Şu bizim dost İsrail
Dost İsrail’le sıcak, sakat ilişkiler yine kafaları karıştırdı. İsrail’le muhabbetimiz depreşti.
Bütün algı, söylem, yerleşik inançları boşa çıkaran yeni şoklar. Olmadı, sil baştan, dönüşler zikzaklar.
Biz şimdiye kadar hep bu savrulmaları, inanılmaz sallantıları yaşamadık mı? En hazımlı, en geniş mide ve sünger gibi bir kalbe, tın tın öten bir beyne sahip olmadık mı?
Tıpkı PKK, Öcalan meselesindeki gibi. Çözümdü, mutfaktı, dondurucuydu, âkillerdi nakillerdi; yoldan yola düştük. En nihayet batağa gömüldük.
Şimdi güya mücadele ediyor, temizlik yapıyoruz, yüzlerce artık pek ucuzlamış şehitler veriyor, başta çocuklar canavarca saldırılara maruz kalıyoruz ama bir taraftan da iktidar partisinden “Özerklik de olur, öz yönetimde olur; Öcalan devreye sokulmalı” çıkışlarını görüyoruz.
“Aman siz yeter ki ortalığı fazla velveleye, ateşe vermeyin; biz gerekeni yapacağız” atışlarıyla şaşakalıyoruz. Samimiyete bakınız.
Vatan, millet, bayrak; dinî millî değerlerimiz hedeflerimiz hepsi tartışmalı, silik hale getirildi; didik didik edildi. Yapılmadık densizlik kalmadı.
Birileri, en kutsal kişi mertebesine çıkarıldı. Sağa sola kükrerken, en mahrem stratejik yerlerimize, üslerimize başta silahlı Amerikalılar, Almanlara kadar daldı.
Elbette Yahudi’ye karşı anut ve haklı tepkiler de kırılmalıydı. Sınırlarımızı, 216 bin dönümlük araziyi İsrail’e neredeyse yarım asırlığına kiralama olayı denemelerden biriydi mesela.
İlk yoklamalar çekildi. Ki yabancılara toprak satışımızda da önde gelen ülkelerden biriydi. Paranın dini, imanı olmazdı ne de olsa.
Şimdiyse İsrail güzellemelerine alışmalıyız. Yarın “Hain İsrail” lafları yeniden kanatlanırsa ona da kanmalıyız. Söz uçar kalır; tahtımız yazımız payidardır nasılsa.
Biz neyin, kimin türküsünü çaldık söyledik 14 senedir Allah aşkına. Kaç maske taktık, kaç gömlek düşürdük.
Hareketlerimizin, eylem planlarımızın bir dış yüzü, halka yönelik kısmı, harice akseden tarafı, bir de gizli “hakikati” iç yüzü olmadı mı?
Hangi tavra, siyasete inanmalıydık. Yoksa tepe noktaya, hâkim konuma göre tekrar, varsa inançlarımızı mı tazelemeliydik. Esasen imanî noktayı, aslî hakikati mi kaybetmeliydik.
Bize diretilen, beklenen durum neydi? Körü körüne istenen yönde, sorgusuz sualsiz oy vermek mi? Sayıların fazileti mi? Anbean değiştirilen at gözlükleri mi?
“Ben bilmem, BEYİM bilir” mi?
“Ümmetin dilini konuşmak” böyle olsa gerek. Dost İsrail, Dost Filistin.
Sahi Filistin; 2. Abdülhamit hikâyesine, Müslümanlık izzetine ne oldu?
Gazze’de ateş altında çocuklar, öldürmedeki üstatlar, Kudüs’ten programlar, yayınlar. İkide bir öne sürülüp parlatılan, uğrunda destan yazılan durmaksızın işlenen övünç konularından, davalarından tekiydi.
Ne oldu da İsrail’in elindeki kan birden temizlendi, yundu yıkandı? Sözünü dinleten Türkiye, söz dinleyen uysal Türkiye oldu.
Kendi elinizle, niçin söyleminiz itibarsızlaştırıldı? Sahi hepsi yalan mıydı?
Ey ahali! Alıcılarınızı ona göre açın. Ayarlarınızı tekrar değiştirebilirsiniz. Yeni oyun başladı.
Kimler İsrail yandaşlığıyla, işbirliğiyle suçlanmadı oysa. Bazıları için ithamlar haklı bile olsa, kaç kişi ölmekten beter edildi, ağır bedeller ödedi. Türlü yaftaların, envai çeşit baskının altında inledi.
Ne oluyor da size gelince bütün kirler üzerinizden dökülüyor, ak apak.. kar beyazı bembeyaz kalıyorsunuz.
Bu imtiyaz nereden geliyor.
Bu duruluk, afiflik, bu billûrluk, bu iffet, hâlisiyet… Sürekli ateşli dönüşlerinizdeki iyi niyet.
Göklerle anlaşmanız mı vardı da bilemedik. Beratlarınız mı avuçlarınızdaydı da göremedik.
Söyleyin, sizi kim ak’ladı?
Ne yaparsanız yapın; boynu bükük, kör kör alkışlayalım mı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.