‘Burada ağaç yeşermez’ diyenlere inat trafik kazasında hayatını kaybeden oğlunun hatırası için satın aldığı 500 dekarlık arazide 40 bin ağaç yetiştirdi. Ormanında yaptığı küçük bir barakada yaşan ve bölgede ‘Orman Dede’ olarak tanınan Demirbaş, “Üzerinde bulunduğumuz hazinenin farkında olmadan yaşayan o kadar insan var ki! Herkes camii, çeşme yaptırıyor ama kimse orman yetiştireyim diye düşünmüyor. Oysa bu hayatta en çok ihtiyaç duyduğumuz şey oksijen. Bu yüzden ben de gelecek nesillerimiz için bütün mal varlığımı ve ömrümü kurduğum ormana adadım” dedi.
**Rahim Demirbaş kimdir, tanıyabilir miyiz?
-Ben 1940 yılında Beyören Köyü’nde dünyaya geldim. 7 çocuklu bir ailenin en büyüyüğüm. Eşimi 6 sene önce kaybettik. 6 çocuğum var hepsi de okudu. Birçoğu şimdi Konya dışında işleri ile uğraşıyor.
OKUMAYI ÇOK SEVİYORUM
**Eğitim hayatınız hakkında bilgi verebilir misiniz?
- “220 hanenin bulunduğu köyümüzde sadece dedem okuma yazma bilirdi. Dedem ben dahil köydeki herkesi toplayarak onlara okuma yazma öğretti. Ben okumayı çok istiyordum, ancak köyümüze ilkokul 1956 yılında açıldı ve ben o zamanlar 16 yaşında olduğum için okula kayıt yaptıramadım. Sonra ilkokulu dışardan bitirdim. İlkokulu bitirdikten sonra Ereğli’de bulunan İvriz Öğretmen Okulu’na yazıldım. Ardından Ankara Yüksek Öğretmen Yetiştirme Okulu’nu bitirdikten sonra öğretmenlik maceram başladı”
ÖĞRETMENLİK KUTSAL BİR MESLEK
**Nasıl bir eğitimciydiniz?
-“8 senesi üniversite hocalığı olmak üzere, 46 yıl yaptığım öğretmenlik hayatımda binlerce öğrenci yetiştirdim. 1986’da Ereğli’ye dershane açtım ve 27 sene dershanecilik yaptım. 2013’te, cemaatten dolayı işlerimin kötüye gitmesiyle dershaneyi kapatmak zorunda kaldım. Öğretmenliğin ne kadar kutsal ve önemli bir meslek olduğunu yapan bilir. Aileler her şeyi olan çocuklarını size emanet ediyorlar. Sizin de bunun sorumluluğunda ülkenin geleceği olan çocuklara bir şeyler öğretebilmeniz gerekiyor. Ben de hep ne anlattığımdan ziyade, çocukların ne öğrendiğine önem verdim. Ben hiçbir zaman öğrenciye sadece dersi anlatıp, sırtımı dönüp gitmedim. Tek derdim maaşımı alıp, gitmek olmadı. Yaptığım işe saygımdan dolayı bir gün bile ütüsüz elbise ve tıraşsız okula gitmedim. Hep öğrencilerime bir şeyler öğretmeye çalıştım.”
40 BİN AĞAÇTAN OLUŞAN İKİ TANE ORMANIM VAR
**Orman fikri nereden geldi ?
- “Köyümüzün bulunduğu topraklar çorak ve dağları çıplaktı. Çocukluğumda köyümün dağlarında hep ormanlık alan olmasını isterdim. Aslında sadece ülkemizin değil, bütün dünyanın ormana ihtiyacı var. Ben de bu idealimi gerçekleştirmek için önce birkaç çuval meşe tohumunu birkaç köylü ile birlikte dağların sarp kısımlarına ektik. O zamanlar bana herkes ‘Bu dağlarda ağaç tutmaz’ desede ben orman sevdamdan vazgeçmedim. Sonra 1988 yılında 500 dekar bir arazi satın alıp, etrafını tellerle ördüm. Fidanları dikmeden önce de Türkiye’deki bütün ziraat ve orman fakültelerinin dekanlarına mail attım. ‘Türkiye’nin en kurak bölgesinde orman oluşturmak istiyorum. Bana yol gösterip destek olur musunuz?’ dedim. Ama kimse dönüş yapmadı. Buna rağmen ben 29 Ekim 1988 yılında ilk fidanları ekmeye başladım. Şimdi o fidanların boyu 17-18 metreyi aştı.. Şu an içerisinde 100 farklı çeşidin bulunduğu 40 bin ağaçtan oluşan iki tane ormanım var. Bu ormanlardan birine de 25 yıl önce trafik kazasında hayatını kaybeden oğlum Yahya’nın ismini verdim.”
