Saygı değer okurlarım; Önceki makalelerimizde oruçla ilgili fıkhî meselelere değinmiştik. Bu makalemizde ise, Rahmet ve mağfiret ayı mübarek Ramazan-ı şerifi uğurlarken, geciktirdiğimiz bazı dinî vecibelerimiz varsa onları hatırlatacağız. İdrak edeceğimiz Ramazan Bayramınızı tebrik eder, bu bayramın sizler için ve Tüm İslâm âlemi için huzur, barış ve bereketler getirmesini Yüce Rabbimden niyaz ederim. Ramazan ayında yapılması gereken dinî vecibelerimizden biri’de ‘Sadaka-ı Fıtır’ yani Fitre’dir. Hanefi mezhebine göre vacip olan bu fitre’nin en geç bayram sabahına kadar verilmesi gerekir. Fitrelerimizi vermeyi ihmal etmeyelim.
Kimler sadaka-i fıtır (fitre) vermekle yükümlüdür?
Kısaca açıklayalım:Sadaka-i fıtır (fitre) borcundan ve aslî ihtiyaçlarından fazla olarak nisap miktarı mala sahip olan her Müslüman’a vaciptir. Kişi’nin sadaka-i fıtır (fitre) ile mükellef olması içinöngörülen zenginlik ölçüsü, zekât’ta aranan nisaptır. Ancak sadaka-i fıtır’da (fitre), zekât’ta öngörülen, malın artıcı olması ve üzerinden bir yıl geçmesi şartı aranmamaktadır. Bunu kısaca izah edecek olursak; Zekât’taki nisap miktarı, bir kimsenin asli ihtiyaçları dışında ve borçlarını düştükten sonra, 80 gr altın veya buna eşdeğer parası varsa bu kişi zekât mükellefidir, aynı zamanda fitre mükellefi de olmuştur.
Peki, asli ihtiyaçlar nelerdir?
Temel ihtiyaç maddeleri, insanın hayat ve hürriyetini korumak için muhtaç olduğu şeylerdir. Bunlar, genel olarak, nafaka, oturulan ev, ev eşyası, ihtiyaç duyulan elbise, borç karşılığı mal, sanat ve mesleğe ait alet ve makineler, binek taşıtları, ilim için edinilen kitaplar gibi eşyadır. Bir okuyucumuz soruyor hocam! “benim iki evim var, birinde oturuyorum diğerini çocuklarım için yaptırdım, ancak ikinci evi kiraya verdim. Bu ev asli ihtiyaca girer mi? Okuyucumuz güzel bir soru sordu. Bu vesile ile önemli bir fıkhî konu’nun açıklanmasına vesile oldu, kendisine teşekkür ediyoruz. Oturduğumuz evin dışında bir veya birden fazla ev varsa ve bu evleri biz kiraya vermişsek eve değil kira bedeline zekât düşer. Şöyle ki, Bir yıl boyunca kira bedeli olarak aldığımız parayı toplarız. Borçlarımızı düştükten sonra, 80 gr altın’ın karşılığı olan meblağa ulaşmışsa, o takdirde işte bu paraya zekât düşer. Parayı harcamışsak ve bu meblağ’da kira gelirinden elimizde para yoksa, zekât düşmez. Bir okuyucumuz da şöyle bir soru sormuş; Hocam! “benim alacaklarım var alamıyorum alsam zekâtımı vereceğim. Şimdi benim bu alacağıma zekât düşer mi? Bu alacaklarımdan birisinden hiç ümidim yok. Ben o’nu zekâtıma saysam olur mu? Okuyucumuz çok önemli bir konuya değindi. İlmin yarısı soru sormaktır. İnsan sorarak çok şeyler öğrenir. Bu okuyucumuza da ayrıca teşekkür ediyoruz.
Alacaklar konusunda size şu fıkhî formülü veriyorum. Alacakları İslâm alimleri üç guruba ayırmışlar. 1-Uzun vadeli alacaklar. 2-Orta vadeli alacaklar. 3-Zayıf alacaklar. Bunu kısaca açalım. Uzun vadeli alacak, ilerde mutlaka bize gelecek olan alacaktır. Buna kesin kanaat getiriyorsak, bu alacak zekât hesabımıza girer. Orta vadeli alacak ise, yakın bir zamanda gelmesi muhtemel alacaktır. Bu’da kesin alacak hükmündedir zekât’a tâbidir. Zayıf alacağa gelince, bu alacağımızdan hiçbir ümidimiz yok ise, kesin olarak bu alacak gelmez, bu batak para oldu diye kanaat getirirsek, bu alacak zekât’a tâbi olmaz, zekât’ta hesaplanmaz. Özetleyecek olursak; Gelmesi muhtemel olan alacaklar zekât’a tâbidir. Gelmesi hiç mümkün olmayan paralar ise zekât’a tâbi değildir. Biz şimdi para diyoruz illa bu para olmaya bilir, altın olabilir, ticaret malları olabilir vs. Okuyucumuz alacağımı zekât’a sayabilir miyim diye sormuş. Zekât’a sayamayız çünkü zekât’ta niyet şarttır. Ayrıca temlik şartı da vardır. Yani biz o parayı verirken zekât niyetiyle vermedik. Borç niyetiyle verdik. Zekât verilirken kalben niyet şarttır. Bu konu’da fetva verenler vardır. Ancak bu konu hassas bir konudur. Böyle bir kapı açıldığı takdirde tehlikeli boyutlara ulaşabilir. Zekât meselesi çarpıtılır yanlış yollara tevessül edilir. Şüphelilerden sakınmak gerekir. Biz takva yönünü tercih edelim.
