Toplumsal sözleşme gerekli

Toplumsal sözleşme gerekli

Ufuk Turunun sonuç bildirgesinde, Sorunların çözümü için yeniden ve acilen toplumsal bir sözleşmeye ihtiyaç var denildi



UFUK TURU TOPLANTILARI - 6
Yazı: Ahmet KUŞ
Fotoğraflar: İbrahim DIVARCI

(5. BÖLÜM)
UFUK TURU – 6
SONUÇ BİLDİRGESİ
Bu yıl ki Ufuk Turu Toplantıları 19 Mayıs 2009 tarihinde saat 10.30 da yapılan kapanış oturumuyla sona erdi. Kapanış oturumunda Konya Sivil Toplum Platformu başkanı Latif Selvi tarafından sonuç bildirgesi okundu.
Bu yıl altıncısını düzenlediğimiz Ufuk Turu Toplantısı 15–19 Mayıs 2009 tarihleri arasında Kozaklı Diva İbis Otel’de gerçekleştirilmiştir. Konya STK'ların öncülüğünde  yurtiçi ve yurtdışından çok sayıda akademisyen ve yüzü aşkın sivil toplum kuruluşunun temsilcilerinin  katılımıyla gerçekleştirilen toplantıda ‘Birlikte Yaşama Kültürü’   tartışılmıştır.
Beş Oturum ve özel Sohbetler halinde gerçekleştirilen toplantılara birlikte yaşama kültürünün yasal, siyasal ve toplumsal ilkeleri ele alınarak başlanmıştır. Bu çerçevede bugüne kadar hazırlanan anayasaların yetersizliğine temas edilerek toplumun gerçeklerini ve taleplerini dikkate alan geniş katılımlı sivil bir anayasanın gerekliliği hassasiyetle vurgulanmıştır. Bu bağlamda, toplumsal hayatın temel dinamiklerinden birisi olan dini çerçeveye ve bu çerçevenin sağlamış olduğu diyalog imkânlarına atıfta bulunularak hem nazari hem de pratik anlamda toplumda var olan ortak yaşama zemininin önemine dikkat çekilmiştir.
Birlikte yaşamanın İslami temellerinin ve örneklerinin Hz. Peygamber ve Hulefa-i Raşidin dönemindeki uygulamasına ilişkin değerlendirmelerde bulunulmuş, bu örneklerin günümüz ve insanımız açısından birlikte yaşama kültürünün sağlam temeller üzerinde yeniden inşasının imkânları üzerinde durulmuştur. Değişik köken, din ve inançtaki insanların asgari müşterekler ve insani değerler etrafında birbirlerini tanıyarak, birlikte yaşamasının Temel Kaynaklarla desteklenmesinin imkânları ortaya konulmuştur. Uygulamadaki problemleri orijinal metin ve kaynaklar ışığında yeniden değerlendirme ve çözmenin mümkün olduğu anlaşılmıştır.
Birlikte yaşama kültürü konusunda İslami temel kaynaklarla paralellik arz eden tarihsel tecrübeler konusunda Endülüs, Selçuklu ve Osmanlı örnekleri dikkatle analiz edilmiş, Birlikte Yaşamanın tarihi örneklerinden hareketle günümüzde karşılaşılan problemlerin çözüm yollarının yine bizatihi toplumumuzun tarihsel imkânlarında mevcut olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Tarihsel tecrübeler toplumumuzun bugün karşı karşıya olduğu problemlerin rahatlıkla üstesinden gelebileceğini göstermektedir.
Öte yandan, birlikte yaşama kültürünün insani boyutları dikkate alınarak dünyadaki ve özellikle Batıdaki örnekleri de değerlendirilmiş, bu bağlamda Avrupa Birliği, ABD ve Kanada tecrübelerinden alınacak negatif ve pozitif dersler ortaya konulmuştur. Birlikte yaşama kültürünün yeniden inşa sürecinde bu tecrübelerden yararlanma imkânları araştırılmış, dengeli bir model ortaya koymanın hiç de kolay olmadığı tespitinde bulunulmuştur.
