Yoksulluğumuzun Stratejistleri

Süleyman Küçük

Bu günlerde herkes Merkez Bankasının gösterge faizlerini % 40 çıkarmasının ülke ekonomisinden daha çok kendi cebine etkilerinin ne olacağı hesabını yapıyor.

Türkiye’nin ister en zengin, ister en yoksul ailelerinden birinin üyesi olun bu hesaptan kaçamıyorsunuz.

Dolayısıyla anlaştıkları konu kendilerinden daha çok çocuklarının geleceğinin ne olacağına gelip dayanır.

Çünkü bu ekonomik sistem devam ettiği sürece herkesin buluştuğu tek ortak nokta ise, zenginin daha zengin, fakirin ise daha da fakir olduğu bir ülkede yaşadığımız gerçeğidir.

Bu ortamı oluşturan stratejiye kolay gelmedik elbette.

Ya da kolay getirilmedik.

Öyle yaldızlı ambalajlarla sunulan yalanlar söylendi ki insanlara, “Zehiri altın tas içinde sunarlar, balı da suç ortağı yaparlar” diyen atalarımız bir kez daha haklı çıktı.

Bir başka yalan ise seçimle işbaşına gelen her bir siyasi iktidarın adı acı reçete de olsa uyguladıkları ekonomik tedbirler paketlerinin vatandaşı yoksulluktan kurtaracak mücadelenin en başarılısının kendi hükûmetleri döneminde uygulamaya konulmuş olduğudur.

Bu ülkedeki zengin ve fakir ayırt etmeden hemen herkesin kabul ettiği ama ortadan kaldırılması için de hiçbir gayret göstermediği bir husus daha var.

Memleketimizdeki yoksullar ile zenginlerin ortak kabulleri yoksulluğun ve zenginliğin tanımının herkes tarafından kabul edilebilir bir tanımının olmadığıdır.

Zengine göre zenginlik ile fakire göre zenginlik farklı tanımlanır bu ülkede.

Devlete göre zenginlik ve fakirliğin tanımı ile vatandaşına göre yapılan zenginlik ve fakirliğin tanımı da farklıdır.

Daha enteresanı ise Milletin kahir ekseriyetinin Müslüman olduğu kabul edilen bu ülkede İslam Dinin kabul ettiği zenginlik ve fakirlik ölçüsü ile Müslümanların kabul ettikleri zenginlik ve fakirliğin ölçüsü de farklı olagelmiştir.

Bu farklı kabul ve tanımların olmasının temel sebebinin vatandaşlara göre milli gelirin adil bir şekilde paylaşılmaması, Müslümanlara göre ise Helal ve Haram kavramlarının göz ardı edilmiş olmasıdır yoksulluğun tek sebebi.

Hâlbuki toplumdaki yoksulluğun çözülmesinin ilk adımı toplumdaki yoksulluğun temel nedenini ortaya koymaktır.

Ancak başta siyasiler olmak üzere yoksulluğu ortadan kaldırmak isteyen herkesin yoksulluğun sebebine değil de yoksullara dönük teklifler üretmeye çalışmaktadırlar.

Soruna yanlış bir yerden bakıyor olmak sorunu çözmek bir yana sorunun kemikleşmesine neden olmuştur.

Toplumun üst gelir grubunda yer alan ve Müslümanlarca zengin kabul edildikleri için de devlet ile birlikte yoksulluğu sona erdirecek çalışmalar yapmaları beklenenlerin ortaya koydukları davranışlar da yoksulların durumlarının daha da kötüleşmesinden başka bir sonuç vermemiştir.

Vatandaşlarının yüzde 66 gibi çok yüksek bir oranının yoksulluk ve açlık sınırının altında yaşadığı bir ülkede 2002’den bu güne %120 artmış hiperenflasyonla, 12 kat artmış dövizle ve % 200 e varan zorunlu tüketim malzemelerindeki fiyat artışının sonucu toplumsal çöküntüden başka bir şey olmayacaktır.

FARKINDA MIYIZ?

Bu ülkede yoksulluğun ölçüsü ve yoksulların sayısının hesaplanması ve ortadan kaldırılması ile ilgili çalışmalar sadece vatandaşın önüne seçim sandığının konulduğu dönemlerde gündeme gelir.

Bu ülkedeki yoksulluk sorununun çözüme ulaşamamış olması toplumdaki gelir eşitsizliği bir yana yoksulların sorunları artıran siyasal kimlik, sosyal ve cinsiyete dayalı mazeretlerin gündelik hayatta farklı beyanlarla örtülmesi yoksulların aleyhine olmaktadır.

İktidarda kalabilmek için siyasilerin fakirler üzerinde yeni minnet araçları üretimine yarayan yardım politikaları yoksulları daha muhtaçlaştırma ile sonuçlanmaktan başka işe yaramayacaktır.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.