Konuyu toparlayacak olursak. Bir mükellef, borçlarını düştükten sonra, zayıf alacağın dışında, gelmesi muhtemel dışarıdaki parasını da hesap ettiği takdirde, asli ihtiyacının dışında, nisap miktarı, yani 80 gr altın veya buna eşdeğer parası olmuşsa, Hanefi mezhebine göre üzerinden bir yıl geçmişse buna zekât düşer. Verilecek miktar %2,5 tur. İşte zekât mükellefi olan bu kişi sadaka-i fıtır (fitre) da verecektir. Bunun ölçüsü nedir? diye soran olursa, Bir fakirin bir öğünde doyacak kadar yedirilmesidir? Bu’da, bu yıl Diyanet İşleri Başkanlığımız tarafından gerekli hesapları yapılarak bu günkü şartlarda, 6,5 TL. olarak belirlenmiştir. Tabi bu rakam, en alt taban fiyattır. Bir mükellef fitresini verirken bunun üstünde verirse müstehap olur ve çok sevap kazanır. Durumu zayıf olan 6,5 TL. verirse vacibi yerine getirmiş olur.
Fitre kimler için verilir diye aklımıza soru gelebilir. Fitre nisap miktarı parası olmayan tüm aile fertleri için verilir, yeni doğan çocuk buna dahildir. Nisap miktarı parası olan fitresini kendisi verir. Şimdi diyelim ki bir gelinimiz veya kızımız var. Bunların nisap miktarı altınları var. Onlar fitre verecek mi? Elbette verecek. Paraları yoksa altını bozdurup verecek. Yok ben bozdurmam derse onun kocası veya babası isterse, O’nun yerine verebilir. Vermezlerse altın’ın sahibi olan kişi mutlaka vermek zorundadır. Çünkü nisap miktarı altına sahip olan dinen zengin hükmündedir. Hem zekât’ını verecek hem de fitre verecektir. Yalnız, fitre hususunda önemli bir incelik var, makale’mizin başında işaret ettik, gözden kaçmış olabilir, tekrar etmekte fayda var. Zekât’ta bir yıl üzerinden geçme şartı varken, fitre’de böyle bir şart yoktur. Yani, fitre için nisap miktarı ölçüsü yeterlidir. Hamdolsun fitre konusunda Anadolu insanında bir örf haline gelmiş bir alışkanlık var. Zengin olsun fakir olsun, her Müslüman fitresini vermeye gayret ediyor. Gözümüzün, başımızın sadakası olsun diyor. Bu güzel bir düşünce, Anadolu insanının ne kadar yardım sever ve merhametli olduğunu gösteriyor. Ancak bu husus’ta fakirler kendilerini zorlamasın onların böyle bir sorumlulukları yok. Gönlünden kopup vereni de engellememek gerekir. Bir okuyucumuz ziynet eşyasına zekât verilir mi? diye sormuş; Altın ve gümüş dışındaki ziynet eşyaları zekât’a tabi değildir. Altın ve gümüşten yapılmış ziynet eşyaları ise, zekât için gerekli diğer şartları da taşıdığı takdirde zekât’a tabidir.
Zekât ve fitre kimlere verilir kısaca bu konuya da değinip makalemizi tamamlayalım.
Zekât ve fitre Kur’an da belirtilen 8 sınıfa verilir. Kimdir bunlar, fakirler, yetimler, miskinler, yoksullar, yolda kalmış olanlar, kalpleri İslâm’a ısındırılmak istenenler, cihada giden askerler, zekât toplayan görevliler. Zekât ve fitre kimlere verilmez: Nisap miktarı parası olan zenginler, yol, çeşme, köprü, cami inşaatı, okul, Kur’an kursu inşaatına, vakıflara, derneklere, kurumlara. Bunun biraz izaha ihtiyacı var. Vakıf’ta veya dernek’te veya Kur’an kursunda harcanmak üzere zekât verilmez. Ancak Vakıf veya dernek bu paraları talebelere ve fakirlere vermek üzere ayırıp hassasiyetle bunları bu kişilere verirse veya onlara harcarsa bu caizdir. Bu amaçla vakıflara ve derneklere verilir. Zaten vakıflarımız, derneklerimiz, Kur’an kurslarımızın çoğu bu hassasiyetedir ve zekât fonları vardır. Zekâtları bu fon’da muhafaza edip yerlerine ulaştırırlar. Zekât parasını asla vakıf’ta, dernek’te harcamazlar. Çünkü zekât ve fitre’de temlik hakkı söz konusudur. Bizzat fakirin veya talebenin eline bu paranın ulaşması gerekir. Verilen zekât mal cinsinden ise, mesela ayakkabı, elbise vs. Bunlarda bizzat fakire veya talebeye ulaştırılır. Rabbim zekâtlarımızı, fitrelerimizi, oruçlarımızı ve tüm ibadetlerimizi dergâh-ı izzetinde kabul eylesin. Ramazan bayramınız mübarek olsun.