Yaratılışın Sırrı

Muzaffer Dereli
Düşünen ve geniş bir tefekkür hazinesine sahip olan insan, bu kabiliyet ve imkânını asla boşa vermemeli, onu iyi bir şekilde değerlendirmelidir. Kişi bu mihverden uzak olduğu zaman özünü kaybedecek ve bu âleme gönderiliş maksadı da heba olacaktır.
O halde insan şunları kendisine mutlaka sormalıdır:
-Niçin yaratıldım? Bundaki sır nedir?
-Doğum, hayat ve ölüm? Neden ve niçindir bunlar?
-O halde hedefim ne olmalıdır?
Yerleri, gökleri, içindeki ve ikisi arasındakileri düşünüp kendisinin de konumunu hesap eden insan Allah'ın izniyle kazançlı çıkacaktır. Zira yüce Allah ona bu kabiliyeti bahşetmiştir.
İnanan insanlar olarak biliyoruz ki ancak yüce Rabbimize kulluk etmek üzere yaratıldık. (Zariyat 56) Öyleyse bu maksadı hiçbir zaman unutmamalıyız. Kulluğun hedefinde ise Allah'ın Cemalini görmek vardır. İyi bir kulluk böylesine eşsiz ve bambaşka bir kazancı getirir insana. O halde asıl hedefimiz, istek ve iştiyakımız bu olmalıdır. Bunun için mü'min kimse şöyle dua etmelidir:
"Ya ilahi, ente maksudî ve rızake matlûbî."
AMELLERİN FAZİLETLİLERİ KONUSU
Tarih boyunca insanların iyi olanlarını meşgul eden sorulardan birisi de iyi işlerin en hayırlı olanları konusu olmuştur. Bu, iyiden iyiyi seçmek manasını taşır. Zira bulunan bu en iyi şey, insanın az zamanda çok kazanç ve başarı elde etmesini sağlayacaktır. Bu durum maddi alanda olduğu gibi, yukarıda zikrettiğimiz iyi kulların manevi alanında da zuhur eder. Bunun için tarihi seyir içerisinde peygamberlere tabî olan kullar da, Allah katında daha yüksek dereceleri daha kısa zamanda elde etmenin yollarını sormuşlar, peygamberlerden aldıkları cevaplarla da amel etmeye gayret etmişlerdir. Çünkü Allah (c.c.) peygamberlerini insanlara yol gösteren önderler kılmıştır:
Onları, buyruğumuz altında insanları doğru yola götüren önderler yaptık; onlara, iyi işler yapmayı, namaz kılmayı, zekat vermeyi vahyettik. Onlar, bize kulluk eden kimselerdi. (21Enbiya 73)
İşte son ve hak din İslâm ve onun tabisi Müslümanlar arasında da bu konu önemli bir yer tutmuştur. İlk Müslümanlar bunun temelini teşkil eden önemli soruları sormuşlar ve Allah Rasûlü (s.a.v.)'den cevaplarını almışlardır.
Faziletli ameller konusu önemli bir yer tutar eserlerimizde. Zira takvayı kendine rehber edinen insanlar, aynı zamanda, ibadetler için Allah katında kıymetli olanlarını da seçerler ki, O'nun rızasına çok daha fazla kavuşmuş olsunlar.
İNSANI KONTROL ALTINDA TUTAN İBADET
İnsan yaratılan bir varlıktır. Onu yaratan da her şeyde olduğu gibi yüce Allah'tır (c.c.). Bu gerçeğe binaen "en güzel şekilde yaratılan" ve eşref-i mahlûk sayılan insanın kendisini yaratan yüce Rabbine karşı birtakım vazife ve sorumlulukları vardır. İşte bunlara ibadet diyoruz.
İnsanoğlu kendisini yoktan var eden ve ona sayısız nimetler veren Hâlık-ı Zü'l-Celâl'ine karşı sorumluluklarını iyi bilmeli ve onları da yerine getirmelidir. Aksi halde iyilik bilmeyen bir nankör, hakkı örten bir zalim hükmünde olur.
Bu gerçeğin doğruluğunu inkâr edenler, yani böyle bir şeye lüzum görmeyen kimseler kâfirler hükmüne girerken, buna inandığı halde yerine getirmeyenler ise küfran-ı nimet sahibi kişiler olur.
İnkâr edenlerin durumu bellidir. Onlar önce iman hakikatini kavrayıp kabullenmeli, daha sonra ise onun gereklerini yerine getirmelidir.
İnanan insanlara gelince, onların her şeyden evvel iman gibi yüksek bir hakikatin dünya ve özellikle ahiret hayatında kendilerine katkılarını çok iyi düşünerek, onun gerektirdiği şeylere iyi yapışması lazımdır.
Bir insanın, kendisine yapılan bir iyiliğe karşı bile bir teşekkür gerektiğini düşünen insan, kendisini yoktan var eden ve sayısız nimetleriyle donatan Allah'a karşı nasıl bir teşekkür gayreti ve halet-i ruhiyesi içerisinde olmaz ki!
Aslında insanın bu halet-i ruhiyeyi daima üzerinde taşıması gerekir. Bu durum onun iyi bir kazanç elde etmesine en büyük katkıyı sağlayacaktır.
İşte kulu böylesine tatlı, huzurlu ve lâhûtî bir kıvama taşıyan, ibadetlerin en mütekâmil ve şümullüsü olup insanı günün önemli saatlerinde kontrolde tutan, ona çeşitli hatırlatmalarda bulunan eşsiz bir ibadet ancak namazdır. Ayet-i kerimede onun vakitleri belli olarak farz kılınması hususunda şöyle buyrulur:
"Namaz şüphesiz, inananlara belirli vakitlerde farz kılınmıştır." (4 Nisa 103)
Onun farziyyetine dair Kur'an-ı Kerim'de pek çok âyet-i kerime görürüz. Bir kısmı şöyledir:
"Namazı kılın, zekâtı verin, kendiniz için önden gönderdiğiniz her hayrı Allah katında bulacaksınız. Allah yaptıklarınızı şüphesiz görür." (2/110)
"Oysa onlar, doğruya yönelerek, dini yalnız Allah'a has kılarak O'na kulluk etmek, namazı kılmak ve zekâtı vermekle emrolunmuşlardı. Dosdoğru olan din de budur." (98 Beyyine 5)

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.