Firavun'un sihirbazları, Mûsâ -aleyhisselâm-'ın mûcizesi karşısında: ‘Âlemlerin Rabb'ine, Mûsâ ve Hârun'un Rabb'ine îmân ettik!’ diyerek derhal secdeye kapanmışlardı. Ahmak Firavun, öfkelendi ve gücünü, vicdanlara da hükmederek göstermek istercesine haykırdı: ‘Ben size izin vermeden ona îmân ettiniz ha! Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim, hepinizi astıracağım!..’ dedi. Sihirbazlar ise büyük bir îmân vecdi içinde: ‘Senin zulmün bize bir zarar veremez! Senin zarârın dünyâya âiddir. Âhiret seâdeti ise, ebedîdir!’ ifâdesinde bulundular ve şöylece Cenâb-ı Hakk'a iltica eylediler: “... Rabb'imiz! Bize bol bol sabır ver ve müslüman olarak canımızı al!" (1)
Velhâsıl sihirbazlar, asla Firavun'a meyletmediler ve onun tehditlerine aldırmadılar; nihâyet nâil oldukları hidâyetin bedelini, kol ve bacaklarının çapraz kesilmesi şeklinde ödeyerek şehîd ve velî olma şerefiyle Cenâb-ı Hakk'a kavuştular.” (2) Zulme uğrayan kişilerin durumu bu şekilde değer görürken yaratılanların her hâlini kudret ve azameti, şefkat ve rahmeti altında tutan Allah Azze ve Cel hiçbir zulmü karşılıksız ve cezâsız bırakmaz. İnsanlık târihi buna şâhiddir. İnsanlara zulmedenler, müthiş acı azaplara ve son derece dehşetli tecellilere muhatap olmaları onlar için kaçınılmaz sondur ve değişmeyen ilâhi kânundur. “Andolsun ki biz, sizin ve benzerlerinizi helâk ettik. Düşünüp ibret alan yok mu?” (3) “…Şüphesiz O’nun yakalaması, pek elem vericidir, pek çetindir!” (4) “…İşte bak, zâlimlerin sonu nasılmış?” (5)
Zulme mâruz kalan kişi mazlumdur. Mazlum kimse haksızlığı, cezâyı, şiddeti hak etmeyen kişidir. Zâlimler yaptıkları haksızlıklarla, adâletsizliklerle, zulümlerle karşılarındaki kişileri mazlum durumuna düşürürler. Bu kişiler eşi, çocukları, akraba ve diğer yakınları olabilir. Zulme muhatap olan mazlum kişiler hakları zorla ellerinden alınan, baskı ve işkencelere uğrayan, hak etmedikleri cezâlara çarptırılan kişilerdir. Böyle kişilerin, çeşitli hakâretlere, akıl almaz olumsuzluklara uğrayarak insan haysiyet ve onurları zedelenir. Bütün bu zulümler belâdır, musibettir. İnsanların üzülmelerine, yıkılmalarına, perişan olmalarına sebeptir.
Allâhu Azûmüşşan zulme uğrayan mağdurun, mazlumun duâsını kabul eder. Onların duâsı ile Allah Teâlâ arasında perde yoktur. Bu hususta sevgili Peygamberimiz aleyhisselam; ‘Mazlumun (bed)duâsından sakın. Çünkü mazlumun duâsı ile Allah arasında (kabule mâni olan) hiçbir perde/engel yoktur.’ (7) Halbuki insan şu târife uygun bir hayat yaşamalıdır; ‘Müslüman, diğer Müslümanların onun elinden ve dilinden emin oldukları kimsedir.’ (8)
Zulüm en büyük günahlardandır. Rab Teâlâ: “İyi bilin ki Allâh’ın lâneti zâlimlerin üzerinedir.” (6) Buyurmakla insanların mazlum durumuna düşürülmesinin büyük günah olduğunu anlatır. Zulmün olduğu yerde zâlim vardır onun yanında da mazlum ya da mazlumlar vardır. İnsanlık târihi nice zâlimlerin nice mazlumların hakkını ihlal edici hallerine şâhit olmuştur. Ancak pişman olanlar müstesna hepsinin defterleri dürülmüştür. Zâlimler er veya geç hak ettikleri cezâya çarptırılırlar.
Zâlime arka çıkılamaz ancak karşı çıkılabilir. “Ancak îmân edip sâlih amel işleyenler, Allâh’ı çok zikredenler ve zulme uğradıktan sonra yardımlaşanlar başka.” (9) Aynı zamanda zâlim dost edinilemez. Zâlimin dostu yine zâlimdir. Kur’ân-ı Kerim’de: “Çünkü onlar Allâh’a karşı sana hiçbir fayda veremezler. Doğrusu zâlimler birbirinin dostudurlar. Allah da takva sâhiplerinin dostudur.” (10)
Allah Teâlâ zâlime mühlet verir ama cezâsını asla ihmâl etmez. Bâzı zulümlerin karşılığını dünyâdayken verir bâzılarını da ahrete bırakır. Bu dünya cezâ ve mükafat yeri değildir. Bu dünya imtihan dünyâsıdır. Hak Teâlâ bir zâlimi bâzen bir diğer zâlimle cezâlandırabilir. Şu âyet bu gerçeği ne güzel anlatır: “İşte kazandıkları (günahlar)ından ötürü zâlimlerden bir kısmını diğerinin peşine böyle takarız.” (11)
O halde yaşamımızda elimizden geldiğince ne zulmedelim ne zulme arka çıkalım değil mi efendim? Devam edeceğiz şimdilik iyilikler ve güzellikler yolunuza ışık tutusun. Kâinâtın yüce sâhibine emânet olun.
-------------
1) Araf, 126
2) Osman N.TOPBAŞ, Muhabbetteki Sır, İst, 2001, s.105-106
3) Kamer, 51
4) Hud, 102
5) Kasas, 40
6) Hud, 18
7) Tirmîzî, Zekat 54
8) Buhâri, İman 4
9) Şuara, 227
10) Câsiye, 19
11) Enam, 129