Yunanistan Batılı ülkelere güveniyor

Gazeteci-Yazar Hüseyin Hakkı Kahveci, "Yunanistan ABD ve Avrupa'nın desteğini arkasına alarak adalarda silahlanmaya başlayarak, Türkiye'ye karşı namlu çevirmiştir. Yunanistan'ın bu hadsiz cesaretini küçümsememeliyiz" dedi

RÖPORTAJ: ASLI DURUK BİRPINAR

YUNANİSTAN'IN CESARETİNİ KÜÇÜMSEMEMELİYİZ!

Atatürk Atabey 19 Türk Ocakları Avrupa ve Türkiye Teşkilatları Genel Başkanı Gazeteci-Yazar Hüseyin Hakkı Kahveci, Türkiye'nin dış politikası, Türk-Yunan gerilimi ve düzensiz göçmen sorunuyla ilgili Merhaba Gazetesi'ne değerlendirmelerde bulundu. Kahveci, Türkiye'nin dış politikada hala net bir duruş sergiyemediğine dikkat çekerek, "Yunanistan en büyük desteği Avrupa ülkelerinden ve ABD'den almaktadır. Yunanistan'ın Türkiye'ye karşı artan cüretkar cesaretini küçümsememeliyiz" dedi.


BÜYÜKELÇİLİKLER BİNADAN İBARETTİR

**Türkiye’nin dış politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

-Dışarıda bir politika yapılmakla beraber, Türkiye’nin son 100 yılındaki bütün milli meselelerinin henüz tam anlamıyla ele alındığını göremiyoruz. Misal, Türkiye’nin milli politikalarından birisi Kıbrıs’tır. Son 20 yılda Kıbrıs’ta yaşanan hadiseler, Rumlar “hayır” dememiş olsaydı, Kıbrıs’taki birleşme sağlanmış olacaktı. Ya da, Kıbrıs Türk kesimine mensup 110 bin kişinin Rum pasaportu alması, iyi bir dış politikanın olmadığını gösteriyor. Ve yahut, Yunanistan’ın 22 senedir işgal ettiği ve üzerine yerleşke kurduğu adaları, askeri merkezler haline getirmesine Türk dış politikasının daha son 1 yıldır tepki veriyor olması, galiba yeterli bir detay. Kırım, bizim milli politikamız. 1856 Kırım-Osmanlı Savaşı’ndan sonra, Kırım’da bizim garantörlüğümüz var. Fakat Kırım bugün ilhak edildi, Rusya tarafından. Ve Türk Dış İşleri’nin yaptığı açıklama sadece: “Kabul etmiyoruz.”… Oysa bunu kabul edip etmemek, kimseyi ilgilendirmiyor. Rusya’nın da bu yöndeki açıklaması: “Biz gereğini yaptık.” şeklinde oldu.  Dolayısıyla, bu açıdan baktığımızda Türki Cumhuriyetler, Türk dünyasındaki topluluklar, yurt dışında yaşayan Türkler’in sorunları, en son dün Avrupa Parlementosu’nda, Türkiye’ye uygulanan vize yasağı meselesi Schengen vizesi boyutuna ulaşarak, bu vizenin alınması zorlaştırıldı... Bu tablo içerisinde, Türk dış politikasının çok iyi olduğunu söyleyemeyiz. Türk dış politikası, Dış İşleri’nin oluşturmuş olduğu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tabiriyle ‘monşer yapısından kurtuldu’ beyanıyla bugün oluşmuş olan yapı, ikisi de bence Türkiye Cumhuriyeti’ne çok hizmet etmiyor. Afrika’da çok fazla büyükelçiliğimizin olması, çok büyük bir dış politikamızın olduğunu göstermez. Büyükelçilik binadan ibarettir. İçine koyduğunuz adamlar da devlet memurudur. Bunlara iyi maaşlar verip, büyükelçi dokunulmazlığıyla, Dünya üzerinde başka bir ‘elit’ yaratmış olursunuz. Netice itibariyle -dış politika, monşer, elit manasına gelir- Afrika’dan ne kazandığımıza bakalım, ne kaybettiğimize bakalım, Afrika’ya ne kadar gidebileceğimize bakalım. Türkiye kabuğunu kırmalı mı? Evet… Ama bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 1938’deki gücüne bile henüz ulaşamamış durumda. Dolayısıyla, Türk dış politikasının temeli “Yurtta sulh, cihanda sulh” değildir. Bu, o güne ait söylenmiş özel bir sözdür. Ama mevcut haliyle Kuzey Irak’ta bir Barzanistan; Suriye’de ABD tarafından bir Müslimistan, Türk dış politikasını yönettiğini iddia edenlerin son 20 yıllık iktidarları döneminde kuruldu. Türk dış politikasına geniş perspektiften bakarsak, ortada bir Şangay Beşlisi hikayesi var, muallakta duruyor. NATO ile ilgili gelen beyanlar da, aleyhimize işleyen bazı süreçlerin olduğunu gösterir. 

