Tarihin en canhıraş Ramazanı
Coronoyla birlikte girdik karantinaya ve Ramazan ayına. Bu yüzden hayatımızda hiç yaşadığımız, tarihin ender Ramazanını yaşıyoruz. Camiler kapalı ve öksüz, Allah’ın evi Kâbe, hacılardan yoksun, Peygamber Efendimizin yattığı mübarek Ravza-i Mutahhara mahzun kaldı.
Ramazan sadece açlık ayı değil aslında bir muhtaçlık belgesidir, bir itiraftır. Şimdiye kadar obur nefsimizin azgın istek ve arzularına teslim olup Rabbimizi, onun muhtaç kullarını unuttuğumuzun itirafıdır. Allaha rahmetine ve yardımına muhtaç olduğumuzun belgesidir. Ramazan sadece bir ibadet ayı değil aynı zamanda bir fark ediştir. Peki, neyi fark ediş? Aç ve açıkta kalan mazlum ve mahzun insanların halini fark ediştir. Ümmetin bütün fertlerinin aynı anda oruçlu olup aç kalması ile aslında birlik ruhunu diriltme eylemidir. Aynı zamanda bir düşünüş ve bir diriliş mevsimidir. Nefsin yeme içme, eğlenme gibi sonu gelmeyen arzularına karşı gelip açlık ile direniş sergileme ayıdır. Nefsin arzularına karşı topyekûn bir direniş seferberliğidir. Bu anlamda direnişte başarılı oma oranında bir diriliş iklimidir. Bütün bunlarla birlikte muhteşem bir direniş ve diriliş mevsimidir.
Direniş sadece obur nefsimizin azgın, zamansız ve sonsuz istek ve arzularına karşı gelme direnişi değil aynı zamanda bizi mücadeleden uzaklaştıran, rabbimizi unutturan, hak ve hakikate karşı olan her şeye karşı bir direniştir. Hakka teslim olup hakikat yolculuğuna çıkmak ve bu yolculuğun sonunda arınmak ve dirilmektir. Bu anlamda Ramazanın en önemli özelliği arınma ve dirilmedir.
Koronavirüs, sadece Ramazan’ı değil, hac ibadetini, Cuma namazlarımızı, musafahayı, kucaklaşmayı, dolayısıyla kardeşliği de vurdu. Adeta yok etti bir an da.
Ramazan sadece oruç, itikâf, kuran okuma vb. ibadetlerin toplandığı bir ibadet ayı değil aynı zamanda belki de en önemli özelliği olarak bir mücadele ayıdır. Kendi muhkem kalemizi inşa ederek şeytana yani batıla ve zulme karşı en güçlü şekilde bir var olma mücadelesidir. Bu mevsim ruhun dirilişi ve ruh kalesini inşa etme mevsimidir.
Bu var olma mücadelesi, o kadar çaba ve yolculuktan sonra nefse hâkim olma, eline, diline, beline ve topyekûn kendine sahip olma, dünyaya hakkı hâkim kılmadır. Bu dünyanın kralı benim, anlamında var olma mücadelesi değil, rabbinin karşısında hiçleşme, günahlardan her türlü kirlenmişlikten arınma, çile ile yoğrulup kendine gelme, özüne dönerek kendini aşma; başkasına ve başka dünyalara hakkı ulaştırma yolculuğu ve mücadelesidir.
Yaşadığımız felaketle, gerçeklikle, hakikatle yüzleşmek için bu Ramazan, bir fırsat sunuyor bize. Rabbimiz’ in hakkımızda buyurduğu şeye, hikmetini sorgulamayarak geçekliğe tüm çıplağıyla tabi olmak ona karşı olan edebin gereğidir. Bize düşen edebimizi takınmak ve hikmetini anlamaya çalışmak, insanlığı karanlığa gömen bu felaketten ders çıkarıp kendimize çekidüzen vermektir. Aslında hayatın öğretmeni zor zamanlardır. İnsan çileli, zorlu ve uzun soluklu yolculuklara çıkar zor zamanlarda. Sonunda Allah mutlaka bir çıkış yolu sunar, bir ışık yakar sabredenlere. Zor zamanlarda insan insanı ve hayatı daha iyi tanır. Eğer tefekkür edebilirse etrafıyla, Rabbiyle arasında sağlam bağlar kurabilir. İşte o zaman kavrayamadığı, değerini bilmediği Hakikati gerçekten anlayıp kavrayabilir. İşte o zaman insanda hakikat filizleri yeşerebilir. İşte o zaman sabır demlenip kıvamını bulabilir.
Zor olan şey kalbimizi ve gayretimizi incitse de aslında insan bu zamanlarda acıyı yenebilir. Açlık insana zor gelebilir ama onunla nefsini yenebilir. İnsanı silkeleyip kendine getiren, özüne döndüren şey eylemdir. Eylem insanı yakasından tutup silkeler, uykusundan uyandırır, yeniden diriltir, aklını başına getirir. İşte oruç böyle bir eylemdir. İnsanın yaşadığı felaket böyle bir eylemdir. Lütuf, çile çekip bedelini ödeyen kimseye verilen bir ödüldür.
Allah, insanı zor zamanlara göre dizayn etmiştir. Onun için zor zamanlarda doğan bir din olarak İslam’ı vermiştir insanlığa. İslam olmadan insan zor zamanlardan çıkamaz. Zor zamanları yenemez. Tarih boyunca tüm zor zamanlarda, tüm yıkım ve felaketlerde her zaman insan ilahi kaynağa, ilahi bir liman olan dine sığınmıştır. Hz Nuh’un kavmi bütün yer küreyi dağlarıyla birlikte yutan o büyün tufanda Allah’ın yaptırdığı gemiye sığındı. İnsanın kalbi her felaket anında, her korku anında, her zor zamanda, sıkıntılı durumda hemencecik ilahi bir liman arar kendine. Fıtratında, hamurunda ilahi bir maya vardır çünkü.
Bu gün yaşadığımız felaket tarihte yaşanan felaketlerden daha küçük değil, hatta böylesine tüm dünyayı etkileyecek kadar evrensel boyutlu bir felâketi insanlık hiç yaşamadı denebilir. İşte şimdi Ramazanımız, camilerimiz, teravihlerimiz ve haccımız bile öksüz kaldı. Bu açıdan bakıldığında tarihin en üzgün, en canhıraş ramazanı, aynı zamanda insanı kökünden en sarsıcı bir şekilde sallayıp kendine döndüren ramazanıdır. Şimdi özlem dağlıyor kalbimizi, hasretle kanayıp ağlıyor kalbimiz. Ve yüksek perdeden bir vaveyla kopuyor etrafımızda. Şimdi bize düşen şey mücadeleyi bırakmadan, hayatımızı ve dünyayı yeniden inşa etmek, yeniden dirilmek için zikre ve fikre sarılmaktır. İmanın yeniden diriltici tohumlarını ekmek, eklemektir hayata.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.