Değişim kelimesini yeni baştan tarif etmeye veya yeni baştan şu manalara gelir diye yeniden sözlük yazmaya gerek yok.
Değişim herkesin sözlüğünde aynı anlamda yani bir halden daha başka bir hale geçmek ve eski durumdan daha değişik ve başka bir hale geçmek anlamına gelir.
Dünya kurulduğundan bu yana değişim bu anlamda kullanıldı ve kıyamete kadar da bu anlamda kullanılacaktır.
Dünya iş ve işlemlerinde böyle olduğu gibi din ve dine ait işlemlerde de bu böyledir.
Milletlerin hukuk sistemlerinin komple değişmesi gündeme geldiği gibi hukuk adı altında yaptıkları kanunlarda değişim adı altında zaman zaman farklı gelişmeler olduğu görülür.
Bu değişimler belki de en çok bizim memleketimizde bizim milletimiz tarafından yaşanmıştır.
Tarih boyunca Milletimizin hukuk sisteminin sil baştan değiştirildiği gibi kanunlar da zaman zaman değiştirilmiştir.
Mesela Anadolu Selçuklu Devleti’nde bu böyle olmuştur.
Keza Osmanlı Dönemi’nde de değişiklikler yaşanmıştır.
Belki de en esaslı değişim Türkiye Cumhuriyeti döneminde olmuştur diyebiliriz.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde hayata uygulanan İslam Hukuku Cumhuriyet ile beraber tümden red edilmiş ve birkaç yıla sığdırılan birkaç hamle ile hukuk sistemi değiştirilerek laik hukuk sistemi hayata geçirilmiştir.
Cumhuriyet dönemi boyunca laik hukuk tamamen terk edilmese de en başta ihtilaller, darbeler ve halkoylamaları ile farklı zamanlarda kabul edilen kanunlar ile farklı tarihlerde yürürlüğe giren anayasalar değiştirilmiştir.
Bu dün Osmanlı’da da, Selçuklu’da da böyle idi bu gün de böyle.
Belki geçmiş dönemlerdeki hukuk değişikliği ve buna bağlı olarak değiştirilen fetvalar ile bu günkü kanun ve anayasa değişiklikleri aynı şey değil diyenler olabilir.
İşin esasına bakarsak çok farklı bir şey yok ortada.
Fetvada değişiklik fıkıh geleneği aynen devam ederken benimsenen yeni görüşler sonucunda eski fetvalara ilave yapılması olduğu gibi süregelen fıkıh geleneğinin benimsenmeyip onun hilafına kısmen veya tamamen farklı bir usul benimseyerek yeni fetvanın verilmesi olarak kabul edilmiştir.
Cumhuriyet döneminde Osmanlı Hukuk Sistemi tamamen red edilmiş olsa da usul aynen korunarak anayasa ve kanunlarda yukarıdaki usule göre kısmen ya da tamamen değişiklikler yapılmıştır.
Bunun temeli de Mecelle de vücud bulan “Zamanın değişmesi ile hükümler değişir” temel kabulüdür.
Ancak son yıllarda uygulanan hukuktaki sürekliliğin esas kabul edilmesine rağmen özellikle siyasi hayattaki değişimlere paralel olarak iş başına gelen hükümetlerce uygulanan kanunlar ile mevzuatlarda nerede ise kişiye özel değişikliklere varan uygulamalar yapılması ne hukukla ne de hukukçulukla bağdaşmaktadır.
Bizim toplumumuzda bu konu maalesef son zamanlarda biraz daha ayağa düşürülerek kişinin kendisinin fetva vermesine kadar götürülmüştür.
Şöyle etrafınıza bir bakın.
Ticari hayattan siyasi hayata kadar başkasına haram gördüğü uygulamaları kendisine helal gören pek çok kişi ile karşılaşacaksınız.
Babalarımızın ve dedelerimizin mecelleye giren zamanın ve fetvanın değişiminden anladıkları anlayış ve uygulama bu olmasa gerek.