AĞAÇLARAMIN HEPSİNİ ÇOK SEVİYORUM
**500 dekar araziyi orman haline getirirken ne gibi zorluklar yaşadınız?
-Ormanı ilk kurmaya karar verdiğim zamanlar ailem beni bu fikrimden çok vazgeçirmeye çalıştı ama kararlığımı görünce vazgeçtiler. Bizim bölgemizin en büyük sorunu su. Ağacı da sulayamazsanız, büyütemezsiniz. Ormanda bulunan 40 bin ağacın 30 binden fazlasını para vererek aldım. Fidanlarımı ilk ekmeye başladığımda can sularını eşek üstünde taşıdığım bidonlarla verdim. Sonra kilometrelerce ötede kanaldan su çektim. Sonra kuyu açtırdım. O zamanlar bana yön gösteren biri olsaydı belki sulamaya bu kadar para gitmezdi. Geçtiğimiz yıl Konya Büyükşehir Belediyesi’ni aradım. Yılın Haziran Temmuz ve Ağustos aylarında 2 bin lira gelen su faturalarımı karşılamalarını istedim ama onlarda bana yardım edebilmek için ormanı onlara hibe etmemi istediler. Ben de o tekliflerini kabul etmedim. Öte yandan dershane dönemlerinde öğretmenlerin sigortasını yatıramadığım için ormana haciz geldi. Öğrenciler ve hayırseverlerin sayesinde borcu ödeyerek ormanımızı kurtardık.”
**Bütün zamanınızı ormanda mı geçiriyorsunuz?
-Ormanın içerisine 2 odadan oluşan bir baraka yaptım ve burada yaşıyorum. Yaşım 80’e dayandı ama hala günün en az 10 saatini ormanda ağaçlarımla uğraşarak geçiriyorum. Emekli maaşım 3 bin 500 lira. Yanıma bir yardımcı aldım. Ona aylık 2 bin 500 lira veriyorum. Ormanıma ektiğim sebze ve meyvelerle ihtiyacımı karşılıyorum. Hatta mezarımı bile ormanın içine kazdırdım. Çocuklarıma da öldüğüm zaman beni buraya gömün diye vasiyet ettim.”
AMACIM DÜNYADA YAKILIP, KESİLEN ORMANLARA DİKKAT ÇEKMEK
**Yaşadığınız bu sıradışı hayata ilişkin okurlarımıza bir mesajınız var mı?
- Benim buradaki amacım dünyada yakılıp, kesilen ormanlara bir isyan amacı taşıyor. Her gün orman yangını ya da ağaç katliam haberlerini duyuyoruz. Çocukluğumda 220 hane olan köyümüzde şu an 10 hane var, yok. İnsanımız topraktan uzaklaşıyor. Üzerinde bulunduğumuz hazinenin farkında olmadan yaşayan o kadar insan var ki! Herkes camii, çeşme yaptırıyor ama kimse orman yetiştireyim diye düşünmüyor. Oysa bu hayatta en çok ihtiyaç duyduğumuz şey oksijen. Bu yüzden ben de gelecek nesillerimiz için bütün mal varlığımı ve ömrümü kurduğum ormana adadım. Ben sadece insanlara bu konuda rol model olmak istiyorum. Kurduğum bu orman için çok insanın duasını aldım. Ben bu hayatta hiç çok param olsun, zengin oluyum diye uğraşmadım. 6 tane evim vardı hepsini de orman için harcadım. Şu an birçok öğretmen arkadaşım elinde reçete ile hastane hastane geziyor. Ya da bir kısmı kahvelerde vakit geçiyor. Herkesin bu hayatta insanın ve doğanın faydasına yapması gereken şeyler var. Herkes bu düşünce de olsa zaten bir problem kalmaz. Şu an insanlar yetiştirdiğim ağaçlardan oksijen alıyor. Bütün herkesten ömründe bir defada olsun fidan dikmesini istiyorum…
RÖPORTAJ – SAİT ÇELİK