Mübarek ve bereketli Ramazanın yarısını solladık. İnşallah herkes esenlik ve huşu içinde geçirmektedir. Yüce Yaradan’dan dileğim o. Olumsuzluklar olabilir, sabır lazımdır.
Ayın verdiği bereket ile muhtaçlara yardımda bulunanlar eksik değildir olmamalıdır.
Bu yardım şekilleri asırlar evveli mutlaka olmuşsa da bunları araştırarak değil de bizzat yaşamım içinde müşahede ettiğim tavır ve oluşumlara…
Bilhassa okuyuculardan gelen “Yardım böylemi olmalı? Bir değinseniz” isteklerini de göz ardı edemeden değinmek isterim..
Anlatımım tabii ki 1930 lu yıllardan başlamakta. Önceleri de konu ettiğim gibi Anadolu şehirlerimiz yanında Konya’mızda da evler en çok iki katlı olup hepsinin ufak, büyük bahçeleri olurdu. Bu evlerden teşekkül eden mahallelerde komşular birbirini daha iyi tanır ve kaynaşmış olurlardı.
Günümüzde de bu şekil olan mahaller şehir kenarlarında olsa da, komşuluklar da aynı mealde mi bilemem.
***
Mahallenin, bütçesi bile az olabilen sakinleri. İmkânlarına göre fakir komşusu için Ramazan yardımlarını ay girmeden evveli yapmış olmakla beraber lüzum hâsıl ettikçe ay içinde de eksik etmezlerdi.
Dikkat edilecek bir nokta ise her ne kadar o zamanlar medya görüntüleri olmasa da yinede değil medya, yakın komşularından bile gizlemekle kalmaz, verirken “Biraz fazlalığımız vardı da size de getiriverdik” gibi sözlerle çekincesel olmamalarını temin ederlerdi. Çünkü yardım gizli yapılırsa sevabı vardı ve öyle olmalıydı.
Okuyucuların atıfta bulundukları yardımları bendenizde gördüm. Bazı kurumlar ve belediyelerin başkanları kendi keselerinden değil özel veya resmi bütçelerinden yapmış olmaları pek ala bariz iken…
Bunu bizzat kendileri yapmış havası içinde yanlarına idareci, siyasi kişi ve bilhassa vekilleri de alıp kameralar karşısına geçip yapmaları ve üstelik TV’ler de Basın ve İnternetlerde defalarca çeşitli yönden tekrarı yanında aileyi de ifşa etmeleri!…
Siyasallaştırılan ve oy reklamına giren bu hareketler için değerlendirmeyi size bırakmaktayım.
Sadece yardım mı? Son yıllarda türeyen özel kuruluşlara bir diyebileceğimiz yok ama Oda ve bilhassa devlete ait kuruluşlar yanında bilhassa Belediye başkanları kendi keselerine el atmadan yaptıkları ama kendilerinin kesesindenmiş gibi birde medyaya “Filanlarla iftarda buluştu” beyanlarla medya reklamı. Neyin nesi dersiniz?
Üstelik davet edilenlerin fakir, şehit mensupları ve engelliler için tamam diyelim de. Sadece Muhtarlar, basın mensupları, birçok kuruluş başkanları için özel iftar davet ve ziyafet yapmaları ve üstelik yanlarına birde vekilleri alıp beyanat bolluğu içinde olmaları!
Siyasi ve oy depolama girişimi dışında ziyafet diyebilir miyiz? .
“İftar daveti yapamazlar mı?”. Olur elbette ama el üstünden değil, kendi kiraladıkları yer ve masrafı keselerinden oluyorsa mesele yok. Yoksa ne ulviliği nede sevabı olur ki ayrıca kul hakkı hesabı da sorulacaktır herhalde.
***
Otuz ve ellili yıllar arası müşahede ettiğim ananevi İftar davetleri ve yemekleri bugünlerde olabiliyorsa da. O günlerin ne davet şekline nede iftarına uygunluğunu söyleyebilmek çok zor.
