Süleyman Okur'un hayatını babasının bir sözü değiştirdi

Süleyman Okur'un hayatını babasının bir sözü değiştirdi
Eski milli bisikletçi Süleyman Okur babasının bir sözünden etkilenerek başladığı bisiklet sporuyla hayatının değiştiğini ifade etti. 79 yaşındaki Okur sporun hayatındaki etkisini Merhaba Şehir Dergisi’ne anlattı

Eski milli bisikletçi Süleyman Okur babasının bir sözünden etkilenerek başladığı bisiklet sporuyla hayatının değiştiğini ifade etti. 79 yaşındaki Okur sporun hayatındaki etkisini Merhaba Şehir Dergisi’ne anlattı.

** Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

Ben 17 Temmuz 1946 doğumluyum. Bulgaristan Razgrad vilayeti Kubrat kazası Güveceköy'ünden. Biz 1951 yılında Mayıs'ında Türkiye'ye göçmen olarak geldik. Geldikten sonra devlet bizi Karaman Akçeşehir köyüne yerleştirdi. 1 2 ve 3. sınıfı köyde okudum. Ondan sonra buraya(Konya’ya) geldik. Okul zamanlarında da sporla orada tanıştık. Ortaokul zamanlarında ben çalışmaya başlamıştım. Bir gün çalıştığım yerde usta da yok, birisi geldi güzel giyimli bir adam. Ustayı sordu, “yok dışarıya çıktı” dedim. “Sen ne yapıyorsun?” diye sordu. Ben de “burada çalışıyorum” dedim. “Yanlış yapıyorsun” dedi bana. Tanımadığım, bilmediğim birisi yani. “Okula gitmen lazım senin” dedi. Benim hayatımı değiştirdi yani orada adam. Ben de o akşam eve gittim. Ağladık sızladık, ben okula gideceğim falan diye. Ertesi gün babam elimden tuttu, okullar açıldı 10 gün sonra rica minnet okula yazdırdı. Ondan sonra işte Karma ortaokulunda okuduk. Oradan Mektebi Sanayi'ye şimdiki Kayalıpark’ın karşısı.

9739932b-6fde-4135-be56-3aca320025d3.webp

**Sporla tanışmanız nasıl oldu?

SPORLA OKULDA TANIŞTIM

Karma Ortaokulunda okurken sporla tanıştım. Her türlü branşta spor yaptım. basketbol, voleybol okul takımında Konya Gençlerbirliği’nde Konya Şekerspor’da oynadım. O zaman daha Konyaspor yoktu. Hentbol da oynardım Hatta Vezir Balcıoğlu'nu bilirsiniz, eski bölge müdürü. biz aynı takımda oynadık, onunla Şekerspor’da. Antrenmanlarda iyi koştuğum için de beni atletizmde Mustafa Sılay’ın arkasında koştururdu. 1500- 3000 m’de Sılay’ın arkasında ikinci olurdum. Sanat Okulunda’da spora devam ettim. Tabi meslek lisesi mezunu olunca, sınıfı da doğrudan geçmiştim 4'ten 5'e. O zamanlar doğrudan geçen çocuklar, mükafat olarak , Çimento veya Şeker Fabrikası’na gönderilirdi. Beni Şeker fabrikasına staja göndermişlerdi. Şeker’de çalıştım o yaz, 4 ile 5 arasındaki sene. Okul bittikten sonra tamam baba dedim, 7.8 not ortalamasıyla. sınıfı geçtim. Dedim ki sıra üniversiteye geldi dedim. O da dedi ki, “Ben buraya kadar oğlum başka okutamayacağım” dedi. Okutacağım dese de gideceğim iki okul var. Biri Ankara Teknik Öğretmen var, bir de İstanbul Yıldız var. Benim Ankara'ya gitmeye otobüs parası yok cebimde. Ben de değil yani babam da yok yani. Ertesi gün Ben Şeker Fabrikası’na gittim tekrar staj yaptığımı bilen adam beni görünce tanıyıp yanına çağırdı ismimi bile unutmamış. Ufak bir not kağıdı alarak “Süleyman Okur’u işe alın” diye yazdı. “Bunu personele ver de işe girişini yapsınlar” dedi. O günden beri halen çalışmaya devam ediyoruz. Şeker’de çalışırken Vezir Balcıoğlu beni Şekerspor’a aldı. Basketbol voleybol oynuyorum. Hatta o sene biz gençlerde Şekerspor’da şampiyon falan olduk. İzmir’e grup maçlarına falan gittik.

