Zekât İslâm’ın beş temel esasından biridir. Kelime Olarak: Temizleme, arındırma… gibi manalara gelir.
Şer'i manası ise: Zengin olan kişilerin, malları içinden belli bir miktarı(1) Allah'ın tayin ve takdir ettiği muayyen bir bölümü, yine Rabbimiz’in bildirdiği kimselere vermesine denir.
Kur'an'ın birçok yerinde: "Semada ve arzda ne varsa hepsinin Allah'a ait olduğu"(2) belirtilir. Yunus Emre de bu gerçeği şöyle dile getirir:
Mal sahibi mülk sahibi
Hani bunun ilk sahibi
Mal da yalan, mülk de yalan
Var biraz da sen oyalan.
Her şeyin sahibi olan Allah, bazı malların tasarruf yetkisini kullara verir ve sanki şöyle buyurur: "Benim adıma bu malları işlet idare et, kendinde istifade et. Fakat az miktarı da benim için istediğim yerlere sarf et. Yani zekât ve sadaka olarak ver. Hayır ve hasenat yap. Eğer böyle yaparsan imtihanı kazanırsın. Aksini yaparsan âsi ve günahkâr olursun. O malın dünyada ve ahirette hayrını görmezsin. Bu senin için felaket olur."
Allah bazı kullarının rızkını bol, bazılarında dar tutmuştur.(3) Bu da imtihan içindir. Acaba kulum sabır ve tahammül mü edecek. “Kahrında hoş lütfunda hoş ya Rab" diyebilecek mi?. Yoksa isyan edip günahkâr mı olacak?
Peygamber Efendimiz şöyle buyurur: "Cenâb-ı Allah cömerttir. Cömert olanları sever."(4) Allah cömertlik yapmak suretiyle zenginliğine şükredenlerin servetini daha da çoğaltır.(5) Semazenlerin el tutuşlarının ifade ettiği mana gibi "yukardan aldığını aşağıdakilere dağıtabilmek" Allah'ı en çok memnun eden hususlardan biridir.
Bir Hadis-i Kutside: "Ben hiçbir yere sığmam. Beni ancak mümin kulumun kalbi içine alabilir, ihata edebilir.”(6) buyurur. Yunus bu gerçeği şöyle dile getirir:
Gönül Çalabın tahtı
Çalap gönüle baktı
İki cihan bedbahtı
Kim gönül yıkar ise
Dolayısıyla gönül yapmak, hatır almak, fakir ve fukaranın elinden tutmak, öksüz, yetim ve gariplerin hatırını hoş etmek belki yüzlerce hacca bedeldir.
Mevlânâ Hazretleri de bu hususta mealen şöyle der: "Gönül yapmak, bir garibin gönlünü hoş etmek Haccı Ekber gibidir. Binlerce hacca bedeldir. Çünkü Kâbe Azer oğlu Hz. İbrahim’in bina ettiği bir yapıdır. Hâlbuki müminin kalbi, gönlü, Allah’ın nazar ettiği mübarek bir uzuvdur.”
Zekâtını vermeyen, sadaka nedir bilmeyen, hayır hasenata yanaşmayan, mümin kardeşlerinin acı ve kederlerini paylaşmayan ama her sene hacca veya umreye gidenlerin kulakları çınlasın.
Zekât ve sadaka ile hem Rabbini memnun etmek, hem garipleri sevindirmek, malının içine bilmediği yollardan giren haramları temizlemek, nefsini cimrilik illetinden kurtarmak, yaratanına yaklaşmak, cehennemden uzaklaşmak ne güzel bir duygu.
Zengin bu görevini yapacak, fakir de: "Her ne kadar Rabbim benim rızkımı dar tutmuş ise de, zengin kardeşlerimden Allah razı olsun, benin elimden tutuyorlar, beni aç bî ilaç bırakmıyorlar...” diye dua edecek ki Resûlullah'ın: "Siz, içinizdeki fakir ve düşkünlerin duaları sayesinde rızıklandırılıyorsunuz"(7) hadisi tecelli edecek.