Türkiye özelinde yapılan tartışmalarda ise; ülkemizde yaşayan insanların birlikte barış ve uyum içinde hayatlarını sürdürmek için muhtaç olduğu toplumsal, kültürel, dini ve tarihi tecrübelere sahip olduğu; ancak çok-kültürlü, çok-uluslu ve çok-dinli bir devletten ‘ulus devlet oluşturma’ projesinin Birlikte Yaşama zeminini temellerinden sarstığı ifade edilmiştir. Sarsılan bu zeminin yeniden tesisinin de ancak toplumun gerçeklerine ve değerlerine saygı göstererek, evrensel insan hak ve özgürlükleri temelinde bir toplumsal, siyasal ve hukuksal yapının oluşmasına bağlı olduğu sonucuna varılmıştır. 
Sorunların çözümü için yeniden ve acilen toplumsal bir sözleşmeye ihtiyaç vardır. Anayasa değişikliği tartışmalarının bu zeminde ele alınmasının zarureti ortadadır.
Bu tartışmaların ülkemizdeki barış içinde birlikte yaşama çabalarına katkıda bulunması temennisiyle. Kamuoyuna saygıyla duyurulur.      

FOTO ALTI:
Ufuk Turu Toplantıları sonuç bildirgesinin okunması ile son buldu. Sonuç bildirgesinde yeniden acilen bir toplumsal sözleşmeye ihtiyaç duyulduğu belirtildi.
                                        
**
Prof. Dr. Cemalettin Latiç’in mesajları
Bu yıl 16 – 19 Mayıs tarihleri arasında Nevşehir’in Kozaklı ilçesinde altıncısı düzenlenen Ufuk Turu Toplantısı’nda Boşnakların efsane lideri Aliya İzzetbegoviç’in cezaevi dönemi dahil bütün mücadelesinde yanı başında olan Bosna millî marşının müellifi Prof. Dr. Cemalettin Latiç de bir konuşma yaptı. Toplantıya ikinci gün katılan Prof. Dr. Cemalettin Latiç için özel bir oturum düzenlendi. Bu yılki toplantıların en kayda değer konuşmalarından birini yapan Latiç, Aliya İzzetbegoviç ile birlikte Bosna Savaşı’nda mücadele eden ve o zor günlere şahit olan kişilerden biridir. Savaş döneminde yazdığı “Ben Senin Evladınım Ey Vatan” şiiri artık değiştirilmiş olsa da hiçbir zaman hafızalardan silinmeyecek bir millî marştır. Üç etnik unsurdan oluşan Bosna – Hersek’in şu andaki millî marşının adı “İntermeco” dur, sözleri olmayan ve sadece melodiden oluşan bir marştır. Saraybosna Üniversitesi İslamî Bilimler Fakültesi’nde Tefsir dersleri ve Sancak Üniversitesi Felsefe Fakültesi’nde Edebiyat Teorileri dersleri veren Latiç’in tercüman vasıtasıyla yaptığı konuşmasından aldığım notlar…
“Balkanlar etnik olarak çok karmaşık bir yapıya sahiptir. Balkan kelimesinin anlamı Türkçeden gelir. Balkanizasyon kelimesi genellikle negatif anlamda kullanılır. Parçalanma, bölünme anlamına gelir. Kelimenin elbette pozitif yönleri de vardır. Osmanlılar çekildikten sonra Balkanlarda hiçbir zaman sorunlar bitmemiştir. Balkanlarda birçok savaşta Müslümanlar katledildi. Balkanların karmaşık oluşunun iki sebebi vardır; Birincisi Fatih Sultan Mehmet’in takip ettiği siyasi politika olan Millet Sistemi’dir. Millet Sistemi’nde herkesin kendi dinine uyması esastır. Bu sistemde Yahudilere, Müslümanlara ve Hıristiyanlara kendi dinlerinde eğitim hakkı verilmiştir. Osmanlı döneminde Müslüman olmayanlar her türlü tehlikeden korunmuştur. Bu serbestlik Balkanlarda çok uluslu etnik yapının oluşmasını sağlamıştır. Fatih Sultan Mehmet’in Hıristiyanların haklarını teminat altına almak üzere Fransisken tarikatı mensuplarına verdiği “Ahidname” hâlâ kilisede korunmaktadır. Bu sistem sayesinde 16. ve 