Sıhhatli Olmanın Şartları
Çocuklarla…
Sevgili kardeşlerim,
Sağlıklı ve sıhhatli olmak, yaşamda dikkat ettiğimiz şeylerin başında gelir.
Bunun için çok dikkat ederiz veya dikkat ettiğimizi zannederiz.
Başımıza bir hastalık geldiğinde, bir ateş, bir üsküfra, bir baş dönmesi ve bir ishal hemen yakamıza yapışır. İşlerimizi yapamaz oluruz. “Elimiz ayağımız soğur”
Yaptığımız işlerimizi kendimiz bile beğenmeyiz.
Kanuni Sultan Süleyman adında (Osmanlının) bir Padişahımız vardır. Ülkemizi adaletle idare ederek ülke insanını mutlu ederdi.
Sadece Anadolu’yu değil, Asya’daki, Afrika’da ki, Avrupa’da ki ve Hicaz’da ki (Arabistan) devletleri idare eder, ülke halklarını memnun ederdi.
Kendi sınırları dışında da sözü geçer, mesela Fransız kralı Fransuva’yı Almanların elinden kurtarırdı.
Fransa’ya yazdığı bir mektupla, orada çıkan ve adına dans denen kadın erkek birlikte yaptıkları oyunları yasaklatmasını bilirdi.
Bugün ABD’nin (Amerika) yaptığını o zamanlar Osmanlı yapar, ancak adaletle hükmettiği için bütün dünyaya nizam ve intizam getirirdi.
Bir farkla ki, ABD bütün insanlığı güçlü olması nedeniyle ezerken, onlar dünyanın neresinde ezilen bir ülke varsa onlara destek olur ve güçlü devletlere savaşarak onları yenerdi.
Avrupalıların deyişiyle, bu “Muhteşem Süleyman,” bakın sağlık konusunda ne diyor.
“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi…”
Her halde şiiri anladınız, değil mi? Diyor ki bu Padişahımız;
“Halk, hayatta (yaşamda) en üstün şeyin devlet sahibi olmak, olduğunu zanneder.
Hâlbuki esas devlet, bir nefesi alırken ve verirken sıhhatli olmaktır”
Öyle ya… Nefes almak istiyorsun ama alamıyorsun… Bir düşün ne hale geliriz?
Veya nefesi aldın… Şimdi de vermek istiyorsun, ama veremiyorsun…
Biraz düşününce nefes alamın ve vermenin, Allah’ın verdiği ne büyük bir nimet olduğunu anlarsın.
Sevgili kardeşlerim,
Sıhhatli olmak için ne yapmak, nelere dikkat etmek lazımdır, biliyor musunuz?
Bu işin iki yönü var. Ya hastalanmadan önce, hastalanmamaya dikkat ederiz. Bu tıp dilinde (doktorlukta) “koruyucu hekimlik” denmektedir. En iyisi budur.
İkincisi de hastalanınca tedavi olmak ve tekrar sıhhatimize kavuşmaktır. Bu yol daha zor, daha sancılı ve daha pahalıdır.
Peygamberimiz Hazreti Muhammed (s.a.v), bakın bu konuda ne buyuruyor.
“Acıkmadan yemek yemeyiniz, doymadan kalkınız” Bir diğer sözünde;
“Müslüman; yiyince az yer, konuşunca az konuşur ve yatınca az uyur.” Diğerinde;
“Oruç tutunuz ki sıhhat bulasınız”
Bu uygulama yani oruç tutma, 12 ay boyunca yediğimiz yeme alışkanlığımızı değiştirerek, hazım organlarımızı (mide, dalak, barsaklar gibi) dinlendirmektir.
Bu prensipler bu gün dünya çapında uygulanan tıbbi prensiplerdir.
Doktorların bazı hastalıklarda perhiz vermelerinin sebebi, o yiyeceği yemeyen hastanın iyileşeceği tecrübesine dayanmaktadır.
Sevgili kardeşlerim,
Peygamberimiz döneminde, Fars (İran) Hükümdarlarından biri, Müslümanlara hekimlik (doktorluk) yapmak üzere mütehassıs (uzman) bir doktorunu gönderir.
Doktor, Peygamber efendimizin yanına gelir ve kendisini kimin gönderdiğini, neler yapabileceğini arz eder ve Müslümanlara misafir olmaya başlar.
Doktor uzun bir zaman İslam topraklarında kaldı.
Baktı ki kendine tedavi olmak için kimse gelmiyor.
Bir gün Peygamberimizin huzuruna çıkarak şunları söyledi.
“Beni, ashabını (arkadaşlarını) tedavi etmek için gönderdiler. Ancak ben bunca zaman buradayım. Ama bir kişi bile bana gelerek muayene olmadı” dedi. Ve devam etti;
“Böylece ben, bana verilen görevi yapamadım” dedi.
Peygamberimiz ona şu cevabı verdi.
“Benim ashabımın tuttuğu bir yol vardır. Onlar, iyice acıkmadan bir şey yemezler ve tam doymadan da sofradan kalkarlar”
Doktor bu prensipleri duyunca,
“İşte bu esaslar, sağlıklı kalmanın da yoludur” dedi.
“O halde burada benim yapacak bir işim yoktur”
Saygı ve hürmetlerini arz edip, vatanına geri döndü.
