaktan ziyade ucu açık kabloyu eliyle tutmak olmamalıdır.
Kablodaki elektrik akımı ile eli kolu titreyen bir kişiye işte bak seni çarpan elektrik budur diyerek inandırma şekli, İslam topraklarının emperyalistlerce işgal edilmesi ile eşdeğerdir.
1440 yılı aşkın İslam tarihinde Sahabe Neslinden (ra) bu yana İslam toprakları defalarca işgal ve yağmaya uğramış olmasına karşın bu günkü siyasi ve iktisadi işgale karşı çıkmayanların bu zulümlere karşı ayaklanmaları için elektrik deneyindeki gibi tekrar çarpılmaları mı gerekecek acaba?
Son yüzyılda dinini batılı müsteşriklerden öğrenen medya meddahı hocalardan öğrenenlerin Kur’an-ı Kerim’i heva ve heveslerine göre yorumlayabilmeleri için Sahih Hadis ve Sahih Sünneti devre dışı bırakmak adına mücerret aklı ve bilimi aklayacağız ve saf İslam’ı yalan ve hurafeler temizleyeceğiz diyerek Selefi Salihin (ra)in uygulamalarını reddettiklerini gördükçe bir kendisini yaşatmak yerine toplumu yaşatmak için şehadeti seçen Şehit Ömer Muhtar’ı (Rha) bir kez daha rahmet ve minnetle anıyoruz.
Bilgi edinmeden fikir sahibi olanlara veya tersi bir ifade ile fikir sahibi olmadan bilgi sahibi oldum diyenlere bir kez daha hatırlatmak istedik.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.