17. yüzyıllarda balkanlarda altın dönem yaşanmıştır. Bu sistemde Müslümanlar, Ortodokslar, Katolikler ve Yahudiler eşit haklara sahiptir. Onların maddi ve manevi kültürleri bu altın çağda emniyet altındadır. Örneğin Saraybosna’daki Yahudi Mezarlığı dünyadaki en eski Yahudi mezarlıklarından biridir. Balkanların karmaşık bir yapıya sahip oluşunun ikinci sebebi ise Bosna’nın batı ve doğu bölünmesinde tam sınırda kalmasıdır. Bu iki sebebin bazı dönemlerde pozitif, bazı dönemlerde ise negatif etkileri olmuştur.
Engizisyona göre hakim din hangisi ise devlette onundur. Engizisyona göre herkes hükümdarın dinine mensup olmak zorundaydı. Sultan Fatih’in Millet Sistemi’yle bu durumu karşılaştıramayız bile… 1737 yılından itibaren Osmanlı zayıflamaya başlayınca Boşnaklar kendi dinlerini kendileri savunmak zorunda kaldılar. Alman Çarı Bosnalılara ya teslim olacaksınız ya da buradan gideceksiniz dedi. Boşnaklar kendi ayaklarının üzerinde kalabilmeyi vezir Hekim Ali Paşa’ya borçludur. Banya Luka’da Alman Çarı’na karşı zafer kazanmıştır. Osmanlı Bosna’dan çekildikten sonra Avrupa’da modern bir yaşantı başladı. Müslümanlarla diğer milletlerin eşitliği bitti. Viyana savaşlarından buyana Boşnaklar sadece Müslüman oldukları için 13 kere katliam yaşadılar. Batının en büyük filozoflarından biri olan Hegel “Hıristiyan ülkeleri kendi aralarında anlaşamadıkları için batıda birkaç ülkede Müslüman unsur kalmıştır” der. Balkanlarda Müslümanların çoğunlukta oldukları yerlerde hâlâ eşitlik vardır fakat azınlıkta kaldıkları yerlerde hiçbir hakları yoktur. Said Nursi’ye göre iki Avrupa vardır, biri dindar Avrupa diğeri de dindar olmayan Avrupa’dır fakat bu iki Avrupa’dan hangisinin Müslümanlara haklarını tanıdığını biz bilmiyoruz.
Sırp Kıralı I. Dünya Savaşı’ndan sonra Yugoslavya’da kalan Müslümanlara; “Ya Hıristiyan olacaksınız ya da 48 saat içinde buradan gideceksiniz” demiştir. 1940’lı yıllarda Tito Yugoslavya’nın başına geldiğinde bu eşitsizliğin farkındaydı. Komünist Yugoslavya dönemi de parlak bir dönem değildi. Katliam yoktu fakat Müslümanların hiçbir hakkı da yoktu. Boşnaklar II. Dünya Savaşı’nda en büyük dramı yaşadılar. Bu dönemde Müslümanlar kendi komşuları olan Sırplar ve Hırvatlar tarafından katledildiler. Tito en fazla Müslümanlara güvenmesine rağmen Boşnakları tarafsız olarak tanımlıyorlardı. Balkanlarda Ortodoks olmak Sırp, Katolik olmak ise Hırvat olmak demektir. Boşnaklar tarafsız olarak nitelenmiştir. Yugoslavya yıkıldığı gibi Komünizm de yıkıldı. En son katliamdan bir şey aktarmak istiyorum. Saraybosna abluka altındaydı. Sırpların ellerinde bütün ağır silahlar vardı. Bizim ordumuz Saraybosna’nın herhangi bir sivil vatandaşına dokunmadı. Biz ilk günden buyana çok dinli çok milletli bir Bosna arzu ettik. Biz Sultan Fatih’in getirdiği Millet Sistemi’nin devam etmesini istiyoruz. Rahmetli Aliya İzzetbegoviç’in odasında oturuyorduk. Sırplarla buluşan Dışişleri Bakanı Halit Sladiç’in havaalanından gelmesini bekliyorduk. Geldiğinde yüzü duvar gibi bembeyazdı. O zaman geri döndüğünde şöyle demişti bize; “Hırvat temsilcisine neden sivilleri öldürüp, mabet ve okulları yakıyorsunuz diye sordum. Kravsiç ise ta ki Bosna’da birçok etnik grubun yaşamasını istemeyinceye kadar sizi öldürmeye devam edeceğiz” dedi.
