Abdullah Uçar

Abdullah Uçar

Sizden Bir Ses Çıkması İçin

Sizden Bir Ses Çıkması İçin

İstiklal Savaşı kazanılıp, Cumhuriyet kurulduktan bir müddet sonra, özellikle inançlı aydınlar ve milliyetçiler üzerinde öyle bir baskı uygulanmış, öyle bir zulüm ve şiddete tabi tutulmuşlar ki; birçoğu buna dayanamayıp ya kendi hicret etmiş, ya da sürgün edilmişlerdir. Bunlardan biri de, hepimizin çok yakından tanıdığı İstiklal marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy’dur.
Akif Merhum Mısır’a gitmiş, maddi ve manevi perişan bir hayat sürerken, siyasi, psikolojik şiddet ve baskılardan dolayı, gece-gündüz maruz kaldıkları takibatlardan dolayı can dostları, arkadaşları, sevdikleri onu arayamamışlar, bir telgrafla birkaç satır mektupla hal hatır soramamışlar, ihtiyacın var mı diyememişler. Hatta annesi vefat etmiş haber verememişler. Nihayet aylar sonra can dostu Ferit Kam, annesinin vefat haberini telgrafla bildirince, Akif şu çok ince sitem dolu sözlerle cevap vermiş: “Sizden bir ses çıkması için, bizden bir cenaze mi çıkması lâzımdı?”
Meseleyi günümüzdeki bir olayı getirip bende şöyle soracağım: “Bakanlıktan bir ses çıkması için, halkın balcılara aylarca soyulması, milyonların onların cebine akması mı gerekirdi?” Tahrim Sûresi’nde kıssası anlatıldığı şekliyle, nerdeyse bal yememeye yemin ettik. Her gün tepemize yalan balyozları ile vura vura tiksindirdiler. Bu durum sadece bala mahsus bir durum da değil. Adam ne olduğu bilinmeyen birkaç ot çöp suyu ve marmelatı ile ölüme çare buldum diyor, ben lokman hekimim diyor, yurt içi ve yurt dışındaki milyonları dolandırıyor yine kimseden ses yok. Televizyonlar da; ben cebime girene bakarım, gerisi beni ilgilendirmez, “vatan, millet, Sakarya” onlar geride kaldı havası estiriyor. Ne varsa bu zıkkım parada, onun hırsı ile bütün kutsallar tarumar ediliyor. Hudut tanınmıyor. Kursağımıza düşen her şey zehir haline getiriliyor. Gönül rahatlığıyla bir şey yiyip içemez hale geldik. Hiçbir hususta huzur ve güven ortamı kalmadı. Necip Fazıl merhum, Yahudileri tanımlarken; “Onlar kendi yumurtalarını pişirebilmek için, dünyayı ateşe vermekten çekinmezler” demişti, şimdi kendi milletimizden birçokları aynı felsefeye sahip oldu maalesef.
Zaten dünyayı mahvetmek niyetinde olan İsrail sayesinde birçok şeyin genetiği ile oynanıyor. Müstahsil, kendi yiyeceğini ayrı yetiştiriyor, satacağını ayrı ekiyor ve basıyor ilacı, hormonu. Çoğu fabrikalarda çalışan işçiler, kendi ürettikleri mamulleri yemiyor ve çocuklarına da yedirmiyor diye duyuyoruz. Ama bunlar çare değil ki, çünkü insan her şeyi kendi üretip yiyemiyor. Biz yaptıklarımıza ve yetiştirdiklerimize hile yaparsak, başkaları da bizim yediklerimize hile karıştırır. Said Paşa ne güzel söylemiş:
Sen usandırma eli, el usandırmaz seni
Hilekârlık eyleme, kimse dolandırmaz seni
Dest-i âdâ’dan soğuk su içme kandırmaz seni
Korkma düşmandan ki, âteş olsa yandırmaz seni
Müstekım ol ki hazreti Allah utandırmaz seni
Rûm Sûresi’nin 41. Ayetinde Cenâb-ı Hak bu hususa dikkat çekiyor ve şöyle buyuruyuor:
“İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. Dönmeleri için Allah, yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır.” Tattırmaya başladı bile. Bugün gönül rahatlığı ile hiçbir şey yiyemiyoruz, çocuklarımıza yediremiyoruz. Günümüz insanının bu olumsuzluklarda ulaştığı seviyeyi de Şair Nâbî’nin diliyle arz edip, makalemize son verelim:
Olmuş o kadar halk-ı cihân mekr de üstad
Kim sâbıka-i şöhret-i şeytân unutulmuş"
 (Dünya halkı hilekârlıkta o kadar maharet kesbetmiş ki, şeytanın bu husustaki eski şöhreti unutulup gitmiş) Yani şeytanı bile sollamışlar, ona pabucu ters giydiren insanlar tümen tümen günümüzde. Allah sonumuzu hayır eylesin. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Uçar Arşivi