whatsapp-image-2025-01-21-at-154217-1.webp

** Bisiklet sporunda sizi çeken şey ne oldu o branşa nasıl geçtiniz?

BİANCHİ BİSİKLETLERİ GÖRÜNCE ÇOK HOŞUMA GİTTİ

Bisiklete beni çeken şey, Ulurmak'ta oturduğum için o zamanlar Mustafa Cengiz vardı. O da bizim eski bisikletçilerden, Hasan Selçuk, Yılmaz Kürkçü, Zeki Çivlik, Zeki ile Mustafa öldüler.
Onlar da bizim mahallede yarış koşuyorlar, bisikletçiler yani. Böyle bir bahar günü, İtalya'dan bianchi marka bisikletler gelmiş. Böyle pırıl pırıl parlıyor, Mayıs ayı mıydı, Ağustos ayı mıydı tam hatırlamıyorum ama o aylardı yani. Bisikletler de yeni olunca, hoşuma da gitti. Mustafa'nın da abisi vardı, benimle yaşıt. Dedim bu bisiklet işi nasıl oluyor, nasıl yapıyorlar bunu dedim. Dedi ki böyle böyle halk arasında yarışlar yapılıyor. Orada dereceye girenleri, gözde olanları alıyorlar. Hadi biz başladık, o zaman kendi bisikletlerimizle antrenman yapmaya falan derken, işte ondan sonra kendimiz burada yarışlara girdik, işte dört hafta birinci, bir hafta ikinci olduk derken, bu arada da Dursun Ali Akdere diye bisikleti yeni bırakmış birisi vardı . O da Allah rahmet eylesin öldü, bisikletini falan bana verdi. Bana biraz destek çıktı yani başlangıçta. Onun da çok faydası oldu derken biz ondan sonra işte bisiklete başladık. Bir daha da 1970'e kadar bisiklet yaptık.

76e3ef61-bf34-4ee7-8572-8684329787c6.webp

TAKIMA GİRMEK İÇİN YARIŞ KAZANMAK GEREKİYORDU

Eskiden Konya'da bisikletçi olabilmek için, bisiklet takımına girebilmen için Mayıs ve Eylül aylarında beş hafta halk arası yarışlar tertip edilirdi. Herkes kendi bisikletiyle gelir, yarış yapılırdı. İlk hafta on kilometre Her hafta on kilometre artarak giderdi. Ben o yarışlara girdim. Eylül ayındaydı. Beş haftada dört birincilik bir ikincilik aldım. Ustam vardı Şeker Fabrikası’nda bisiklet için izin vermezdi. Basketbol için izin verirdi. Daha sonra zar zor izini koparttım ve altı ay içinde bisiklette milli sporcu oldum. İlk milli olmamda Bağdat'a gittim. Bağdat'ta yarış koştum yani. İki defa Türkiye turu koştum ben. Bağdat'a gittik. Ondan sonra işte Bulgaristan, Yunanistan oralarda koştum. Yugoslavya'ya gittim, Üsküp'e falan gittim. Ondan sonra işte Türkiye turu koştum iki defa derken. aşağı yukarı 43 defa falan milli oldum yani.

BABAM “EĞER MİLLİ OLACAKSAN BAŞLA. YOKSA BU SPORU BOŞA YAPMA” DEDİ

Babamla biraz iyi anlaşırdık. Biraz ciddi adamdı ama birbirimizle diyaloğumuz iyiydi. Basketbol, voleybol oynuyorum babam biliyor. Baba dedim, ben bisiklet sporu yapacağım, ne diyorsun dedim. Niye dedi bana. Dedim baba hem bisiklet sporunda yarışlar sık oluyor, vilayetlerde yapılıyor hem oraları gezme, görme, tanıma açısından hem de bisiklet sporunda ferdi spor olduğu için sporcunun hedefi milli olmaktır, Türkiye'yi temsil etmektir. Bizim basket ve voleybol takım spor olduğu için yükselmek biraz zor olur. Konya'da olduğumuz için belki Ankara İstanbul'da olsa belki bir elimizden tutan olur gideriz de dedim. Ama burada zor dedim. Onun için burada dedim iyi olduğumuz için sen dedim zaten dedim milli takıma gideriz dedim. O da benim önüme hedef koydu o zaman. Dedi ki madem dedi öyle eğer milli olacaksan başla yoksa boşuna uğraşma dedi. Altı ay sonra işte milli takıma gittik, Bağdat'ta yarış koştuk. Hatta beni o zaman bu Alaattin yarışında birinci olduğum zaman, buradaki gören bazı idareciler ve hakemler falan anlatmışlar. O zamanlar Talat Tunçal vardı federasyon başkanı. Balıkesir, Edremit, Biga, Çanakkale, Edremit, tekrar Balıkesir'de böyle bir beş günlük bir milli takım seçmesi yarışı vardı. Adam Çanakkale'ye kadar geldi İstanbul'dan Çanakkale'ye kadar yarış takip etti. İki etapta beni takip etti devamlı. Ben ileri gidiyorsam ileri geliyor arabasıyla. Şimdiki gibi nerede arabalar o zamanlar? Geri kalırsam geri kalırdı. Beni takip etti bisikletin üzerinde. Bisikletin üzerinde bindiği zaman adamın oturmasından bisikletçi olup olamayacağını az çok anlarız. Yani futbolda adam nasıl şutu atarken belli olur. Olabileceği bizde de öyle hemen anlarız biz yani sporcu olacağını. Oradan işte o sene ben kampa gittim ve işte öyle başladık zaten. Ondan sonra da milli takımlara gittik yani.