YUNANİSTAN'IN ARKASINDA AVRUPA VE ABD VAR

**Türk-Yunan savaşı çıkar mı? Böyle bir savaş ihtimali var mı sizce?

-Biz olaylara şöyle bakıyoruz… Olaylara sosyo-politika üzerinden bakmayız. Dünya tarihi, kurulduğu günden beri, bütün sistemler, dinler ve benzeri birçok şey değişime uğramıştır ama değişmeyen bir tek şey vardır: strateji. Adem’in yeryüzüne indirilmesinin de bir stratejisi vardır, onun yeryüzünde Havva ile başladığı hayatının da bir stratejisi vardır. Stratejiyi satranç olarak görenler, abesle iştigal ederler. Satranç, stratejinin bir parçası olmakla beraber, strateji çok derin düşünmeyi, kabiliyet olarak bugün 3.boyut Dünyası içerisinde, 5 ya da 6. Boyutta bir kapasiteyi gerektirir. Dolayısıyla stratejist ve geleceğe dair bir öngörüde bulunabilmek için Mustafa Kemal Atatürk’ün beyanı var, kendisinden sonra gelecek olan kişi için: “Yolunda yürüyen yolcunun sadece ufku görmesi kafi değildir; ufkun ötesini görmeli ve bilmelidir.” Bu Dünyada ufkun ötesini göremeyen bütün siyasetçiler için geçerlidir. Yaptıklarını zannederler. Yapılanların da neticeleri kısa vadede bumerang gibi geriye döndüğü zaman, ülkemizin halkı ve toplumumuz üzerinde ciddi anlamda bir sıkıntı yaratır. Şimdi bu tablo maalesef Türkiye Cumhuriyeti’ne bazı olayların bumerang gibi döndüğü zaman “affetsin, affedilelim, yanlış yaptık” gibi cümlelerle tezahür ediyor. Bunlar sebep-sonuç ilişkisidir. İyi algılanmadan, eksik bilgilerle ve eksik hareketlerle karşı taraflarla oynamış olduğunuz oyunların etkisidir. Mesela bunlardan bir tanesi, Türk-Yunan ilişkileridir. Oluşmuş olan Türk-Yunan ilişkileri belki Müslümanlık temelinde görünmekle beraber, Türkiye’nin menfaatlerine olan birçok şeyin, özellikle 20 yıldır ortadan kalkmış olması, yanlış politika ve yanlış oyun kurgulandığını gösterir. Şöyle bir şey söyleyelim, rahmetli Turgut Özal başbakan iken, Kuzey Ege’de petrol araması için donanmayı Ege’ye sevk etmişlerdi. Yunanistan geriye çekildi. Ya da, Tansu Çiller döneminde 9 tane özel kuvvet SAT komandosunun Kardak’a gönderilmesiyle bütün Yunanistan sarsılmıştı. Son 3 senedir, Yunanistan’a karşı donanmayı Ege’ye çıkartıyor olmamıza rağmen, Yunanistan, adalarda silahlanmaya başlamış ve ABD ve Avrupa arkasında olmak kaydıyla, Türkiye’ye karşı namlu çevirmiştir. Yunanistan buna 1923’ten önce cesaret etmiş ve bedelini ödemiştir ama bugün göstermekte olduğu cesareti biz hep küçümsüyoruz. Türkiye haritasına baktığınızda Türkiye büyük bir ülke, Yunanistan küçük bir ülke; nüfus olarak yaklaşık 10 katı civarındayız, “Ne olur Yunanistan’dan?” diyoruz ama herkesin unuttuğu bir şey var: Osmanlı, cihan imparatorluğuydu, Yunanistan devlet bile değildi. Yunanistan’ı, devlet yapıldıktan 50 sene sonra Osmanlı’yı işgale gelmiş bir devlet olarak görüyoruz. Aslında büyük fotoğrafa baktığımız zaman İngiltere’si, Almanya’sı, Amerika’sı, herkes Yunanistan’la beraber geliyor. Bugün, çok şey değişti. Yunanistan’da devlet teamülleri ve geleneklerinin 150 senelik zaman diliminde bayağı oturmuşlukları var. Ekonomik açıdan AB içerisinde olması, onlara rahat bir hayatı bahşediyor. Turizm politikaları gayet iyi. Türkiye’ye ait olan Ege adalarında da hakimiyetlerini tesis etmiş durumdalar. Bir Türk-Yunan savaşının sonucu ne olur diye baktığımız zaman, tarihte Levh-i Mahfuz kayıtlarını kahinmiş, kehanetmiş gibi açıklayan bazı kişiler vardır. Bu verileri göz önüne alabilmemiz gerekiyor. Bir şeyi algılayabilmemiz için: Mustafa Kemal Atatürk olmasaydı, Yunan ordusu Kayseri’ye kadar ilerleyecekti. Ankara’da bir Kuvay-i Milliye ya da kurtuluş mücadelesi başlatmamış olsaydı, Yunan ordusunun işgali daha ileriye gidecekti. Bu açıdan baktığımız zaman, hiçbir şeye “olmaz” demeyelim. Biz olayı Yunanistan çerçevesi içerisinde değerlendiriyoruz, bu yanlış. Olayı bugün dünyadaki egemen güçler çerçevesinde İngiltere, Almanya, ABD ve Rusya çerçevesinde değerlendirdiğimiz takdirde böyle bir savaşta konvansiyonel durumda Türkiye’nin dayanma ihtimali çok düşük görünüyor. Yani, nüfusumuzun çok kalabalık olmasının bir önemi yok, içeride büyük bir curcuna var. İşte siz Konya Merhaba Gazetesi’nden geliyorsunuz. Baktığımız zaman Konyalı ile Antalyalı bile anlaşamıyor. Bu kendi içimizdeki anlaşmazlık. Bu anlaşmazlığın içine ne giriyor? Bugün Mevlana Türbesi’nin etrafında ne var? Afganlı, Pakistanlı… “Bunlar ne için gelmiş?” diye kimse sormuyor. Dolayısıyla Türkiye’deki mülteci yekünü, bizim önümüzdeki günler için büyük bir sıkıntı. 

