“…Uzun süren bir Türk tarihi vardır ve bu büyük tarih, dev bir İslam kültürü barındırır. Fakat dikkatli bir göz, uyanık bir zekâ ve iyi niyetli saf bir vicdan ancak bu kültürün zenginliklerini, güzelliklerini, iç uyumunu keşfedebilir. Yahya Kemal bu keşif yolculuğunun öncü isimlerinden biridir.
Dolayısıyla Yahya Kemal Türk-İslâm kültürünün şairidir. Bu kültürün güzelliklerini, estetik değerlerini, sosyal ve millî değerlerini gösteren, dillendiren bir şairdir. İstanbul’un semtleri, Türk musikisi, tarihi, coğrafyası, kadını, dili hakkındaki şiirleri bu açıdan ele alınmalı”
Prof. Dr. Nurullah Çetin, Milletleşme Sürecimizde YAHYA KEMAL AYDINLANMASI
Türk Edebiyatı’nın en önemli şairlerinden biri olan Yahya Kemal Beyatlı üzerine çalışmalar yapıp, kitap yazan Prof. Dr. Sadettin Ökten’e, konuyla ilgili çeşitli tenkitler yöneltilmiştir. Biri de keskin bir sorudur: “Bu kitabı yazmakla Yahya Kemal’in imanına şehadet ediyor musun?”
Sadettin Ökten, “Benim problemim değil, bana ne. ‘Süleymaniye’de Bayram Sabahı’nı yazmak ona nasip olmuştur” dedikten sonra bazı tespitlerde bulunur:
“Şu anda herkesin lafta Süleymaniye diye bir söylemi var ama ‘Süleymaniye’de Bayram Sabahı’ ve o sabahın getirdiği izlenim uzağımızda. İkinci mühim şiir, ‘Koca Mustâpaşa’. Yine biz de Kocamustafapaşalıyız diyoruz; bu bir tavır, hayat tarzı, tercihler bütünüdür. O tercihler bütününü dilimizde olduğu gibi eylemlerimize de intikal ettirseydik, hayatımız böyle bir karmaşaya dönmezdi. Üçüncü büyük şiir de ‘Selimname’dir. Orada da ittihad-ı İslam vardır. Bu büyük medeniyet perspektifinden bunlar eksildiği için bugün eksikliklerle malul bir hayat yaşıyoruz. (…) Yahya Kemal, kadim birikimi bugünün diliyle aktardı bize, bunun için mühim” (Sadettin Ökten, Kemal Sayar, Dünyaya Geldim Gitmeye, Turkuvaz Kitap, sf. 54, 56)
Bizim değinmek istediğimiz ise, başka bir nokta…
Edebiyatımıza şaheser şiirler kazandırmış Yahya Kemal’i, mevhum sebeplerle bir çırpıda harcayıp, karalayıvermemiz. Yahya Kemal’in, bazen Necip Fazıl gibi şahsiyetlerin yahut çeşitli kesimlerin, halktan hoşumuza gitmeyen muhtelif kimselerin imanını, tam bir salahiyetle(!) çabucak tartışma konusu yapmamız.
Diğer bir açıdan; edebiyat, fikir, sanat dünyasını, hayatı son derece daraltıp, kısırlaştırmamız.
Belki bu saplamaların(!) saldırıların arkasında türlü hâkimiyet ve kontrol arzuları da mevcuttur.
Şahsımıza nasıl bir varlık sahası açıyoruz ki, hem başka alanlara destursuzca dalıyoruz; hem de birilerini dışlama, aforoz, linç, süresiz karantinaya(!) alma vb. eylemlere geçit vermeye, kendimizde hak görüyoruz.
Pekiyi, bizler kimiz? Kim hatasız kul olabilir ki? İmanımıza kefil miyiz? Bu garantiyi kim bağışladı. Gayptan muştulu haber mi yağdı?
İç-dış hayatına azamî özen gösteren, teyakkuz içinde yaşayan peygamber örnekleri, uygulamaları varken, herkesin imanını ölçen bu süper(!) güçler de kimler?
Hayatta bir sürü sınavımız, tehlikeli dönemeçler var. Belli bir süreden, yaştan sonra bile; evvela kendi nefsimize, sonra çevreye ne zulümler edebiliyoruz. Ayağımızın sürçmeyeceğinden, tökezlemeyeceğinden nasıl bu kadar emin kalabiliriz.
Asıl şüphelenmemiz, ölçüp tartıp, dikkat etmemiz gereken kendi dinî inanışlarımızın, inancımızın selâmeti.
Yapılan ibadetlere gurur, nefsini beğenme(ucup), riya, gizli şirk gibi; farklı yönlerden gelen türlü tuzaklar, engel ve durumlar her insan için geçerli. Zaaflarımız o kadar çok ki…
Hem iman konusu fazla özgüveni(!) kaldırır mı?
Silah, maazallah bir gün elimizde patlar mı?