Sırplar ve Hırvatlar Bosna’yı bölmek için bir anlaşma yapmışlardı. Sırbistan’la Hırvatistan’ın arzuları aynıydı. Bunların hedefi Müslümanları başka bir yere göndermek değil, büyük bir katliam yapmaktı. O dönemde Hırvatistan da sınırları içerisinde yaşayan Sırpları sürdü. Oradan sürülen Sırplar da Bosna’ya yerleştiler. Avrupalılar bu katliamı sakin bir şekilde izlediler. Sırplar Bosna’nın yüzde 45’ini ele geçirince Amerika’yla beraber bir barış anlaşması yaptılar. O anlaşmada evlerinden sürülen herkesin geri dönmesine dair bir madde vardı. Boşnakların yüzde 48’inden sadece yüzde dördü evlerine geri dönmüştür. Bunu size neden anlatıyorum? Sırbistan batıda çok kültürlü bir hayatın olmayacağını iddia ediyor. Avrupa’da hâlâ millî devlet ideali vardır. Azınlıkların % 10’dan fazla olanını kabul etmek istemezler. Sırbistan Müslümanları bugünlerde çok sıkıntılı günler yaşıyor. Ben Sancak’da (Yeni Pazar) İlahiyat Fakültesi’nde derslere giriyorum. Orada durum çok acı. Sırbistan hukukunda tüm milletlerin, dinlerin eşitliği hakkında bir madde var fakat bu madde şu anda kâğıt üzerinde. Orada yaşayan Boşnaklar hiçbir hakka sahip değiller. Okula gidemiyorlar, işe gidemiyorlar. Askerde zorla domuz eti yediriyorlar. Sırplar Müslümanları Sancak’tan çıkarmaya çalışıyorlar.
Kışın Kosova’ya gitmiştim. Kosova’da İslam Birliği ile Ortodoks Kilisesi hiçbir şekilde anlaşamıyorlar. Ortodokslar Kosova’yı terk ediyorlar fakat Katoliklerin hiçbir sorunu yok. O günler Noel günleriydi. Katolikler kiliselerde ayinlerini yapıyorlardı. Onlar Arnavut Hıristiyanlar oldukları için Müslümanlarla bir sorunları yoktu fakat şimdi ortaya bir sorun çıkıyor. Kosova’da Arnavut ve Boşnak Müslümanlar anlaşamıyorlar. Hırvatistan’da durum biraz daha iyiye gidiyor. Müslümanlar açısından durum iyiye gidiyor fakat Katolikler ile Ortodokslar arasında sıkıntı devam ediyor. Hırvatistan hükümeti İslam Birliği’yle bir anlaşma yaptı. Bu anlaşmaya göre Müslümanlar okullarını açabiliyorlar, askerlikte de bir sorunla karşılaşmıyorlar. Bizim düşüncemize göre Bosna – Hersek, Karadağ, Hırvatistan ve Sırbistan birlikte Avrupa Birliği’ne girecektir. Avrupa Birliği anayasası her millete tanıdığı haklar ile İmam-ı Azam Ebu Hanife ve Sultan Fatih’in görüşlerini kabul ediyor. Fakat bunlara rağmen hâlâ Yunanistan’a çalışmaya giden Boşnaklar orada dinlerini yaşayamıyorlar. 