whatsapp-image-2025-01-21-at-154311.webp

**Sizin zamanınızda sporda imkanlar nasıldı?

TAMAMEN YOKLUKLAR İÇİNDE SPOR YAPIYORDUK. SADECE SPORCU DEĞİL MASÖR DE MEKANİSYEN DE HER ŞEYSİNİZ

Bizim zamanımızda tamamen yokluklar ülkesi yani. Türkiye turunda koşuyoruz, milli takım temsil ediyoruz, Türkiye'yi temsil ediyoruz. Kaldığımız otel falan yok o zamanlar. Haziran ayında yarışlar koşuluyor, okullar kapanmış, sınıflara birer ranza, tamam. Ranzaların üzerinde birer şilte, biz sınıflarda, işte takımın bir tanesi orada, biri orada, sınıfların içerisinde duş muş hak getire hakeza, orada koşuyoruz. Sporcu da biz, mekanisyen de biz, masör de biz. Her şey biz yani. Bize birer hani esnafların eskiden çay fişleri vardı. Üzerinde paralar yazılardı. Elli kuruş, bir lira filan da çay içtiği zaman onu verirdi ya. Öyle de bize fiş verirlerdi. Şu iki lokantada yemek yiyeceksiniz derlerdi.
Milli takımda koşuyoruz ya. Ondan sonra da oradan gider yemek yeriz onları veririz. O da etabın yarışın yarısında daha biter. Vay niye bitti? Çabuk bitirmişsiniz falan diye de bize tafra atarlardı yani. Yani öyle o zamanki imkanlar öyleydi. Şimdi beş yıldızlı oteller. Mekanistliği ayrı, masörü ayrı, bilmem nesi ayrı, antrenörler ayrı, malzemeler, bisikletler imkanlar harika. O zamanlarda sporcu vardı, imkan yoktu. Şimdi imkan çok, sporcu yok.

whatsapp-image-2025-01-21-at-154218.webp

İMAN GÜCÜYLE YARIŞ KOŞTUK

Yani bisiklet sporu mücadele isteyen zor bir spor. Ferdi sporlarının en zorudur bisiklet sporu. Yani bir evet ekonomik şartlar kısıtlıdır. Bir defa, benim kendi şahsi fikrimi söylüyorum yani, Türkiye'de 80 tane vilayet var. 80 vilayete bir defa her tarafa bisiklet antrenörünü atayacaksın, her tarafa birer takım kurduracaksın ve o antrenörlere diyeceksin ki, o kurduğun takımın içerisinden federasyon başkanı olarak, en iyi göze batan kimse yapabilecek derecede. Bu sene 80 adam yetişir. Ertesi sene bu yüz altmışa çıkar ve böyle böyle bu yükselir, artar yani. Şimdi Hepsi kendi takım adına konuştukları için hepsi de birbirlerine rakip. Dolayısıyla ne oluyor? Başarı gelmiyor. Dediğim gibi bisiklet sporu zor bir spor. Ferdi sporların en zordur. Bir güreş gibi 3'er dakikadan efendim 6 dakika güreşmezsin, bir boks gibi 3'er dakikadan 9 dakika dövüşmezsin yani. Çıktığın zaman biz, bizim zamanımızda 100 kilometrelik yarışı biz yarıştan saymazdık. Bak 100 kilometrelik yarış 2,5-2,45 arası biter, saymazdık yarıştan. Bizim yarışımız 150 km'den sonra bizi düşündürdü. 150 km'nin üzerinde yarış olursa o zaman düşünürdük yani Ama 100 km, 125 km falan ve bizim zamanımızda ben fakir bir aile çocuğu da olduğum için çok tarhana çorbasıyla, mercimek çorbasıyla yarış koşturdum ben yani. Evde bir şey yok ki ne yiyeceğim, ne koşacağım ? Yani tamamen tabiri caizse iman gücüyle yarış koştuk.