Böylece topluma İslâm’ın istediği huzur ve saadet gelecek. Birlik ve kardeşlik ruhu canlanacak. Fitne ve fesat tohumları kuruyacak. Fakirin gözü zenginin malında olmayacak. Bu bir ütopya yani sadece hayalden ibaret olan bir şey değildir. İslâm tarihinde dinin emirlerinin tam uygulanıp tatbik edildiği dönemlerde zekât verecek fakir bulunamamıştır. Emevi Halifesi Ömer b. Abdülaziz döneminde, bölge valileri “zekât verecek Müslüman fakir bulamıyoruz, kâfirlere zekât verebilir miyiz?” diye resmen sormuşlardır.(8) Yine Fatih Sultan Mehmet döneminde zekât verecek fakirler bulunamadığı için zenginler zekâtlarını bir kesenin içine koymuşlar ve üstüne de: “bu paralar zekâttır, ihtiyacı olanlar alsın” diye yazıp ağaç dallarına asmışlardır.(9) Yeter ki insanlar gerçek imanlı ve iyi niyetli olsunlar.
Yüce Allah zekâtını hakkıyla veren kardeşlerimizin mallarına bereket, ölmüşlerine rahmet, kendilerine sıhhat ve selamet, hanelerine huzur ve saadet ihsan eylesin.
--------------------
1- Mearic Sûresi, 24.
2- Nur Sûresi, 42.
3- Rad Sûresi, 26.
4- Tirmiz^Gi, Birr, 40.
5- İbrahim Sûresi, 7.
6- Makasıd’ül Hasene, Dar’ül Kütüb el-Arabî, 1985 Beyrut, s. 589, hadis no 990; “Keşfül Hafâ”, c. 2, s. 195, 196.
7- Buhârî, Cihat,76.
8- İmadüddin Halil,“Ömer b.Abdülaziz”, Terceme Ubeydullah Dalar, İst.1984, s.185, 204.
9- İbrahim Refik, Ulu Çınarın Gölgesinde, Albatros Yay. İst. 2004, s.136.
Şer'i manası ise: Zengin olan kişilerin, malları içinden belli bir miktarı(1) Allah'ın tayin ve takdir ettiği muayyen bir bölümü, yine Rabbimiz’in bildirdiği kimselere vermesine denir.
Kur'an'ın birçok yerinde: "Semada ve arzda ne varsa hepsinin Allah'a ait olduğu"(2) belirtilir. Yunus Emre de bu gerçeği şöyle dile getirir:
Mal sahibi mülk sahibi
Hani bunun ilk sahibi
Mal da yalan, mülk de yalan
Var biraz da sen oyalan.
Her şeyin sahibi olan Allah, bazı malların tasarruf yetkisini kullara verir ve sanki şöyle buyurur: "Benim adıma bu malları işlet idare et, kendinde istifade et. Fakat az miktarı da benim için istediğim yerlere sarf et. Yani zekât ve sadaka olarak ver. Hayır ve hasenat yap. Eğer böyle yaparsan imtihanı kazanırsın. Aksini yaparsan âsi ve günahkâr olursun. O malın dünyada ve ahirette hayrını görmezsin. Bu senin için felaket olur."
Allah bazı kullarının rızkını bol, bazılarında dar tutmuştur.(3) Bu da imtihan içindir. Acaba kulum sabır ve tahammül mü edecek. “Kahrında hoş lütfunda hoş ya Rab" diyebilecek mi?. Yoksa isyan edip günahkâr mı olacak?
Peygamber Efendimiz şöyle buyurur: "Cenâb-ı Allah cömerttir. Cömert olanları sever."(4) Allah cömertlik yapmak suretiyle zenginliğine şükredenlerin servetini daha da çoğaltır.(5) Semazenlerin el tutuşlarının ifade ettiği mana gibi "yukardan aldığını aşağıdakilere dağıtabilmek" Allah'ı en çok memnun eden hususlardan biridir.
