Ekonomik konular yazı serisi
2009 yılı bütçesi 2008’e göre yüzde 21,2 büyütülmüştür. İhracatın 149 milyar dolar, ithalatın ise 232,5 milyar dolar olması öngörülen bütçede 83,3 milyar dolar dış ticaret açığı kabul edilmiştir. Hükümet tarafından genellikle her yıl yayınlanan ithalat ve ihracat rejimlerinde bu açığın ne kadar daha büyüyeceği tahmin edilememektedir.
Bir başka ve çok önemli bilinemeyen husus ise dış ticaret açığı, ihracat ve ithalattaki reel gerileme ile maliyet artışları, kriz ve ekonomik durgunluk ortamında vergi gelirlerindeki artışın nasıl sağlanacağıdır. 2009 yılı gelirlerini tutturabilmek ve bütçe açığını kapatabilmek için hükümetin yapacağı tercihlerin yeni zamlar, yeni vergiler ve harçlar ile yeni iç ve dış borçlanmadan başa yapabileceği bir şey yoktur.
Gelirlerin toplamı olan 74,1 milyar liralık bölümünü doğrudan vergiler oluşmaktadır. Aldığımız malların ve kullandığımız hizmetlerin üzerinden ödediğimiz ve adına dolaylı vergiler denilen vergiler ise 146,4 milyar liradır. Bu tüm vergi gelirlerinin yüzde 66,5’ini oluşturmaktadır. Yapılan hesaplara göre dolaylı vergiler doğrudan vergilerin yüzde 72’si gibi çok yüksek bir rakama ulaşmış olup bu ise vergi yükünün 70 milyon insanımız tarafından taşınmakta olduğunun en açık göstergesidir.
Öte yandan şirketlerin ödediği kurumlar vergisi oranları yüzde 40 iken tedricen (zaman için de azar azar) aşağılara çekilmesi ve en son yüzde 20’ye indirilmesi vergilerin sermaye sahipleri tarafından ödenmesi yerine 70 milyonluk halkın üzerine konmuş olmasının bir başka açık ifadesidir.
YATIRIMLAR VE ÖZELLEŞTİRME
Sanayileşmeye, kalkınmaya ve buna bağlı olarak üretimi, ihracatı ve istihdamı artırmaya yönelmeye mecbur olduğumuz halde bütçe giderlerinde yatırımlar için ayrılan pay, bütçe görüşmeleri sırasında yapılan 14 milyar liralık kesinti ile 26,1 milyar liradan 12,1 milyar liraya indirilmiştir.
Kaldı ki bu hükümet 6 yıldan beri kendisini yatırımlara, üretime, istihsale ve ihracata indekslememiş bilakis önceki dönemlere yapılmış olan yatırımları da özelleştirme adıyla ve öncelikle yabancılara satılmasına planlamış bulunmaktadır. AKP hükümeti kendi ifadesiyle ülkenin can damarı olan stratejik yatırımlarını bile “Babalar gibi satarım…” demektedir.
Şimdilerde ise Milli Savunmanın silah ve cephanesinin üretildiği Makine ve Kimya Endüstrisi de özelleştirme kapsamına alınmış bulunduğu konuşulmaktadır.
Yeri gelmişken hükümet yetkililerine birkaç soru sormak istiyorum.
“Allah aşkına, devr-i iktidarınızda şu ana kadar özelleştirmelerden elde edilen toplam gelirleriniz ne kadar olmuştur? Bu paralar hangi işler için kullanılmıştır? Eğer her yıl ödediğiniz ve bu bütçeye de faiz ödemeleri için koyduğunuz 57,5 milyar liraya gibi faiz olarak ödenmişse ülkemizin toplam dış borcu niçin azalmamış ve 500 milyar doların üzerine çıkmıştır? Yeni özelleştirmelerden sağlanacak gelirler de bütçenin en büyük harcama kalemi olan faiz harcamalarına (tüm yatırımlara 12,1 milyar lira, faiz ödemesine 57,5 milyar lira) gidecekse bunun millete sağlayacağı bir fayda var mıdır? Varsa nedir?
HİZMETLER NE ÂLEMDE
Anayasada devletin dört hususiyetinden bir olan “sosyal devlet” kavramı da 2009 bütçesiyle maalesef yerine getirilemeyecektir.
Zaten uzun bir süreden beri bütçeler, iç ve dış borçlar, dış ticaret açığı, faiz dışı fazla, yatırımlarda azalma, kamu hizmetlerinin tasfiyesi, eğitim ve sağlık gibi temel sosyal alanlarda yaşanan gerileme; vergi adaletsizliği ve bölüşüm politikalarının ülke sanayisi ve çalışanlar aleyhine olması şeklinde karşımıza çıkmaktaydı.
