Türkiye’nin en zengin ve güçlü ailelerinden birinin üyesi ile en yoksul ailelerinden birisinin üyesinin üzerinde anlaşamadığı tek nokta zenginin daha zengin yoksulun ise daha da yoksul olduğu bir ülkede yaşadığımız fikridir.
Üzerinde anlaştıkları tek nokta ise çocuklarının geleceğinden endişe ettikleri düşüncesidir.
Bunun nedeni işbaşına gelen her hükümetin uyguladığı ekonomik tedbirler paketleriyle Türkiye’deki yoksullukla mücadelede en başarılı hükûmetin kendileri olduğu düşüncesinde olmasıdır.
Ülkedeki yoksullar ile yoksulluğun tanımının herkes tarafından kabul edilebilir bir tanımının olmaması ve milli gelirin adil bir şekilde paylaşılmaması yoksulluğun tek sebebidir.
Gündelik hayatta ve medyadaki farklı beyanlar ülkedeki yoksulluğun görünmezlikten gelmesinin nedenidir.
Yoksulluk bu ülkede ya fakir fukaraya zekât paketlerinin dağıtıldığı Mübarek Ramazan ayında veya her 5 senede bir vatandaşın önüne konulan seçim sandığı dönemlerinde gündeme gelir.
Ramazan ayında çoğunluğu kendimizin yemediğimiz malzemelerle veya giymediğimiz giysilerle hazırlattığımız zekât paketleriyle kısa süreli de olsa unutturmaya çalıştığımız yoksulluğumuzun en acıklı tarafı seçim zamanlarında hatırlana seçmenlerdir.
Dünyada başka hiçbir ülkede olmadığı kadarıyla insanların seçim dönemlerinde makarna ve kömür karşılığında oylarını sattığı iddiası sadece bu ülkede yaşanmıştır.
Yılın 365 gününde yoksulların hayatlarında olmayan varsılların böyle davranmakla yoksulların anlam dünyalarını anlamaları mümkün olmadığından toplumda gittikçe artan yoksulluğun oluşturduğu olumsuz etkileri de anlamaları mümkün olmamaktadır.
Toplumun üst gelir grubunda yer akan kişilerin devlet kurumları ile birlikte ortaya koydukları davranışların yoksulluk sorununu çözme açısından bir sonuca ulaşamamış olması da toplumdaki gelir eşitsizliğinin yoksulların durumlarının daha da kötüleşmesinden başka bir sonuç vermemiştir.
Esasında toplumdaki yoksulluğun çözülmesinin ilk adımının toplumdaki yoksulluğun temel nedenini ortaya koymak olmak gerekirken sorun çözmeye niyetlenen hemen herkesin yoksulluğa değil de yoksulların gözlerine bakıyor olmaları sorunun kemikleşmesine neden olmaktadır.
Bir de buna yoksulların dünyasındaki sorunları derinleştiren yoksulluğun sosyal, siyasal, kimlik ve cinsiyete dayalı sebeplerinin öncelenmesi ilave edildiğinde yoksulluğun üzerini örten çok sayıda mazeret üretmek mümkün olabilmektedir.
Şimdilerde seçime 6 aydan daha az bir zaman kalmışken toplumdaki artan yoksullukla ilgili yeni yeni eleştiriler ve farklı çözüm yollarının işitilmesi yakındır.
Merkezi hükümetin uygulamaları yanında yerel yönetimlerin yoksullara dönük sosyal yardım ve düzenleme çalışmalarının hükümetlerin başarılarının arkasındaki temel neden olarak görme yanlışlığından kurtulmadıkça toplumdaki yoksulluğun tartışılmasında sayılara dayalı bir tartışmadan kurtulmak mümkün olmayacaktır.
Milletimizin inancından gelen yardımlaşma ve yoksulluğu ortadan kaldırma faaliyetlerinin temelinde sadaka taşlarıyla hayata geçirilen tanınmadan ve minnet duygusu üretmeden yardım etme söz konusu iken maalesef hükümetlerce uygulanan sosyal yardım politikaları insanları minnet etmeye ve yardımın karşılığında siyasi destek istemek gibi bir sonuç doğurmuştur.
Bunda devlet destekli hayırseverlik politikalarının belli bir disipline oturtulamamış olması veya oturtulmak istenilmemesi temel neden olarak gösterilse de toplumun zenginlerinin ferdi veya vakıflar aracılığıyla yaptıkları yardımlarında aynı yanlış sonuca ulaşıyor olması sistemdeki hatayı ortaya koymaktadır.
FARKINDA MIYIZ?
Siyasi iktidarların işbaşına geldiklerinde uygulamaya çalıştıkları ekonomik politikalar yanında sosyal politikalarla hem sistemi hem de insanları neoliberalleştirirken aslında insanlar arasındaki yardımlaşma duygusunu törpülemektedir.
Toplumda dar gelirlilere dönük olarak ifade edilen yardım politikaları ile ilgili olarak yapılan açıklamalardaki sayılara baktığımızda kendini bu işten müstağni gören insan sayısının gittikçe arttığını görmekteyiz.