Bir Hadis-i Kutside: "Ben hiçbir yere sığmam. Beni ancak mümin kulumun kalbi içine alabilir, ihata edebilir.”(6) buyurur. Yunus bu gerçeği şöyle dile getirir:
Gönül Çalabın tahtı
Çalap gönüle baktı
İki cihan bedbahtı
Kim gönül yıkar ise
Dolayısıyla gönül yapmak, hatır almak, fakir ve fukaranın elinden tutmak, öksüz, yetim ve gariplerin hatırını hoş etmek belki yüzlerce hacca bedeldir.
Mevlânâ Hazretleri de bu hususta mealen şöyle der: "Gönül yapmak, bir garibin gönlünü hoş etmek Haccı Ekber gibidir. Binlerce hacca bedeldir. Çünkü Kâbe Azer oğlu Hz. İbrahim’in bina ettiği bir yapıdır. Hâlbuki müminin kalbi, gönlü, Allah’ın nazar ettiği mübarek bir uzuvdur.”
Zekâtını vermeyen, sadaka nedir bilmeyen, hayır hasenata yanaşmayan, mümin kardeşlerinin acı ve kederlerini paylaşmayan ama her sene hacca veya umreye gidenlerin kulakları çınlasın.
Zekât ve sadaka ile hem Rabbini memnun etmek, hem garipleri sevindirmek, malının içine bilmediği yollardan giren haramları temizlemek, nefsini cimrilik illetinden kurtarmak, yaratanına yaklaşmak, cehennemden uzaklaşmak ne güzel bir duygu.
Zengin bu görevini yapacak, fakir de: "Her ne kadar Rabbim benim rızkımı dar tutmuş ise de, zengin kardeşlerimden Allah razı olsun, benin elimden tutuyorlar, beni aç bî ilaç bırakmıyorlar...” diye dua edecek ki Resûlullah'ın: "Siz, içinizdeki fakir ve düşkünlerin duaları sayesinde rızıklandırılıyorsunuz"(7) hadisi tecelli edecek.
Böylece topluma İslâm’ın istediği huzur ve saadet gelecek. Birlik ve kardeşlik ruhu canlanacak. Fitne ve fesat tohumları kuruyacak. Fakirin gözü zenginin malında olmayacak. Bu bir ütopya yani sadece hayalden ibaret olan bir şey değildir. İslâm tarihinde dinin emirlerinin tam uygulanıp tatbik edildiği dönemlerde zekât verecek fakir bulunamamıştır. Emevi Halifesi Ömer b. Abdülaziz döneminde, bölge valileri “zekât verecek Müslüman fakir bulamıyoruz, kâfirlere zekât verebilir miyiz?” diye resmen sormuşlardır.(8) Yine Fatih Sultan Mehmet döneminde zekât verecek fakirler bulunamadığı için zenginler zekâtlarını bir kesenin içine koymuşlar ve üstüne de: “bu paralar zekâttır, ihtiyacı olanlar alsın” diye yazıp ağaç dallarına asmışlardır.(9) Yeter ki insanlar gerçek imanlı ve iyi niyetli olsunlar.
Yüce Allah zekâtını hakkıyla veren kardeşlerimizin mallarına bereket, ölmüşlerine rahmet, kendilerine sıhhat ve selamet, hanelerine huzur ve saadet ihsan eylesin.
--------------------
1- Mearic Sûresi, 24.
2- Nur Sûresi, 42.
3- Rad Sûresi, 26.
4- Tirmiz^Gi, Birr, 40.
5- İbrahim Sûresi, 7.
6- Makasıd’ül Hasene, Dar’ül Kütüb el-Arabî, 1985 Beyrut, s. 589, hadis no 990; “Keşfül Hafâ”, c. 2, s. 195, 196.
7- Buhârî, Cihat,76.
8- İmadüddin Halil,“Ömer b.Abdülaziz”, Terceme Ubeydullah Dalar, İst.1984, s.185, 204.
9- İbrahim Refik, Ulu Çınarın Gölgesinde, Albatros Yay. İst. 2004, s.136.