Bizim milletimizde korku sadece kayıp veya ortaya çıkan bir belirsizlik karşısında tehdit olarak gördüğümüz rahatsız edici ve olumsuz bir his değil aslında bir kültürdür.
Doğduğumuz andan itibaren hem anne baba hem de çocuk tam anlamı ile bir korku sarmalına alınır. Hem de en çok sevdikleri tarafından.
Ya da bizde neredeyse her aşamada korku ile sevgi birbirine zıt gibi görünse de aslında birbirine eşdeğerdir.
Evde anne baba, okulda öğretmen, camide hoca, işyerinde patron veya amir, asker ocağında komutan hatta gazetelerin yazarları ile televizyondaki spikerler bile bizim için en başat korku kaynağı olmuştur.
Sağlık açısından son 3 aydır yaşadığımız korkunun televizyon kanallarından bize nasıl iletildiğine bir hatırlamak yeterli olur.
İnsanlar televizyonlardaki haberlere baktığında çoğunlukla objektif haber görmek isterler. Ama haber yerine ya sizi bir korku tüneline ya da bir toplumdan uzaklaştırarak sizi mutlu edeceğine inandırmak için bir haz kültürüne doğru çekip götürdüğünü görürsünüz.
Daha doğrusu size satmaya çalıştığı fikir veya malı satarak kendisini tesis edenlerin yanında yer almanızı aksi halde kaybedenlerden olacağınızı empoze etmeye çalışırlar.
Bunun için de sizi zaman zaman nostaljiye götürürler.
Dediklerini yaptığınız sattıklarını aldığınız takdirde ortaya çıkacağını söyledikleri keyif ve mutluluğun sizi içine çekerek elinizi kolunuzu sallaya sallaya yürüyüp gittiğiniz geçmiş zamanları düşünmenizi sağlayacak bir sanal ortama davet ederler.
Ama evinizden veya işyerinizden çıktığınız an bu sanal ortam bir anda kayboluverir ve hayatın gerçeği ile karşılaşırsınız.
Gerçek hayatta da artık bir korku kültürü oluşmuş durumdadır.
Şimdilerde kurumsal işyerlerinde devlet dairelerinde hatta bir çok sanayi tesisinde bile yada seyahat için gittiğiniz havaalanı yada tren garı ve şehirlerarası otobüs garajlarında tesis edilen güvenlik kontrolünden geçmek tam bir çileye dönüşmüştür.
Artık çocukların bile kabul etmediği cebinizdeki bozuklukları ve anahtarları, saat, kalem ile çakmak gibi metal nesneleri hatta kullandığınız ilaçları bile size uzatılan sepetlere koymadan geçemiyorsunuz o elektronik kapılardan.
Eğer bir de uçak yolculuğu yapıyorsanız genel olarak sıvı cinsinden tarif edilebilecek her şeyi bir litreyi aşmayacak kapalı torba içinde ve her biri en fazla 100 lük kaplarda taşımak zorundasınız.
Emniyet ve belediyenin tesis ettiği kavşak ve yollardaki güvenlik kameraları da cabası.
Konu sadece güvenlikse problem yok ve olanlara katlanılabilir.
Ama 2006 sonbaharında Londra'da uçakları havaya uçurmak için teröristler sıvı patlayıcı kullanmayı planlamışlardır diye aradan geçen 15 seneye rağmen vuku bulmamış bir saldırı tehdidini öne sürerek insanların ve yolcuların özgürlüğünün bu derece kısıtlanması akıl alır bir şey değildir.
Daha ötesi insanların hiç bir itiraz yükseltmeden kişisel hak ve özgürlüklerinin bu şekilde kısıtlanmasını bu kadar kolay kabul etmiş olmaları tam anlamı ile bir korku kültürüne teslim olmuş olmalarıdır.
Onlarca yıldır toplumları terör korkusu ile yönetenler şimdilerde tüm istek ve arzuları bastıran virüs korkusunu bir nevi koz olarak kullanarak neredeyse insanlara korku perspektifinin etkili olmadığı hiçbir toplumsal sahanın kalmamasını sağlamışlardır.
Daha ne olduğu ve nereden çıktığı tartışmaları bile gündeme gelmeden ortaya konulan korku tüneli sayesinde her şeyi bir anda yok olacakmış korkusu dayatılan insanlar oluşturulan korku sayesinde savaşlardan bile daha kolay kontrol edilebilen kendisinden başka kimseyi düşünemeyen duygusuz varlıklar haline dönüştürülmüşlerdir.
Korkunun insanları bu denli kolay bir şekilde kontrol edebildiğini gören pek çok kişinin dünya milletlerinin içine çekildiği bu durumu korku kültürü olarak tarif etmektedir.
Maalesef bugünün toplumlarında mutlu ve güvelik içinde olan insanların dünyası, mutsuzlarınkinden ve güvende olmayanlarınkinden başka bir dünyadır.
Bundan dolayı korku kültürünü icat edenler veya insanların korkularından kendilerine hâkimiyet alanı oluşturanlar tam da bu sebepten toplumlarda oluşturacakları yeni korkuları insanların kendilerini en çok güvende hissettikleri zamanlarda ortaya çıkarırlar.
Diyebilirsiniz ki bütün bunlara rağmen korkunun bir de insanları bir araya getirme ve toplumları birbirlerine yaklaştırma gibi bir özelliği vardır.
İnsanlardaki korku duygusunun siyasi olarak nasıl kullanılacağıyla ilgilenenlerin asıl vurmaya e yıkmaya çalıştıkları nokta da tam burasıdır.