DÜZENSİZ GÖÇMEN GÖÇÜ SONA ERMELİ

**Türkiye’de sayısı artan düzensiz göçmenler ile ilgili için ne düşünüyorsunuz? İleride bu durum Türkiye için milli güvenlik sorunu olabilir mi?

-Hiç iyi şeyler düşünmüyoruz ve Türkiye’nin bunu kabul etmesi ve böyle bir göçü devam ettirmesi mümkün değil. Vatandaşlık verilerek, daire satılarak da yerleşik hayata geçmelerine bugünkü siyasi düzen izin vermiş olsa da yarın hepsi otobüslerine bindirilip ülkelerine gidecekler. Kendi ülkelerindeki iç sorunları bizi bağlamaz. Bizim kendi sorunlarımız yeterince başımızı ağrıtıyor ama bu kişiler maalesef daha fazla baş ağrısı yapıyorlar. 

**Peki Türkiye’nin yanında yer alacak ülke yok mu, büyük bir savaş çıktığı zaman?

-Allah var, gam yok. Mustafa Kemal Atatürk ne diyor: “Kurtarıcı beklemeyin. Kendiniz kurtarıcı olun.” Bir kurtuluş mücadelesi mevzu bahis olduğunda bakacağız, biz kimde ne kadarız, kim bizde ne kadar, diye.


