Çocuklarla…
Sevgili çocuklar,
Hatırlıyorsunuz değil mi?
Ağabeyleri Yusuf’u kıskançlıklarından önce kuyuya atmışlar sonra da bir kervana satmışlardı. Kervancı başı Yusuf’u yanına aldı ve Mısır’a gitmek için yola çıktılar.
Kervan yola koyulmuş giderken, Yusuf’un annesinin mezarının yanından geçti.
Yusuf devesinden atlayarak hemen annesinin mezarına kapandı hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Bir taraftan da;
“Anneciğim… Başını kaldır da oğlunun düştüğü acı halleri gör. Benim bu halimi sen görseydin ne kadar çok üzülürdün.
Ağabeylerimin beni nasıl dövdüklerini, gömleğimi soyduklarını, kuyuya nasıl attıklarını ve bana hiç acımadıklarını bir bilsen” diye konuşuyordu.
Kervancı başı Yusuf’u devenin üstünde göremeyince onun kaçtığını zannetti. Baktılar ki bir mezarın başında ağlıyor.
“Burada ne yapıyorsun” diye sordular. Yusuf;
“Bu mezar annemin mezarıdır. Ben Yakub’un (a.s) oğluyum” dedi.
Onlar, para ile satın aldıkları bir kölenin tabii sözüne inanmadılar. Bir daha böyle yapmasın diye de ellerini bağladılar. Mısır’a kadar Yusuf, elleri bağlı gitti.
Yusuf saraya giriyor
Mısır’a varınca Yusuf’u bir hamamda yıkadılar. Güzel elbiseler giydirdiler. Zaten güzel olan Yusuf yıkanıp elbiseler de giyinince “gözleri kamaştıracak kadar güzel” bir delikanlı oldu.
Onu pazara çıkardılar ve köle olarak sattıklarını ilan ettiler (duyurdular).
Gelen giden ona bakıyor, Yusuf’un güzelliğine hayran kalıyordu. Yusuf’u almak isteyenler bir fiyat veriyor ama bir başkası daha yüksek fiyat vererek Yusuf’u kendisi almak istiyordu. Yusuf’un fiyatı da böylece yükseldikçe yükseliyordu.
O esnada köle pazarında Mısır’ın Hazine Bakanı, saraya köle almak için dolaşıyordu. Yusuf’u ve onun için yapılan fiyat artırımını ve kızışan pazarlığı görünce dikkatini çekti. O taraf yöneldi.
Bir de ne görsün. Karşısında “Ay parçası gibi…” bir delikanlı var.
Yusuf’a fiyat verenlerden daha fazlasını vererek Yusuf’u satın aldı.
Yusuf’un yeni sahibi hanımına; “Bu delikanlı biraz daha büyürse bizim yaptığımız işlerde bize yardımcı olur veya onu “evlatlık ediniriz” dedi.
Hanımı da Yusuf’u almış olmaktan çok memnun olmuştu.
Böylece Yusuf, saraya girmiş oldu. Ama bir köle olarak…
Sevgili çocuklar,
Eski devirlerde insanlar bir mal gibi alınır satılırmış. Bunlara köle denirmiş.
Hâlbuki bir insan, ne kadar kıymetli bir varlıktır, değil mi?
Havyanlar da canlıdır ama akılları yetmediğinden insanlar gibi değildirler. İnsan aklıyla her şeyi düşünebilir ve yapabilir.
Çok şükür, İslam gelince köleliği kaldırmıştır. Kölelik kalksın diye “Büyük günahların af olabilmesi için köle azat etmeyi (serbest bırakmayı) istemiştir”
Yusuf, Züleyha’ya hizmet ediyor
Yusuf, sarayda efendisine hizmet etmeye başlamıştı. Yusuf’u görenler onun güzelliğini birbirlerine anlata anlata bitiremiyorlardı.
Yusuf, kendine verilen işleri eksiksiz yapıyor, bir sakat insan görse ona yardımcı oluyor, yaşlılara kendi yerini veriyor, yerde bir para bulsa hemen efendisine bildirerek onun sahibine ulaşmasını sağlıyor, sarayda ki kadın ve kızları kendi kardeşi gibi görüyordu.
Mısır’ın Sultanı Aziz adında birisiydi. O da Yusuf’un güzelliğini, yaptığı işlerin düzgünlüğünü ve ahlakının çok iyi olmasını görerek beğendi ve onu yanına aldı.
Böylece Yusuf, Sultan’a hizmet eden bir insan haline gelmiş oldu.
Azizi’in çok güzel bir karısı vardı. Adı Züleyha idi. O da Yusuf’u görünce “kabinden vurulmuş” gibi oldu. “Aman Ya rabbi…” dedi. “Sen ne kadar güzel bir insan yaratmışsın”
Sonra Mısır sultanı olan kocası Aziz’e söyleyerek Yusuf’u kendi hizmetine istedi.
Züleyha, Yusuf’un efendisi olmuş, o ne söylerse, Yusuf’tan ne yapmasını isterse onu yapıyor, bir sözü ikiletmeden hizmetini eksiksiz yerine getiriyordu.
Sevgili çocuklar,
Yusuf ile Züleyha’nın arasında geçen olayları ve Yusuf’un bundan sonra başına gelenleri bir sonraki yazımda görelim. Olur mu?