Sırp Ortodoks Kilisesi ilk önce Müslümanlar ve diğer dinler üzerine yapılan katliamları hiçbir zaman tanımadı. Bu nedenle Avrupa’daki diğer Ortodoks kiliseleri Sırpların Ortodoks Kiliseler Birliği’nden çıkarılmasını istediler. Bir Sırp vatandaşı “Savaşlarda Sırp Ortodoks Kilisesi” adlı bir kitap yazmıştır. Bu kitapta açık olarak şu ifadeler geçiyor. İncil’de kendi yakınını sev diye bir ifade vardır fakat Sırp Ortodoksları böyle bir görüşü asla kabul etmezler. Sırp Ortodoksları bu şekilde eğitiliyorlarsa birlikte yaşama imkânı var mıdır? Hırvat Katolik Kilisesi’nde ise bir arada yaşama düşünceleri vardır. Onlar bunun Müslümanlarla da genişletilmesini istiyorlar. Avrupa’daki bazı solcular hakikaten birlikte yaşamanın yanındadırlar fakat bazıları Müslümanlar söz konusu olunca bunun mümkün olmayacağını düşünüyorlar. Sırbistan’da ise hem solcular hem de sağcılar Müslümanlarla birlikte yaşamanın mümkün olmayacağını söylüyorlar. Slovenya’da İslam Merkezi yapılıyor fakat Slovenya’daki fanatikler buna karşılar. Biz Müslümanların kendi dinimize uymamız kimseye zarar vermeden yaşamamız gerekiyor. Bir arada yaşama geleneğimizi sürdürmemiz gerekiyor. Uluslararası hukuka göre birlikte olan milletler birbirlerine yardımcı olabilir. Balkanlardaki Boşnaklar, Arnavutlar, Türkler, Pomaklar hepimiz aynı dinin aynı Osmanlı kültürünü paylaşıyoruz. İşbirliği içerisinde olmamız lazım. Bir gün de Avrupa Birliği’ne girmek dileğimizdir. Said Nursi bu Avrupa’yı daha iyiye gitme yönünde yönlendirelim diyor.”
Prof. Dr. Cemalettin Latiç konuşmasını bittikten sonra kendisine sorulan soruları cevaplandırdı. Kamuoyunda çok merak edilen bir soruya verdiği cevabı özellikle sizlere nakletmek istiyorum. Bir dinleyici 1992 – 1995 Bosna Savaşı’nda Boşnaklarla birlikte savaşa katılan mücahitlerin savaştan sonra neden Bosna’dan çıkartıldığını sordu. Latiç bu soruya şu şekilde cevap verdi: “Clinton savaştan sonra Bosna’yı ziyaret etmişti. Bu ziyaret sırasında Rahmetli Aliya İzzetbegoviç’le de on dakika görüşme yaptı. Clinton Aliya’dan bu görüşmede savaş sırasında farklı ülkelerden Bosna’ya gelen mücahitlerin hepsinin sınır dışı edilmesini istemiş. Gerekçe olarak da bir mücahidin limanda tam 120 Amerikan askerini öldürmesini göstermiş. Bunun üzerine mücahitlerin hepsini tek tek ziyaret ettik ve durumu anlattık, ülkelerine gitmelerinin iyi olacağını söyledik. Kalmak isteyenler için bizim yapabileceğimiz bir şeyin olmadığını onları koruyamayacağımızı söyledik. Bunu üzerine mücahitlerin bazıları ülkelerine döndü, dönmeyenlerin ise pasaportlarına el koyuldu.”               
(BİTTİ)
 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.