ANADOLU BİR BÜTÜNLÜK ARZEDER

**Türkiye ile ilgili gayenin, ülke toprakları olduğunu mu yoksa başka bir şey olduğunu mu düşünüyorsunuz?

- Kozmik bilgi aktarımlarının en güçlü olduğu yer Anadolu olduğu için, Asil Kan isimli kitabımızda da var, bu süreçte şöyle bir beyanımız var bizim: Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş gayesinin esası yakın bir gelecekte tüm milletleri insanlık noktasında birleştirecek yapıyı kurabilmektir. Yani, Mustafa Kemal Atatürk, aslında bir zemin kurdu. Çünkü Anadolu insanı, bu yüksek bilince ulaşabilecek genetik ve kozmik aktarımlarla donatılmıştır. Buradaki cümle, ‘Tüm Anadolu insanları’ diye bir bütünlük arz etmemektedir. Anadolu’nun zor dönemlerinde seçilmiş lider, yani Yaratan tarafından seçilmiş ve insiye edilmiş lider çıkarabilme potansiyelinin yüksek oluşu, tesadüfi olayların değil, genetiğe ve bilince işlenmiş kültürel kodların neticesiyle olmuştur. ‘Asil Kan’ olarak seçilmiş vazifeli kişiler, icazete ihtiyaç duymadan karar alırlar. Ayrıca onlar, devlet yönetme iradesine ilave olarak, yeni bir devlet kurma iradesine de sahiptirler. Bundan dolayıdır ki, tüm inisiyatif ve sorumluluğu o günün şartları içerisinde üzerine alan Mustafa Kemal Atatürk’ün tarih sahnesine çıkışı tesadüf değil, tevafuktur.  Atatürk’ün yeni bir devlet düzeni kurmasındaki amacı, gelecekte yetişecek olan seçilmiş liderlerin bir araya gelerek yeni bir dünya düzeni kurabilmelerini sağlamaktı. Bir seçilmiş lider, kendisinden öncekilerin taşıyıcısı; kendisinden sonra geleceklerin yol göstericisi konumunda, geçmişten geleceğe doğru bir irtibat hattı oluşturabilecek potansiyele sahiptir. Yeni liderin kozmik aktarımlarının yapıldığı, seçilmiş olanın belirlendiği, tüm donanımların tamamlanmaya başladığı, yarım kalan ikinci 19 sürecinin -birinci 19 süreci Mustafa Kemal Atatürk’tür- başladığını unutmayalım. Oğuz Ata ve ondan gelen Türk soyuna verilmiştir Dünya hakimiyeti. Kesintiler olabilir, sıkıntılar çıkabilir, sonra yine Türk hükmeder. Zamana dair bir nottur bu: “Nama feseye geri döner” demek, Oğuz’un geri dönüşüdür. Oğuz oğullarının. Tıpkı 100 yıl önce zaferle taçlandırıp hükmeden Gazi Mustafa Kemal Atatürk’te olduğu gibi. 

TÜRKİYE'NİN NÜKLEER SİLAHLARI VAR

**Nükleer silahların kullanıldığı olası bir savaşta Türkiye’nin nasıl hamle yapacağını ya da yapması gerektiğini düşünüyorsunuz? Türkiye’de nükleer silah olmadığından emin miyiz?

-Türkiye’nin kendi nükleer silahları var. Bunu kitaplarımda da yazdım. Avrupa Parlemontosu’nda Belçika milletvekili, Türkiye’de 10’a yakın atom bombası olduğundan bahsetti. Bunun doğruluk kaydı vardır. Bunun haricinde Türkiye’de bazı savaş uçaklarının nükleer silah taşıma ve atabilme kapasitesi mevcuttur.  1. Dünya Savaşı henüz bitmemiştir. 2. Dünya Savaşı ile tekrar ateşlenmiştir. Şimdi de ateş, harlanmaktadır. 3. Dünya Savaşı… Nereden biliyoruz? Kadim Devlet bunu şöyle ifade etmiştir: Tekrar tüm Cihan’a hakim olana kadar… Yani tekrar Cihan hakimiyeti Türk olana kadar bu savaş devam eder. Bunun için 4. ve 5. Dünya savaşları bile yaşanabilir. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Gündem Haberleri