Bir kere o zamanlar kesinlikle lokanta vb. de iftar vermek abes sayılır, “Evlerin ulviyeti ve neşesi bulunmaz saygısızlık olur” denirdi. Bu meyanda dışarıdan börek, tatlı cinsleri bile asla alınmaz. Hane halkının yaptıkları konurdu sofralara.
Davetler de bu günlerde yapılmakta olan mevki, zenginlik yakın veya uzaklık ayrımı ne gezer.
Her davet günü ve o günkü sofraya oturacak kişiler karıştırılarak bir araya getirilmeye çalışılırdı. Örnek: Prof.-Asistan, Usta-Çırak, Zengin-Fakir, Amir-Memur bir sofrada kaynaştırmaya özen gösterilirdi. Bu günkü gibi masalara falan falan yazılmadaki ayrımı düşünmezlerdi bile…
Davetlilerin çoğunluğuna göre evin elverdiği şekilde o gün bir veya birden fazla sofra olabileceği gibi, bunu birkaç güne de yayılabilinirdi.
Davetler eşsiz çocuksuz olmaz ailecek çağrılmış olurdu. Bu bakımdan gelecek ailelerin hanım ve çocukları ellerinde hediyeleri ile ikindi zamanında teşrif ederler “Bu ne zahmet” karşılığına “Ne zahmeti bizlere şeref verdiniz” cevabı ile girerlerdi içeriye.
Bazı yakın ve daha samimi hanımlar yardım etmek için öğleden evveli bile gelip hamur işlerine yardım ederlerdi.
Çocukların bir araya gelip neşe içinde bahçelerde oynamaları ayrı bir neşe katardı.
Beyler, davet evi yakınındaki cami veya mescide gelip namazdan sonra ev sahibi ile sofra yerine doğru yola çıkarlardı.
***
İftar hazırlığı günün alaca karanlığında başlardı. Tandır yakılmış türüm türüm kokan sıcak ekmekler hazırlanmış Börek ve Tatlı çeşitleri için hamurlar yoğrulmuş yufkalar açılmış olurdu. İçleri konan Börek ve Tatlı çeşitleri akşama yakın söğündürmeli mangallarda pişirilir. İftar saatine sıcak tutulurdu. Bazı ev sahipleri tek Börek ve Tatlı verirken bazıları her çeşidini de karıştırabilirdi.
Sofralara dizilen geçen yazımda bahsettiğim iftariyeliklere dua sonu el atılır, sadeyağlı çorba çeşidine tahta kaşıklarla girişilirdi. Böylece ağızlar da yanmamış olurdu.
Mevsim yaz günü ise meşhur Konya patlıcanı üzerine konan kuzu etinden kaburgalı kapamanın lezzetine doyum olmazdı.
Arkasından tek veya karışmış çeşitli börek sonrası yine tek veya karışık hamur tatlısının doyumsuz tadına varılırdı.
Sıra, adet üzere tatlıyı bastırsın diye ekşili bamya çorbası sofraya sürülür. Ağız yanmadan yemeğe çalışılırken yaprak, lahana sarması veya çeşitli dolma yemekleri gelirdi.
Bağdaş kuran, diz çökenlerin ayakları ağrıdığından değişim yaparken, kişniş ve nohutlu sadeyağı ile yapılmış pirinç pilavı yanına meyve kaklarından yapılmış hoşaflar tas içinde sofraya endam ederdi...
Duaya geçilip sofralardan geriye çekilirken, ev sahiplerine “Geçmişlerinizin canına değsin Yüce Yaradan bol versin..” denirdi. .
Lavabo yoksa el yıkama leğenleri önlerine gelir. Yıkama işlemi bitince yün minderlere çekilinir ve gelen sade kahveler höpürdetilirdi.
Namaz kılmamış olanlar namazını kılar. Vakit gelince teraviye gidilir, teravi dönüşü çaylar içilir ve misafirler eşleri ile yavaş, yavaş yine dua ve temenni ederek ayrılırlardı.
Evin hanımefendileri günün bulaşık makinesi mafişliği ile ocak başlarında bulaşık yıkama işi kalmıştı artık...
***
Sağlık ve esenlik içinde bereketli İftar dileğimle…