Geçen yazımızda bahsettiğimiz helal gıdânın birinci veçhesi olan; ‘Helal gıdânın muhtevâının helal maddelerden oluşması husûsunu işlemiştik. Gelelim, helal gıdanın ikinci veçhesine; gıdanın helal olması önemliyken helal olarak temini de, ehemmiyetlidir. Fâiz, karaborsa, tefecilik, stokçuluk, rüşvet, hilecilik, sahtekarlık, haksız kazanç, kumar, e-kumar gibi bugün dînen pek çok meşru olmayan kazanç yolları mevcuttur. Bunlardan elde edilen kazançların helal olmadığı gâyet açıktır. Böylesi kazançla beslenen kişiler pek tabî ki, fıtrattan uzaklaşarak, insan olma haysiyetine yakışmayan yanlışlıkları, çirkinlikleri rahatlıkla işleyebiliyor. Bu tür insanlar tahammülsüz oluyorlar, her türlü aşırılığa kaçıyor, fuhşiyâta sürükleniyor, gaddarlaşıyor, zâlimleşiyor. İşte günümüzde haramla beslenen, yediğine aldırış etmeyen insanlığın hazin manzarası budur ne yazık ki! Sonuçta insanlar Cenâbı Hakk’a kulluğa yanaşmıyor, emirlerine lakayt davranıyor, ibâdetlerini ifâ etmiyor. Müslüman içinde bulunduğu bu gafletten uyanmak istiyorsa helal gıdâya, helal lokmaya ehemmiyet vermelidir. Yeniden diriliş ancak ve ancak buna bağlıdır.
Bilinsin ki, Allâhu Teâlâ’nın bizim için dünyâda yarattığı helaller, haramlara tevessül edilmeyecek kadar keyfe kâfidir. Dinde haram da, helal de, bellidir. Bunun dışında hoş görülmeyen ‘mekruh’ olanlar ve ‘şüpheli’ görülenler vardır. Müslüman kendi kafasına estiği gibi davranamaz. Müslüman kendi inanışına göre yer ve içer Yediği, içtiği onun kimliğini belirler. Müslüman damak zevkine, keyfine, nefsine göre değil yüce Kur’ân’a ve onun şerefli peygamberinin sünnetlerinin koyduğu naslara göre hareket eder. Ne diyor Hz. Kur’an: “Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helal ve temiz olanlarından yiyin! Şeytanın izinden yürümeyin. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır.” (Bakara, 168)
Dînimizin yegâne önderi peygamber aleyhisselam’da ne diyor; ‘Öyle devir gelecek ki insanoğlu, aldığı şeyin helalden mi, haramdan mı olduğuna hiç aldırmayacak.’(Buhari, Büyu 7) Bu hadisi şerif, insanların helal-haram hükümlerine aldırmadan yaşayacaklarına dâir âdeta günümüzü işâret ediyor. Halbuki yine O, insanlığın Efendisi yüce Rasul aleyhissalâtu vesselam; ‘Allâh’ım, helal nimetlerinle benim gözümü, gönlümü öyle doyur ki, harama dönüp bakmayayım.’ (Tirmizi, Deavât 111.) buyuruyorlar. Demek ki, helal olana yönelmeliyiz.
Gerçek odur ki, bedenin, sıhhatin ve ahlâkın değişiminde en etkili şey gıdâdır. Kutsal kitâbımızda: “Ey peygamberler! Temiz şeylerden yiyiniz ve iyi ameller işleyiniz! Doğrusu ben, sizin yaptığınız şeyleri tamâmen bilirim.” (Müminun, 51) buyruluyor. Âyette ifâde edildiği üzere, Müslüman’ın yedikleriyle, sâlih amel ilişkisi olduğu anlaşılıyor. Burada helal ve temiz olanlardan yiyin, şeytanın peşinden gitmeyin uyarısı var. Şeytan insana ne yaptırır? Şeytan insanı harama teşvik eder, şükürsüzlük yaptırır, israfa sürükler, haddi aştırır, kişiyi taşkınlığa, azgınlığa, ahlaksızlığa sevk eder vel hâsıl neticede şeytan, mümine kulluğunu unutturur. Dolayısıyla helal gıda, helal lokma Müslüman’ın hem dünyâsı hem ahreti için ihmal edilmemesi gereken çok önemli bir kıstasdır.
Müslüman hâliyle, kâliyle her hususta örnek insandır. Onun yaptığı işler bizzat melekler tarafından kaydedildiği için, o yalnızken de, insanlar arasındayken de ancak kendini yaratan Rabb’inin emirlerine uygun davranır. Çalmaz, yalan söylemez, hakkı teslim eder, görevini kötüye kullanmaz. Hangi mesleği icra ediyorsa hiçbir denetleyicinin denetlemesine gerek duyulmadan, tâbiri câise ‘hiçbir kaçamak’ yapmadan görevini ifâ eder. Meselâ, öğretmen ise dersine vaktinde girer-çıkar, serbest meslekte ise malı fâhiş fiyata satmaz, stokçuluk yapıp devleti ve halkı zora sokmaz. Mal sâhibi ise dükkanını İslam dışı işler adına kirâlamak isteyene vermez. Yâni her türlü ahvalde Müslüman cebini, kendi menfaatini, nefsini değil dînen kendisine tanınan hak ve hukuk neyse o çerçevede davranır. Çünkü yarın hesapların görüleceği büyük bir mühâkemeyi Kübra vardır. Anlatıldığı üzere her Müslüman gereğini yapsa, ortalık huzur mekânı olur…
Bugün toplumda yaşanan bereketsizlikler, insanların hakka değil keyfine göre davranması sonucu oluşan pek çok menfîlikler, ibâdetsizliğin yaygınlaşması, ibâdetli olanlarda huşu noksanlığı, maddi ve mânevi ve dahi duygusal yaşanan ruhî problemler, tembellik, bencillik, umursamazlık, huzursuzluk, gaflete duçâr olma, duaların kabul olmaması ve Müslüman şahsiyetine yakışır davranış sergilememe durumları, yenilen gıdâlarda bahsedilen hassâsiyetlerin gözetilmemesinin sonuçlarıdır. Yüce ve Aziz olan Rabb’imiz bizlere merhamet etsin, içinde bulunduğumuz bu ahvallerden kurtulmayı ve daha düzgün Müslümanlar olmamızı nasip etsin inşaALLAH.
Cumânız mübârek olsun.