Yunus Emre’nin şiirlerinde işlediği konulardan hareketle, onun Türk Tasavvuf Edebiyatında kendine âit bir tarz kurmuş olduğunu anlıyoruz.
Ahmed Yesevî ile başlayan ‘tekke şiiri’ geleneğini Yunus Emre, Anadolu coğrafyasında devam ettirmiştir. Rumeli coğrafyası da, Yunustan etkilenmiştir. Yunus Emre, kendi sahasında farklı bir ‘Yunus tarzı’ oluşturmuş, fikir ve düşünceleriyle halkın önem verdiği bir şâirdir. Bu yönüyle Yunus Emre halkın mânevî yönünü inşa etmede büyük katkısı vardır.
O fikir ve inanışlarını, insanına akıcı ve anlaşılır üslûbuyla tıpkı ekmek-peynir yeme rahatlığında anlatmıştır.
Dün Yunusun şiirleriyle ortaya koyduğu fikirler, bugünün insanının problemlerine devâ olacak niteliktedir. Yaşadığımız devrin şartlarına yaraşır şekilde, Yunusun yeniden yorumlanarak insanımızın faydalanmasına açık hâle getirilmesi lâzımdır.
Yunus Emre’nin ortaya koyduğu fikir ve düşüncelere sâdece bizim insanımız değil, bütün dünya insanlığı muhtaçtır.
Günümüz insanı yalnızca zâhiri kalıba, yâni şekilciliğe önem vererek, kendi hislerinin kölesi hâline gelmiştir. Halbuki Yunusun şiirlerinde dile getirdiği, insanın fıtratı asliyesindeki, iç âlem güzellikleri ve mânevî zenginlikleri ile insan, asıl insan olur.
Ancak Yunustaki insan sevgisinin Batıdaki ‘hümanizm’ fikrinden ayrılan pek çok yönü vardır. Yunustaki insan sevgisini temel dayanağı ve üst noktası ‘Hak Bilgisi’ne dayanır ve bütün insanlığı kucaklayacak mâhiyettedir. Yunustaki fikri birikimleri, ‘mistik’ olarak yorumlamak, gâyet isâbetsizdir. Onun dayandığı birikim, Kur’an-Sünnet ve kendisinden önce yaşamış olan ‘Hak Dostları’nın sâdık fikir ve tecrübeleridir. Yunus şiirlerinde insânî değerlerden, tabiattan, eşyadan bahsetse de, o asla maddi şeylere takılmamıştır. O her şeyin özünde mevcut olan ‘Allah Birliği’ne ve varlığına dikkat çekmiştir.
Nitekim Yunus Emre; ‘Mal sâhibi, mülk sâhibi. Hani bunun ilk sâhibi. Mal da yalan, mülk de yalan. Var biraz da sen oyalan.’ Derken şiirinde, malk-mülk-servet maddi olarak sâhip olunan ne varsa, insan onlarla dünyada oyalanmaktadır. Bunların hepsi geçici olarak ve dahi imtihan olmak üzere verilen geçimliklerdir. İnsanoğlunun onlarla uğraşıp vakit kaybetmemesini, asıl o mal-mülkü verene odaklanması gerektiğini kısa ve öz olarak anlatır. Yâni Yunus bu dizeleriyle bize; ‘maddeye takılma, zamânını heder etme, asla yönel’ mesajını vermektedir.
‘Nazar eyle itiri, bâzâr eyle götüri. Yaratılanı hoş gör, Yaratan’dan ötürü’ şiirinden anlaşılanları şöyle izah edebiliriz; Kâinâtı vâr eden Cenâbı Hakk, hiç bir şeyi boşuna yaratmamıştır. En küçüğünden en büyüğüne kadar nazar ettiğimiz her şeyin bir yaratılış gâyesi vardır. Biz anlasak da, anlamasak da, o baktığımız nesne, ne için yaratıldıysa görevini eksiksiz icra eder. Hiçbir mahluk kendisine biçilen görevin dışına çıkmaz. Hepsi Hakk nizâmın ona çizdiği rolü harfiyen yerine getirir. ‘Benim bir karıncaya ulu nazarım var’ mısrasında bunu kastetmiştir. Ancak insan her vakit hakikati idrak etmeyebilir. İnsanın hem beşer planında hem diğer canlılar nezdinde, neden olduğuna bir türlü kanaat getiremediği pek çok hâdise cereyan eder, hatta bize hoş gelmeyen durumlara şâhit olabiliriz. İşte bu gibi haller karşısında sert, katı, anlayışsız olmak yerine müsamahalı ve merhametle davranmak, hoşgörüyle karşılamak en güzel olandır. Çünkü her şeyin yaratanı Allah Azze ve Celle’dir ve her yaratılanda Cenâbı Hakk’ın kudret akışlarının izleri vardır. Bu yüzden; ‘Tehi görme kimseyi, hiç kimse boş değil. Eksiklik ile nazar, erenlere hoş değil.’ Demekle Yunus, insanın yaratılanlara eksik ve kusur bulma şekliyle değil, ne olursa olsun merhametle ve hoşgörüyle bakmak gerektiğini ifâde eder.
Yine bu bağlamda; ‘Elif okuduk, ötüri, bâzâr eyledik götüri. Yaratılmışları severiz, Yaratan’dan ötüri.’ İfâdelerinde de aynı hususlar işlenmiştir ancak burada ‘sevgi’ ön plandadır. Yukarıdaki dizelerde ise, ‘hoşgörü’ öne çıkmıştır. Zâten sevgi ve hoşgörü birbirini tamamlar. Aslında yaratılmış varlıkların hepsinin hakikatinde, Allâh’ın nûrunun tecellisini görme idrâkı vardır. Dolayısıyla kâinatta olan her şeye, varlık nûrunu görme idrâkı ile bakmalı. Kâinatta mevcut en kâmil varlık nûrunun yansıması olan insanlar arasında ayrımcılık yapmak, hakikate aykırı davranmaktır, Hakk’a âsi olmaktır. Yunus iki cümleyle bunu da bize şöyle anlatır; ‘Yetmiş iki millete bir gözle bakmayan, Halka müderris olsa da Hakk’a âsidir.’ Bugün dünyânın en büyük ülkesi (!) ABD’de siyah ırka nasıl da, ikinci sınıf insan gözüyle bakılıyor, değil mi? Halbuki ne dedi, hak ve hakikat şâiri Yunus; ‘Halka müderris olsa da’ yâni dünyânın bir numarası olsa bile yaptığı ayrımcılık, Hakk’a isyandır.
Efendim hayırlı cumâlar diliyoruz.