Bu bütçe ile Milli Eğitim Bakanlığına bütçeden ayrılan payın yüzde 10 da, Sağlık Bakanlığına ayrılan payın yüzde 4,9 a gerilemesi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına ayrılan payın yüzde 8,9 azaltılarak yüzde 10’a gerilemesi devletin hizmetler bölümünde de yayan kalacağının işaretidir.
Bu bütçenin temel parametreleri, ülkemizin sorunlarına çözüm bulmak şöyle dursun var olan ekonomik ve sosyal bunalımları daha çok artıracak karakterdedir.
Bütçe giderlerinin en büyük payı olan 57,5 milyar TL nın faiz giderlerine ayrılmış olması, 45,3 milyar TL olması öngörülen gelir ve kazanç vergisini aşması ve toplam yatırımların 5 katına ulaşması, hükümetin “denize düşenin yılana sarılacağı…” durumunda olduğunun ve milletin de 2009 da nasıl olacağının açık işaretidir.
NE YAPILABİLİR
Artık 2009 yılı da ülkemizde şimdiden kaybedilmiş bir yıl olacaktır. Fakir daha fakir, zengin daha zengin olurken, işsizlik, yokluk ve açlık daha da artacak, sosyal güvenlik kurumları ödenek azlığı sebebiyle halka yapacakları hizmetlerini azaltacaklardır.
Bütün bunların manası yokluklar, kuyruklar, soygunların ve hırsızlıkları artması, geçimsizlikler ve aile yuvalarının yıkılması, bozuk sosyal yapıdan gıdalanan bir takım mafya tipi kuruluşların artması vb gibi sıkıntılar insanlarımızı daha çok saracaktır. Tabii bunlar beraberinde intiharları, cinayetleri artırırken feryat ve figanları da çoğaltacaktır.
Bu bütçe; “Uçurumdan aşağıya yuvarlanmakta olan bir insanın son anda Hızır gibi birisinin yetişmesiyle nasıl kurtuluşunu sağlamaktaysa, milletimizin de uyanışına ve kurtuluşuna vesile olmasını ve ilk seçimde “işbirlikçilerden” kurtulmamızı sağlayacaktır” inancındayım.
Yazımı rahmetlik Necip Fazıl Kısakürek’in bir şiiriyle noktalamak istiyorum.
“Durun kalabalıklar. Bu yol çıkmaz sokak.
Diye bağırsam kollarımı makas gibi açarak…”
Bir başka ve çok önemli bilinemeyen husus ise dış ticaret açığı, ihracat ve ithalattaki reel gerileme ile maliyet artışları, kriz ve ekonomik durgunluk ortamında vergi gelirlerindeki artışın nasıl sağlanacağıdır. 2009 yılı gelirlerini tutturabilmek ve bütçe açığını kapatabilmek için hükümetin yapacağı tercihlerin yeni zamlar, yeni vergiler ve harçlar ile yeni iç ve dış borçlanmadan başa yapabileceği bir şey yoktur.
Gelirlerin toplamı olan 74,1 milyar liralık bölümünü doğrudan vergiler oluşmaktadır. Aldığımız malların ve kullandığımız hizmetlerin üzerinden ödediğimiz ve adına dolaylı vergiler denilen vergiler ise 146,4 milyar liradır. Bu tüm vergi gelirlerinin yüzde 66,5’ini oluşturmaktadır. Yapılan hesaplara göre dolaylı vergiler doğrudan vergilerin yüzde 72’si gibi çok yüksek bir rakama ulaşmış olup bu ise vergi yükünün 70 milyon insanımız tarafından taşınmakta olduğunun en açık göstergesidir.
Öte yandan şirketlerin ödediği kurumlar vergisi oranları yüzde 40 iken tedricen (zaman için de azar azar) aşağılara çekilmesi ve en son yüzde 20’ye indirilmesi vergilerin sermaye sahipleri tarafından ödenmesi yerine 70 milyonluk halkın üzerine konmuş olmasının bir başka açık ifadesidir.
YATIRIMLAR VE ÖZELLEŞTİRME
Sanayileşmeye, kalkınmaya ve buna bağlı olarak üretimi, ihracatı ve istihdamı artırmaya yönelmeye mecbur olduğumuz halde bütçe giderlerinde yatırımlar için ayrılan pay, bütçe görüşmeleri sırasında yapılan 14 milyar liralık kesinti ile 26,1 milyar liradan 12,1 milyar liraya indirilmiştir.