Sevgili kardeşlerim,
Sağlıklı ve sıhhatli olmak, yaşamda dikkat ettiğimiz şeylerin başında gelir.
Bunun için çok dikkat ederiz veya dikkat ettiğimizi zannederiz.
Başımıza bir hastalık geldiğinde, bir ateş, bir üsküfra, bir baş dönmesi ve bir ishal hemen yakamıza yapışır. İşlerimizi yapamaz oluruz. “Elimiz ayağımız soğur”
Yaptığımız işlerimizi kendimiz bile beğenmeyiz.
Kanuni Sultan Süleyman adında (Osmanlının) bir Padişahımız vardır. Ülkemizi adaletle idare ederek ülke insanını mutlu ederdi.
Sadece Anadolu’yu değil, Asya’daki, Afrika’da ki, Avrupa’da ki ve Hicaz’da ki (Arabistan) devletleri idare eder, ülke halklarını memnun ederdi.
Kendi sınırları dışında da sözü geçer, mesela Fransız kralı Fransuva’yı Almanların elinden kurtarırdı.
Fransa’ya yazdığı bir mektupla, orada çıkan ve adına dans denen kadın erkek birlikte yaptıkları oyunları yasaklatmasını bilirdi.
Bugün ABD’nin (Amerika) yaptığını o zamanlar Osmanlı yapar, ancak adaletle hükmettiği için bütün dünyaya nizam ve intizam getirirdi.
Bir farkla ki, ABD bütün insanlığı güçlü olması nedeniyle ezerken, onlar dünyanın neresinde ezilen bir ülke varsa onlara destek olur ve güçlü devletlere savaşarak onları yenerdi.
Avrupalıların deyişiyle, bu “Muhteşem Süleyman,” bakın sağlık konusunda ne diyor.
“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi…”
Her halde şiiri anladınız, değil mi? Diyor ki bu Padişahımız;
“Halk, hayatta (yaşamda) en üstün şeyin devlet sahibi olmak, olduğunu zanneder.
Hâlbuki esas devlet, bir nefesi alırken ve verirken sıhhatli olmaktır”
Öyle ya… Nefes almak istiyorsun ama alamıyorsun… Bir düşün ne hale geliriz?
Veya nefesi aldın… Şimdi de vermek istiyorsun, ama veremiyorsun…
Biraz düşününce nefes alamın ve vermenin, Allah’ın verdiği ne büyük bir nimet olduğunu anlarsın.
Sevgili kardeşlerim,
Sıhhatli olmak için ne yapmak, nelere dikkat etmek lazımdır, biliyor musunuz?
Bu işin iki yönü var. Ya hastalanmadan önce, hastalanmamaya dikkat ederiz. Bu tıp dilinde (doktorlukta) “koruyucu hekimlik” denmektedir. En iyisi budur.
İkincisi de hastalanınca tedavi olmak ve tekrar sıhhatimize kavuşmaktır. Bu yol daha zor, daha sancılı ve daha pahalıdır.
Peygamberimiz Hazreti Muhammed (s.a.v), bakın bu konuda ne buyuruyor.
“Acıkmadan yemek yemeyiniz, doymadan kalkınız” Bir diğer sözünde;
“Müslüman; yiyince az yer, konuşunca az konuşur ve yatınca az uyur.” Diğerinde;
“Oruç tutunuz ki sıhhat bulasınız”
Bu uygulama yani oruç tutma, 12 ay boyunca yediğimiz yeme alışkanlığımızı değiştirerek, hazım organlarımızı (mide, dalak, barsaklar gibi) dinlendirmektir.
Bu prensipler bu gün dünya çapında uygulanan tıbbi prensiplerdir.
Doktorların bazı hastalıklarda perhiz vermelerinin sebebi, o yiyeceği yemeyen hastanın iyileşeceği tecrübesine dayanmaktadır.
Sevgili kardeşlerim,
Peygamberimiz döneminde, Fars (İran) Hükümdarlarından biri, Müslümanlara hekimlik (doktorluk) yapmak üzere mütehassıs (uzman) bir doktorunu gönderir.
Doktor, Peygamber efendimizin yanına gelir ve kendisini kimin gönderdiğini, neler yapabileceğini arz eder ve Müslümanlara misafir olmaya başlar.
Doktor uzun bir zaman İslam topraklarında kaldı.
Baktı ki kendine tedavi olmak için kimse gelmiyor.
Bir gün Peygamberimizin huzuruna çıkarak şunları söyledi.
“Beni, ashabını (arkadaşlarını) tedavi etmek için gönderdiler. Ancak ben bunca zaman buradayım. Ama bir kişi bile bana gelerek muayene olmadı” dedi. Ve devam etti;
“Böylece ben, bana verilen görevi yapamadım” dedi.
Peygamberimiz ona şu cevabı verdi.
“Benim ashabımın tuttuğu bir yol vardır. Onlar, iyice acıkmadan bir şey yemezler ve tam doymadan da sofradan kalkarlar”
Doktor bu prensipleri duyunca,
“İşte bu esaslar, sağlıklı kalmanın da yoludur” dedi.
“O halde burada benim yapacak bir işim yoktur”
Saygı ve hürmetlerini arz edip, vatanına geri döndü.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.