Türküyle ‘casusluk’ yapılır mı?
Türkülerimiz…
***
Her biri bir destan… Geçmişi sözlü kültürde canlı tutan, haber kaynakları gibidir… En çok dinlenen ve en yaygın olanlarının temel özellikleri ise, acı bir hikayeye ve iç burkan bir ölümün ardından yazılmış birer ağıt niteliğindedir…
***
Bazen melodisi, böğrünüze bir kama yarası gibi vurur, bazen başka bir türkünün hüznü mezarlıklar arasında bir pusu gibi yüreğinizden ansızın çarpar… Anadolu’nun 1000 yıllık acısının saklandığı kırk kat bohçalar gibidir türkülerimiz…
***
Acı, türkülerimizde o kadar sıradandır ki, ağıt tadında yazılan, bir dramı anlatan bazı türküler kısa sürede oyun havasına dönüşüvermiştir… “Hey onbeşli onbeşli…” Cezayir…” bunlardan bazıları…
***
“Hey Onbeşli” türküsü, Tokat’tan Çanakkale’ye uğurlanan ve tamamı nerdeyse şehit olan yaşları 15 yaşındaki çocuk askerlere yakılmış bir ağıttır…“Cezayir Türküsü” ise bizim bölgemize has, Cezayir’in Osmanlı idaresindeyken düşmesinin ardından, Fransızların burada yaptığı katliamlar üzerine Konyalı’nın yaktığı bir ağıttır…
***
Bazı dizi ya da sinema filmlerinin başında yer alan “Bu filminde hiçbir canlıya zarar verilmemiştir” ibaresi vardır… Türküler de ise, ölüme ve ayrılığa neden olmamış türkü sayısı neredeyse yok denecek kadar azdır…
***
Ama öyle bir türkü var ki, kimsenin dilinden düşmeyen, hikayesi belki de hepsinden daha dramatik olmasına rağmen oyun havası ritminde dillerde pelesenk olmuştur… Bir milletin nasıl satıldığının ve uyutulduğunun resmi gibidir…
***
Belki de halk repertuarındaki, tek casus türkü özelliği taşımaktadır…
***
Hangisi mi?
***
“Zeytinyağlı yiyemem aman…!”
***
Bursa yöresine ait bu türkü 2 Kasım 1954 tarihinde İhsan Kaplayan’dan kaynak gösterilerek, Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmiştir…
***
Bu türkünün hikayesinde de o bildik uyarı gibi “bir tek acıya, ayrılığa, gözyaşına neden olmamıştır” diyebiliriz… Türkü bir gelin nazlanmasıdır… Ama bu türkünün yazılış gayesi, hedefleri ve ulaştığı sonuçlar bakımından yüz binlerce insanımız acı çekmiş ve ölmüştür…
***
Nasıl mı?
***
Prof. Dr. Kenan Demirkol’a ve Osman Nuri Koçtürk’e kulak veriyoruz… “Zeytinyağlı yiyemem aman” türküsünün sırrını ve neden olduğu acıları bakın nasıl anlatıyorlar;
***
“Marshall Planı 2. Dünya Savaşı sonrasında 1947 yılında önerilen ve 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe konan ABD kaynaklı bir ekonomik yardım paketidir…
***
"Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 16 ülke, bu plan uyarınca ABD’den ekonomik kalkınma(!) yardımı almıştır…”
***
“ABD geçmişten beri dünyanın en büyük mısır üretici ülkesidir… ABD birikmiş olan mısır dağlarını eritmenin bir yolu olarak mısırözü yağı ihracatını keşfetmiştir… Marshall yardımının koşullarından biri Türkiye’nin ABD’den mısırözü yağı almasıdır…
(Yeni Sömürgecilik Açısından Gıda Emperyalizmi, Osman Nuri Koçtürk, Toplum Yayınları, 1966).”
***
Prof.Dr. Kenan Demirkol o yılları bakın nasıl anlatıyor ; "Buna koşut olarak Türkiye’de ilk margarin fabrikası kurulur... Yine aynı dönemde yüz binlerce zeytin ağacı sökülerek bir katliam yapılır... Kalan zeytin ağaçlarından elde edilen zeytinyağının büyük bölümü ABD tarafından Dolar karşılığı alınır ve mısırözü yağı TL karşılığı satılır…”
***
"Türk insanı zeytinyağından soğutularak mısır özü yağına ve margarine alıştırılır… Bu amaçla “zeytinyağı ısınırsa kanser yapar” gibi yalanlar uydurmaktan da geri kalınmaz… Hâlbuki zeytinyağı halk ağzındaki deyişiyle dumanlaşma derecesi en yüksek (en zor yanan) sıvı yağlardan biridir...”
***
Bununla da kalınmaz, kötülemek için tıpkı bugün yapılan halkla ilişkiler endüstrisi çalışmaları gibi; “Zeytinyağlı yiyemem aman, basmadan fistan giyemem aman…” diye türkü sipariş edilir ve ülkenin en popüler türküsü yapılır…
***
Katı yağ/margarine mahkûm edilen halk, 20-30 yılda bir kaşık yağa bile muhtaç hâle getirilir... Ve basma giyen kadınlar, plastik giysilerle tanıştırılır…" diyor Demirkol…
***
Yüz binlerce insan o günden bu güne yanlış ve sağlıksız yağ kullanımı nedeniyle, “margarin” yüzünden çok genç yaşta yakalandıkları damar rahatsızlıkları ve kalp krizleriyle hayatlarını kaybettikleri aklımıza geldikçe aynı türkünün başka bir mısrası kulaklarımızda çınlayıveriyor;
SENİN GİBİ CAHİLE
BEN EFENDİ DİYEMEM AMAN....!