Şehirlerarası yollarda seyahat etmişsinizdir. Seyahatin sıhhat olduğunu, çakraları açtığını, bedene ve ruha bir reset attığını fark edersiniz.
Yol boyunca bazen öyle yerlerden geçersiniz ki, algınız kaybolur. Acaba yokuş yukarı mı gidiyorsunuz, yoksa aşağıya mı? Veya düpedüz bir yoldan mı ilerliyorsunuz acep? Sola veya sağa mı dönüyorsunuz yoksa viraj yok mu aslında, anlaşılmaz. Şoför bunun daha da çok farkındadır. Algısını kaybettiğini düşünüp mola verir birçoğu hatta.
Bunu neden anlattım?
İnsanımızın, mahallemizin, şehrimizin, ülkemizin içerisinde bulunduğu durum tam olarak bu.
Algımız kapanmış vaziyette.
Yaygara koparılan her olayın acayip takipçisi oluyoruz. Ama aslolan mücadelelerimizin tamamını unutuyoruz. Ya da bize unutturuluyor, farkına varamıyoruz.
Bir kişi, kurum veya yapı herhangi bir olay ile ilgili haklı olsun veya olmasın, önemli değil. Bizim açımızdan önemli olan husus kimin sesi en fazla çıkacak, o. Ve haklı da o oluyor.
Televizyonlardaki açık oturum programlarına bakın. Haklı olan, bilgili olan kişileri çok fazla göremezsiniz. Kim kaos üretiyorsa, kim daha çok bağırıyorsa kanal kanal dolaşır.
Tabi bazı başka kesimler de var. Misalen A partisine mensup, B görüşüyle intisablı, C tarikatına bağlı birisi, gerçek veya hak ne olursa olsun, onun için gerçek veya hak bellidir; partisinin başkanının, görüşünün liderinin, tarikatının şeyhinin söylediği… Bu şahıs isterse süte kara desin veya iki kere ikinin beş olduğunu iddia etsin, önemli değil. Zira mensuplarının zaten algıları kapanık, ne derse gidiyor.
Peki nedir çözüm?
Öncelikle her Cuma namazında Nahl suresinden okunan o ayeti hayatımıza nakşedeceğiz; “Allah size adaletli olmayı emreder!” Adil olmayan her kimse, bize dikte eden babamız, liderimiz, şeyhimiz dahi olsa, onun karşısında duracağız. Zira bazılarının Hz. Ömer’e, bazılarının Hz. Ali’ye atfettiği bir söz ve gerçeklik vardır; “Bir ülkenin dini adalettir.”
Daha sonra her söylenene inanmayacağız. Her denilenin peşinden gitmeyeceğiz. Her savunulanın sahih olduğunu düşünmeyeceğiz. Her bağıranın, acı çektiğini iddia edenin, çıngar çıkaranın sözüne itimat etmeyeceğiz. Çünkü insanoğlunun yapacaklarında bir sınır yok!
Akabinde Hucurat suresindeki şu ayeti şiar edineceğiz, “Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.”
Tüm bunlardan ve başka alternatif çözümlerden, korunma metotlarından sonra dahi belki bir algı girdabı içerisine de girebiliriz. Burada da artık bizim için önemli olan nokta sigortalarımız.
Nedir bu sigortalarımız?
Dostlarımız…
“En yakın olduğun 5 kişinin ortalamasıdır insan.” denir ya felsefede.
İşte dostlarımızı öyle kişilerden oluşturmalıyız ki, bizimle arasının bozulacağını bilse dahi, her daim hakkı ve gerçeği yüzümüze haykırmalı. İçine düştüğümüz girdaplardan çıkarabilmeli. Bizim o taraflara kaymamıza engel olmalı.
Zira fitne, algı çok fazla. Ve öyle bir boca ediliyor ki üzerimize. Ne kadar temizlenirsek temizlenelim üzerimizden çıkmıyor. İllaki izi kalıyor.
Ondan ötürü yapmamız gereken aslına başka bir şey. Bu fitne, algı girdabına girmemek…
Vesselam…