** Unutamadığınız anılarınız mutlaka vardır. Biraz bahseder misiniz?

HIRSIMDAN SİNİRİMDEN AĞLADIM

Bir milli takım seçmesi koşuyoruz. Çanakkale-Edremit arası. Neyse yarış başladı.
134-135 km bir yarıştı. Eski yol, balıksırtı falan bir yol. Benim 20-30 km sonra lastik patladı. O zamanlar böyle malzeme yok. Bisikleti selenin arkasından sökeceksin, onu takacaksın, efendim şişireceksin, bilmem ne yapacaksın, tekrar gideceksin, yakalayacaksın. Birinciyi yaptık. Az ileriye gittik, bir tane daha patladı. Yine onu da aynı şekilde yaptık, devam ettik. Ondan sonra en son artık önde yedi, sekiz kişilik bir grubuz, önde de sadece Rıfat gitti. Yani en kötü orada, grubun sonuncusu bile olsan, yarışın yedinci, sekizincisi olacaksın. Tamam artık denizi gördük, iniş ineceğiz ve on sekiz km sonra yarış bitecek Tekrar üçüncü kez lastik patladı, kimse yok. Ne idareci var, ne bilmem ne var. Tam yarım saat orada dağın başında, Bana lastik getirmelerini bekledim. Orada hırsımdan ağladığımı hiç unutmam.

GÖZ GÖRE GÖRE HİLE YAPTILAR

Bir de yine Bağdat'ta milli takımla zamana karşı yarış koşuyoruz. Ben zamana karşı yarışlara iyi koşardım, mukavemet yarışlarına yani. Altmış kilometre yarış koşuyoruz. İki dakika arayla çıkıyorlar herkes. Ben önümden çıkan ilk iki kişiyi de daha 15-20 kilometre sonra yakaladım yani.
Sonra bizim arkadaşla aramızda 9 saniyelik bir fark vardı. Çetin diye bir arkadaş. Onunla ikimizin arasına Iraklı bisikletliyi arabayla getirip bıraktılar. Hem araya sokuyorlar hem akşam televizyonda görüyoruz. Yani hem hile yapıyorlar hem de akşamda gösteriyorlar tekrar. Yani 9 saniyenin arasında Çetin, Iraklı, ben. onu da unutmam yani. Birkaç kez arayı açmama rağmen arabayla getirip yanımıza bıraktılar adamı o duruma da sinirden ağlamıştım.

** Spor hayatınıza nasıl etki yaptı?

HAYATIMIN HER ANINDA DİSİPLİNİ OLMAYI VE KÖTÜ ALIŞKANLIKLARDAN UZAK DURMAYI ÖĞRETTİ

Şimdi ben daha sonralar işte Almanya'ya falan gidip geldikten sonra siyaset yaptım. Anavatan Partisi zamanında ben Konya'nın Anavatan Partisi kuruculu üyeliğini daha sonra da Büyükşehir'de ve Meram'da meclis üyeliği yaptım beş sene. Ben siyaset yaparken, bana bisikletin kazandırdığı yani sporun kazandırdığı bana kötü alışkanlık öğretmedi spor. Ne sigara almayı, ne alkol almayı öğretti. Hatta Almanya'ya gittim mesela sporu bıraktıktan sonra. Her zaman iftihar ederdim o konuda. Arkadaşlarımla giderdik gezmeye, onlar sigara içerlerdi, alkol alırlardı, ben portakal suyu içerdim. Siyaset yaparken, özellikle kenar mahallelere gittiğim zaman yaşlılara hep onu anlatırdım. Çocuklarınızı spor sahalarına gönderin. Spor sahalarında kendi enerjilerini atsınlar, okuyan çocuklar ondan sonra da derslerine çalışırlar. Öbür türlü olursa kahve köşesine giderse her türlü kötü alışkanlığı öğrenir. bunları da devamlı her gittiğim yerde anlatırdım ihtiyarlara özellikle. Çekinmeyin spor sahalarına gönderin çocuklarınızı diye.

Kaynak:Ferhat Türkoğlu

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.