Kaldı ki bu hükümet 6 yıldan beri kendisini yatırımlara, üretime, istihsale ve ihracata indekslememiş bilakis önceki dönemlere yapılmış olan yatırımları da özelleştirme adıyla ve öncelikle yabancılara satılmasına planlamış bulunmaktadır. AKP hükümeti kendi ifadesiyle ülkenin can damarı olan stratejik yatırımlarını bile “Babalar gibi satarım…” demektedir.
Şimdilerde ise Milli Savunmanın silah ve cephanesinin üretildiği Makine ve Kimya Endüstrisi de özelleştirme kapsamına alınmış bulunduğu konuşulmaktadır.
Yeri gelmişken hükümet yetkililerine birkaç soru sormak istiyorum.
“Allah aşkına, devr-i iktidarınızda şu ana kadar özelleştirmelerden elde edilen toplam gelirleriniz ne kadar olmuştur? Bu paralar hangi işler için kullanılmıştır? Eğer her yıl ödediğiniz ve bu bütçeye de faiz ödemeleri için koyduğunuz 57,5 milyar liraya gibi faiz olarak ödenmişse ülkemizin toplam dış borcu niçin azalmamış ve 500 milyar doların üzerine çıkmıştır? Yeni özelleştirmelerden sağlanacak gelirler de bütçenin en büyük harcama kalemi olan faiz harcamalarına (tüm yatırımlara 12,1 milyar lira, faiz ödemesine 57,5 milyar lira) gidecekse bunun millete sağlayacağı bir fayda var mıdır? Varsa nedir?
HİZMETLER NE ÂLEMDE
Anayasada devletin dört hususiyetinden bir olan “sosyal devlet” kavramı da 2009 bütçesiyle maalesef yerine getirilemeyecektir.
Zaten uzun bir süreden beri bütçeler, iç ve dış borçlar, dış ticaret açığı, faiz dışı fazla, yatırımlarda azalma, kamu hizmetlerinin tasfiyesi, eğitim ve sağlık gibi temel sosyal alanlarda yaşanan gerileme; vergi adaletsizliği ve bölüşüm politikalarının ülke sanayisi ve çalışanlar aleyhine olması şeklinde karşımıza çıkmaktaydı.
Bu bütçe ile Milli Eğitim Bakanlığına bütçeden ayrılan payın yüzde 10 da, Sağlık Bakanlığına ayrılan payın yüzde 4,9 a gerilemesi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına ayrılan payın yüzde 8,9 azaltılarak yüzde 10’a gerilemesi devletin hizmetler bölümünde de yayan kalacağının işaretidir.
Bu bütçenin temel parametreleri, ülkemizin sorunlarına çözüm bulmak şöyle dursun var olan ekonomik ve sosyal bunalımları daha çok artıracak karakterdedir.
Bütçe giderlerinin en büyük payı olan 57,5 milyar TL nın faiz giderlerine ayrılmış olması, 45,3 milyar TL olması öngörülen gelir ve kazanç vergisini aşması ve toplam yatırımların 5 katına ulaşması, hükümetin “denize düşenin yılana sarılacağı…” durumunda olduğunun ve milletin de 2009 da nasıl olacağının açık işaretidir.
NE YAPILABİLİR
Artık 2009 yılı da ülkemizde şimdiden kaybedilmiş bir yıl olacaktır. Fakir daha fakir, zengin daha zengin olurken, işsizlik, yokluk ve açlık daha da artacak, sosyal güvenlik kurumları ödenek azlığı sebebiyle halka yapacakları hizmetlerini azaltacaklardır.
Bütün bunların manası yokluklar, kuyruklar, soygunların ve hırsızlıkları artması, geçimsizlikler ve aile yuvalarının yıkılması, bozuk sosyal yapıdan gıdalanan bir takım mafya tipi kuruluşların artması vb gibi sıkıntılar insanlarımızı daha çok saracaktır. Tabii bunlar beraberinde intiharları, cinayetleri artırırken feryat ve figanları da çoğaltacaktır.
Bu bütçe; “Uçurumdan aşağıya yuvarlanmakta olan bir insanın son anda Hızır gibi birisinin yetişmesiyle nasıl kurtuluşunu sağlamaktaysa, milletimizin de uyanışına ve kurtuluşuna vesile olmasını ve ilk seçimde “işbirlikçilerden” kurtulmamızı sağlayacaktır” inancındayım.
Yazımı rahmetlik Necip Fazıl Kısakürek’in bir şiiriyle noktalamak istiyorum.
“Durun kalabalıklar. Bu yol çıkmaz sokak.
Diye bağırsam kollarımı makas gibi açarak…”