Geçen hafta yaşanan kamusal alanda ki başörtüsü tartışmaları hususu, aynı acıları yaşamış bir kişi olarak bizleri de bu konuya kayıtsız kalamayacağımızı göstermek adına bu yazıyı kaleme aldırdı.
Önce başa dönerek olayı değerlendirelim. Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı’nın muhtereme tesettürlü eşleri hanımefendi bir nezâket ve incelik örneği göstererek dininin emirleri doğrultusunda bir ‘hasta ziyâreti’ yapmak istiyor. Ziyâret edilen kişi bilindik tanındık bir sanatçı. Ancak kim olduğu o kadar da önemli değil. Önemli olan böyle bir konumda bulunan bir hanımefendinin gösterdiği duyarlılık ve neticesinde askeri yetkililer tarafından yapılan nezâketsiz ve insan onurunu rencide edici bir yasaklama karârı! Bu yakışıksız durum memleketim adına gâyet üzücü ve acı! Gülhane askeri akademi hastanesine, (GATA) ‘kim olursa olsun başörtülüler giremez.’ Kaydı konmuş. Bu Başbakanın eşi dahi olsa. Ne demek bu? Bu nasıl bir bağnazlık! Bu çağ dışı uygulama kabul edilemez. Güyâ aydın olduğunu iddia eden (!) kafalar hala kabukta takılı kalmış durumdalar. Onlar için hiç özün ve asli değerlerin kıymeti yok. Asker kanunlarını her yerde hükümran kılmak istiyorlar. Oysa asker kanunları kışla içinde geçerlidir. Kışla dışı bir hastaneye (her ne kadar askeri hastane olsa bile) ziyaretçi olarak her çeşit kişi gelebilir. Yabancı uyruklu, Malezyalı, Arap, Mısırlı, Afgan hastalar olabilir. Yakınları onları ziyârete gelebilir. Şimdi her gelen ziyâretçiye kılık kıyafet dayatması koyacaksınız öyle mi? Buna bizimkileri bırakın el âlem ne der? Gülerler, alay ederler, hayıflanırlar ve bu nasıl ülke? derler. Bu uygulama yabancılara yönelik hayrete mucip bir uygulama iken masum sivil halka bu dayatmaları koyuyorlar. Tabi onların sahibi yok. Tabiri câizse arkaları yok. Asker ziyâretlerine giden annelerin başörtüleri çene altı bağlı değilse çocuklarını görmeye gidemiyorlar bu ülkede. Bu, apaçık bağnazlık ve toplumu ayrıştırma gayretidir. Müslümanları ötekileştirme çabasıdır. Bu tehlikeli bir gidiştir. Toplumun mevcut genel dini ve kültürel birikimlerini hiçe saymaktır. Halkın önem verdiği temel değerlere askeriye saygı duymamakta ve önemsememektedir.
Geçtik bizim değerlerimizi dünya hümanizm anlayışına göre her fert fikriyle, düşüncesiyle, inanışıyla kıymetli ve değerlidir. Kâinatın en değerli varlığı olan insanın fikirleri de değerlidir. Çünkü o, insandır. İnsan da insani değerlerle kıymetlidir. Ancak kendilerini değersizleştirenlere bir sözümüz yok. Onları kâinatın tek sahibine havâle ederiz. Hele Türkiye’nin Başbakanı’nın eşine yasaklar koyan ‘sen başörtülüsün, hasta ziyâretine gelemezsin’ nezaketsizliğini yapan yasakçı zihniyetleri insanlık tarihine bir kara leke olarak düşmek istiyoruz.
Bunların yanı sıra güya ‘milliyetçi ve muhafazakar’ zihniyeti ile bilinen bazı parti mensuplarının başörtüsü ile oynamalarını, hafife almalarını da doğrusu toplum olarak çok yadırgadığımızı ve onların izlediği davranışları bir türlü anlayamadığımızı belirtmeliyiz. Az çok sağduyu sahibi insanların ‘ortak payda’ larda hemfikir olduklarından milli ve mânevi değerler konusunda yapılacak iyileştirmelerde yapıcı katkılarının olmasını toplum olarak kendilerinden beklemekteyiz. Bizi yöneten insanlardan halk olarak kavga değil uzlaşı istiyoruz. Şahsi hesaplar peşinde koşulması yerine milletin faydasına olacak işlerin ve yatırımların yapılmasını arzuluyoruz. İtham değil hoşgörü, kabalık ve yumruklaşma değil nezaket ve itidal diliyoruz
Hayırla kalın, hoşça kalın efendim.
