Mekke Emiri Şerif Hüseyin’in ayaklanmasını bastırmak için 1917 yılında 4. Ordudan bir kısım birlikler gönderilmişti. Bir kısmı da Gazze’yi savunmak üzere gönderildi. Henüz yeni Çanakkale cephesinden gelen ordularımız bitap ve yeterli askeri donanımsızdır. Kahraman ecdadımız, İngilizlere karşı olağanüstü gayretle mücadele etse de 9 Kasım 1917 de Gazze düştü.
İşte, o günden beri bütün Ortadoğu’da huzur kaybolmuş, Osmanlı’yı mumla arar hale gelmişlerdi. Geçmiş geleceğin aynasıdır. Tarihimizi iyi analiz edebilirsek, olaylara daha güçlü hakim olur ve de daha sağlıklı tetkik etme imkanına kavuşuruz.
Kendi aramızda bir takım kısır tartışmalara girersek, bundan en karlı çıkan Siyonistler olur. Zaten onların amacı da budur. Bunlara bu imkanları sunmak yerine, üzerimize düşenleri yapmakla mükellefiz. Gerçekleştirilen işgale karşı her türlü tepkimizi göstermek zorundayız. Bunun yanında gerek İsrail’in gerekse ABD’nin üretip yurdumuzda sattığı malları boykot edip, yerine milli ve yerli ürünleri tercih etmeliyiz.
Bunların marka ve ürünleri basında ve de sosyal medyada yayınlanmaktadır. Bu hususta çok duyarlı ve dikkatli olmalıyız. Özellikle gıdalı ürünlerimiz ithal edilenlerden daha kaliteli ve fiyatı uygundur. Böylece cari açığa da destek vermiş oluruz.
Her şeyden önce, birlik ve beraberliğimize halel getirecek söz ve tavırlardan uzak durmalıyız. Osmanlı’nın yıkılışına şahit olan Rahmetli Mehmet Akif Ersoy’un güzel bir şiiri var ya, bu hususun önemini bize ne güzel ifade ediyor;
“Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez.
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez. ”
Bu konuda Peygamber Efendimiz de şöyle buyurur; “Mü'minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar. (Buharî, Edeb 27; Müslim, Birr 66).
Cumanız mübarek olsun. Allah’a emanet olunuz.