Sevgili çocuklar,
Hatırlıyorsunuz değil mi?
Ağabeyleri Yusuf’u kıskançlıklarından önce kuyuya atmışlar sonra da bir kervana satmışlardı. Kervancı başı Yusuf’u yanına aldı ve Mısır’a gitmek için yola çıktılar.
Kervan yola koyulmuş giderken, Yusuf’un annesinin mezarının yanından geçti.
Yusuf devesinden atlayarak hemen annesinin mezarına kapandı hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Bir taraftan da;
“Anneciğim… Başını kaldır da oğlunun düştüğü acı halleri gör. Benim bu halimi sen görseydin ne kadar çok üzülürdün.
Ağabeylerimin beni nasıl dövdüklerini, gömleğimi soyduklarını, kuyuya nasıl attıklarını ve bana hiç acımadıklarını bir bilsen” diye konuşuyordu.
Kervancı başı Yusuf’u devenin üstünde göremeyince onun kaçtığını zannetti. Baktılar ki bir mezarın başında ağlıyor.
“Burada ne yapıyorsun” diye sordular. Yusuf;
“Bu mezar annemin mezarıdır. Ben Yakub’un (a.s) oğluyum” dedi.
Onlar, para ile satın aldıkları bir kölenin tabii sözüne inanmadılar. Bir daha böyle yapmasın diye de ellerini bağladılar. Mısır’a kadar Yusuf, elleri bağlı gitti.
Yusuf saraya giriyor
Mısır’a varınca Yusuf’u bir hamamda yıkadılar. Güzel elbiseler giydirdiler. Zaten güzel olan Yusuf yıkanıp elbiseler de giyinince “gözleri kamaştıracak kadar güzel” bir delikanlı oldu.
Onu pazara çıkardılar ve köle olarak sattıklarını ilan ettiler (duyurdular).
Gelen giden ona bakıyor, Yusuf’un güzelliğine hayran kalıyordu. Yusuf’u almak isteyenler bir fiyat veriyor ama bir başkası daha yüksek fiyat vererek Yusuf’u kendisi almak istiyordu. Yusuf’un fiyatı da böylece yükseldikçe yükseliyordu.
O esnada köle pazarında Mısır’ın Hazine Bakanı, saraya köle almak için dolaşıyordu. Yusuf’u ve onun için yapılan fiyat artırımını ve kızışan pazarlığı görünce dikkatini çekti. O taraf yöneldi.
Bir de ne görsün. Karşısında “Ay parçası gibi…” bir delikanlı var.
Yusuf’a fiyat verenlerden daha fazlasını vererek Yusuf’u satın aldı.
Yusuf’un yeni sahibi hanımına; “Bu delikanlı biraz daha büyürse bizim yaptığımız işlerde bize yardımcı olur veya onu “evlatlık ediniriz” dedi.
Hanımı da Yusuf’u almış olmaktan çok memnun olmuştu.
Böylece Yusuf, saraya girmiş oldu. Ama bir köle olarak…
Sevgili çocuklar,
Eski devirlerde insanlar bir mal gibi alınır satılırmış. Bunlara köle denirmiş.
Hâlbuki bir insan, ne kadar kıymetli bir varlıktır, değil mi?
Havyanlar da canlıdır ama akılları yetmediğinden insanlar gibi değildirler. İnsan aklıyla her şeyi düşünebilir ve yapabilir.
Çok şükür, İslam gelince köleliği kaldırmıştır. Kölelik kalksın diye “Büyük günahların af olabilmesi için köle azat etmeyi (serbest bırakmayı) istemiştir”
Yusuf, Züleyha’ya hizmet ediyor
Yusuf, sarayda efendisine hizmet etmeye başlamıştı. Yusuf’u görenler onun güzelliğini birbirlerine anlata anlata bitiremiyorlardı.
Yusuf, kendine verilen işleri eksiksiz yapıyor, bir sakat insan görse ona yardımcı oluyor, yaşlılara kendi yerini veriyor, yerde bir para bulsa hemen efendisine bildirerek onun sahibine ulaşmasını sağlıyor, sarayda ki kadın ve kızları kendi kardeşi gibi görüyordu.
Mısır’ın Sultanı Aziz adında birisiydi. O da Yusuf’un güzelliğini, yaptığı işlerin düzgünlüğünü ve ahlakının çok iyi olmasını görerek beğendi ve onu yanına aldı.
Böylece Yusuf, Sultan’a hizmet eden bir insan haline gelmiş oldu.
Azizi’in çok güzel bir karısı vardı. Adı Züleyha idi. O da Yusuf’u görünce “kabinden vurulmuş” gibi oldu. “Aman Ya rabbi…” dedi. “Sen ne kadar güzel bir insan yaratmışsın”
Sonra Mısır sultanı olan kocası Aziz’e söyleyerek Yusuf’u kendi hizmetine istedi.
Züleyha, Yusuf’un efendisi olmuş, o ne söylerse, Yusuf’tan ne yapmasını isterse onu yapıyor, bir sözü ikiletmeden hizmetini eksiksiz yerine getiriyordu.
Sevgili çocuklar,
Yusuf ile Züleyha’nın arasında geçen olayları ve Yusuf’un bundan sonra başına gelenleri bir sonraki yazımda görelim. Olur mu?