Önce başa dönerek olayı değerlendirelim. Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı’nın muhtereme tesettürlü eşleri hanımefendi bir nezâket ve incelik örneği göstererek dininin emirleri doğrultusunda bir ‘hasta ziyâreti’ yapmak istiyor. Ziyâret edilen kişi bilindik tanındık bir sanatçı. Ancak kim olduğu o kadar da önemli değil. Önemli olan böyle bir konumda bulunan bir hanımefendinin gösterdiği duyarlılık ve neticesinde askeri yetkililer tarafından yapılan nezâketsiz ve insan onurunu rencide edici bir yasaklama karârı! Bu yakışıksız durum memleketim adına gâyet üzücü ve acı! Gülhane askeri akademi hastanesine, (GATA) ‘kim olursa olsun başörtülüler giremez.’ Kaydı konmuş. Bu Başbakanın eşi dahi olsa. Ne demek bu? Bu nasıl bir bağnazlık! Bu çağ dışı uygulama kabul edilemez. Güyâ aydın olduğunu iddia eden (!) kafalar hala kabukta takılı kalmış durumdalar. Onlar için hiç özün ve asli değerlerin kıymeti yok. Asker kanunlarını her yerde hükümran kılmak istiyorlar. Oysa asker kanunları kışla içinde geçerlidir. Kışla dışı bir hastaneye (her ne kadar askeri hastane olsa bile) ziyaretçi olarak her çeşit kişi gelebilir. Yabancı uyruklu, Malezyalı, Arap, Mısırlı, Afgan hastalar olabilir. Yakınları onları ziyârete gelebilir. Şimdi her gelen ziyâretçiye kılık kıyafet dayatması koyacaksınız öyle mi? Buna bizimkileri bırakın el âlem ne der? Gülerler, alay ederler, hayıflanırlar ve bu nasıl ülke? derler. Bu uygulama yabancılara yönelik hayrete mucip bir uygulama iken masum sivil halka bu dayatmaları koyuyorlar. Tabi onların sahibi yok. Tabiri câizse arkaları yok. Asker ziyâretlerine giden annelerin başörtüleri çene altı bağlı değilse çocuklarını görmeye gidemiyorlar bu ülkede. Bu, apaçık bağnazlık ve toplumu ayrıştırma gayretidir. Müslümanları ötekileştirme çabasıdır. Bu tehlikeli bir gidiştir. Toplumun mevcut genel dini ve kültürel birikimlerini hiçe saymaktır. Halkın önem verdiği temel değerlere askeriye saygı duymamakta ve önemsememektedir.
Geçtik bizim değerlerimizi dünya hümanizm anlayışına göre her fert fikriyle, düşüncesiyle, inanışıyla kıymetli ve değerlidir. Kâinatın en değerli varlığı olan insanın fikirleri de değerlidir. Çünkü o, insandır. İnsan da insani değerlerle kıymetlidir. Ancak kendilerini değersizleştirenlere bir sözümüz yok. Onları kâinatın tek sahibine havâle ederiz. Hele Türkiye’nin Başbakanı’nın eşine yasaklar koyan ‘sen başörtülüsün, hasta ziyâretine gelemezsin’ nezaketsizliğini yapan yasakçı zihniyetleri insanlık tarihine bir kara leke olarak düşmek istiyoruz.
Bunların yanı sıra güya ‘milliyetçi ve muhafazakar’ zihniyeti ile bilinen bazı parti mensuplarının başörtüsü ile oynamalarını, hafife almalarını da doğrusu toplum olarak çok yadırgadığımızı ve onların izlediği davranışları bir türlü anlayamadığımızı belirtmeliyiz. Az çok sağduyu sahibi insanların ‘ortak payda’ larda hemfikir olduklarından milli ve mânevi değerler konusunda yapılacak iyileştirmelerde yapıcı katkılarının olmasını toplum olarak kendilerinden beklemekteyiz. Bizi yöneten insanlardan halk olarak kavga değil uzlaşı istiyoruz. Şahsi hesaplar peşinde koşulması yerine milletin faydasına olacak işlerin ve yatırımların yapılmasını arzuluyoruz. İtham değil hoşgörü, kabalık ve yumruklaşma değil nezaket ve itidal diliyoruz
Hayırla kalın, hoşça kalın efendim.