Zamânın kıymetini bilip hayırlı uğraşlara yönelmesi kişi için en güzel yatırımdır. Bu noktada kişinin kendisinin ihtiyâcı varsa bunu giderecek işlerde çalışması yok ise tüm insanlığın yararına hizmetlerle vaktini değerlendirmesi kendisi için ne büyük bir kazanım olur! Örneğin, ‘Çocuk Esirgeme Kurumları’nda annesi babası olmayan çocuklara gönüllü annelik, ablalık yapılabilir. ‘Kimse Yok mu?’ ‘Dost Eli’ gibi yardım kuruluşlarında gönüllü olarak çalışabilir. ‘Aşevleri’nde yemek yapabilir, dağıtımda görev alabilir. Çeşitli vakıflarda ve hayır faaliyetleri veren kurumlarda becerilerini sergileyebilir, kazandıklarıyla fakir öğrencilere burs sağlayabilir. Bu şekildeki çalışmalarla insan, hem vaktini verimli olarak geçirmiş olur hem de insanlara faydası dokunur. Ne demişler; kişi mutlu ettiği kadar mutlu olur.
İnsan meşguliyetsiz kalmamalı, çalışmalı, okumalı, yazmalı, insanlığa hayırlı hizmetlerde bulunmalı. Allah (c.c) için çalışıp, O’nun yolunda hizmetlerle yorulmalı. Zamânı doğru değerlendirenin her ânı, mutluluk ve huzur olarak kendisine geri döner. Böylesi hayır dolu vakitler insanlara âdeta ‘mutluluk reçetesi’ sunar. Rabb’i Teâlâ Kur’ânı Hakîm’inde buyuruyor ki: “Eğer bir kimse Rabb’ine kavuşmayı istiyorsa, yararlı iş yapsın ve Allâh’a karşı yaptığı kulluk ve ibâdetlerle O’na şirk koşmasın.” (1)
Cenâbı Hak bir kimse hakkında eğer hayır murâd ederse ona hayır kapılarını açar, tembellikten uzaklaştırır. Allah Teâlâ’nın kişiyi hep hayırlı işlerle uğraştırıp güzel hizmetlerle meşgul etmesi o kişiye hayır kapılarının açılmasının bir işâreti dir. Ebû Ali Ruzbari –Allah ondan râzı olsun-; ‘Kişinin faydasız şeylerle meşgul olması Allâh’ın ondan yüz çevirmesinin alâmetidir.’ Der. İnsana az ömür, çok hırs verilmiştir. İnsan hayat boyu hırsı peşinde koşarak ömür beyhûde tüketmemelidir. Mümin kişi aklını kullanıp kendisi için zor da olsa hep hayırlı uğraşlarla meşgul olmalıdır. Zirâ zorluklar başarının değerini artırır.
Ânını değerlendiren, boş kalmayan, insanlığa faydalı hizmetler yapan kişiler hayır işlerine koşturmaktan kendi dertlerini ve sıkıntılarını unutmuş olurlar, yaptıkları hayırlı hizmetlerden aldıkları duâlarla hayatlarına farklı bir bereket gelir, her türlü işleri rast gider. Hatta bu kişiler bir süre sonra bakarlar ki, dert ve problemleri hayret edilecek şekilde kendiliğinden düzene girivermiş. Oysaki boş kalıp üzüntüleriyle baş başa kalan kişiler düşüne düşüne ya hastalık sâhibi olurlar ya da ruhsal bunalımlara düşerler. Şeytan da insanın zayıf ânını kollayarak onları kötü ve yanlış davranışlara sevk eder. Bu sebeple bilhassa dert ve problem sâhibi insanlar kendilerini boşluğa terk etmemeli vakitlerini verimli bir şekilde değerlendirme çabasında olmalıdır. Bu durum kendi faydalarınadır.
Boş vakitlerinde çalışan zinde kalır. Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerim’de: “Şüphesiz insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur. Çalıştığı da muhakkak ileride (kıyâmet günü mizânında) görülecektir. Sonra ona karşılığı tastamam verilecektir.” (2) Buyurur. Bu hususta Peygamber aleyhisselam’da; ‘Dünyâsını âhireti, âhiretini de dünyâsı için terk eden kimse hayırlınız değildir. Sizin hayırlınız, her ikisi için çalışanınızdır. Dünya âhirete ulaştıran bir vasıtadır. İnsanlara yük olmayınız.’ (3) Buyururlar. Bu kutsi hitaplarda insanlara hep hayırlı tavsiyeler vardır. Burada da çalışmanın ehemmiyeti bildirilir.
Çalışan kazanır, çalışan neye çalışıyorsa ona uygun olarak madden ve mânen yükselir. Çalışan iki dünyâsına da güvenle bakar. Bilgili, dinâmik ve zinde olur. Devamlı yeni şeyler deneyen, öğrenen kişilerin zihinleri hep aktif olarak doğrulara odaklanır. Bunlar çalışmanın sonucudur, çalışma ise vakitle olur. Böyle insanlar çalışmaktan dert ve problemlerini düşünmezler, her ne kadar ‘aklımdan hiç çıkmıyor’ dese de gün içindeki yoğunluktan sıkıntı ve kederlerini unuturlar.
Bu minval üzere hayâtına yön belirleyen kişiler bir iş bitince boş kalmayıp kendilerine yapabilecekleri yeni hedefler koyarak performanslarını artırırlar. Yorulduklarında değişik meşgalelerle kendilerini dinlendirirler. Kısa molalar verir ama asla tembelliğe düşmezler. Çünkü tembellik dünya ve ahretin yüz karasıdır.
Aslında insanın bütün problemlerine devâ olabilecek prensipler İslâm’ın gösterdiği hükümlerdedir. Yararlanmasını bilene çok istifâdeler vardır. Bu sebeple inanan kişiler sâhip oldukları güzellikleri kaybetmemek için onları yaşayarak sevmeliler. Başarmak için sevmek lâzım ayni zamanda da sevilen şeylerin pratik hayâta koyması gerekir. İnsanın zaman içinde neler yapabileceği şu an ki tutum ve davranışlarına bağlıdır. Dün için pişman olup ama ‘artık o geçti şimdi şu ânı doğru ve iyi yaşamalıyım‘ demelidir. Bir ilâhide söylendiği gibi, ‘dem bu dem’dir şu an. Dolayısıyla insana düşen ânı iyi yaşamaktır. Akıllı kişi; ‘şimdi sıkıntım var, dertliyim yapamam, sonra, yârın, haftaya, seneye..’ deyip hayâtının bir ânını bile doğruları yapmak için ertelememeli, yarınları beklememelidir. Doğruyu, iyiyi, güzeli yaşamaya hemen başlamalıdır. Geleceğe de kafa yormamalıdır zira geleceğin sâhibi yüce Allah (c.c)’tır. Bilinçle inanan kişi Rabb’ine tüm samimiyetle güvenmelidir. Ve ona âdeta denir ki; ‘Yapman gerektiği halde yapamadıklarından dolayı canın yanıyor ya hani! Ve kendini kötü hissediyorsun ya o an! Kendini rahatlatmak için yalandan mâzeretler uyduruyorsun ya! Al onları ayağının altına basamak yap ve yüksel.’ Bu hakikati yaşamına koyan, ânını güzel değerlendirerek dertlerini hafifletir.
Yaşamı doğru değerlendirebilme ve hayırda yarışabilmek dileğiyle…
-------------------------------
1) Kehf, 110
2) Necm, 39-41.
3) Câmiu’s-Sağîr, c. II, s. 116.