Necip Fazıl merhum Yahudi milletini değerlendirirken şöyle der: "Onlar yumurtalarını pişirmek için, dünyayı ateşe verecek kadar habis ve menfaatperest insanlardır."
Hakikaten günümüzde ve geçmişte, her türlü fitne ve fesadın, savaş ve arbedelerin, insanları fikren ifsat edip, onları birbirine düşüren olay ve hareketlerin arkasında mutlaka Yahudi vardır. Karl Max, Darvin, Freud... gibi kişilerin, kapitalizm, komünizm ve pragmatizm gibi dünyanın başına bela olan felsefelerin sahiplerinin Yahudi olduklarını söylemek, herhalde sözlerimizin daha iyi anlaşılmasına vesile olur.
Siyonistler; Kur’an’ın tabiriyle öyle zelil ve sefil bir millet ki, mukaddes kitabımız Kur'an’da ismi geçen peygamberlerin hemen hemen tamamı bunlara gelmiş, bunları hidayete davet etmişler, şerlerinden insanlığın salim olması için uğraşmışlar, ıslahları için yapmadık iyilik, göstermedik mucize bırakmamışlar ama onlar bu peygamberlerin bir çoğunu işkence ile şehit etmişlerdir.
Ali İmran Suresinin 21. ayetinde Yüce Allah şöyle buyurur: "Allah’ın ayetlerini inkar edenler, haksız yere peygamberleri öldürenler, insanlar arasında insaf ve adaletle emredenleri ezip yok edenler var ya, işte onları çok acıklı bir azap ile müjdele."
İbni Kesir Hazretleri bu ayetin tefsirinde Rasülullah'ın "Ya Eba Ubeyde. Yahudiler 40 peygamberi öldürmüşlerdir" buyurduğunu zikreder.
Daha bir çok ayet ve hadis de, bu milletin kötü ahlakından, bozuk karakterinden, ellerindeki Tevrat’ın muharref yani: Sonradan insanlar tarafından yazılmış bir kitap olduğundan ve bu kitap içindeki bozuk inanç ve akidelerden bahsedilir.
Peygamberlerine ve hakkı tebliğ edenlere karşı, devamlı ihanet içinde olan bu millet, Allah'ın laneti ve Peygamberlerinin intizarları neticesinde M. Ö. 586 yılında başlayıp, asırlarca Babillerin, Asurların ve Romalıların esareti altında yaşamışlardır.
Esaret hayatlarında bile devamlı fitne ve fesat çıkarıp, halkı kışkırttıkları için M. S. 70 yıllarında Roma Kralı Herod, bunları gemilere bindirip dünyanın her tarafına sürmüştür.
Bugün dünyanın hemen hemen her yerinde Yahudi’nin bulunması bu sebeptendir. Vardıkları yerlerde de uslu durmadıkları, yine karakterleri icabı fitne ve fesatla iştigal ettikleri için, Avrupa devletleri 14. ve 15. asırlarda bunların birçoğunu engizisyon mahkemelerinde idam ettirmişler, kalanları da gemilere bindirip sürmüşlerdir.
Müracaat ettikleri her kapı, yüzlerine kapanırken, Osmanlının müsamaha ve hoş görüsünden faydalanıp bizim içimize gelip yerleşmişlerdir. Ecdadın yaptığı bu iyiliğin karşılığını da: Osmanlı neslini dininden, inançlarından, örf adet ve geleneklerinden, Allah ve Rasül sevgilerinden uzaklaştırmak, bilhassa son zamanlarda imparatorluğu cadı kazanına çevirmek, padişahları hal ettirip, askeri bir birini düşürmek, haçlılarla iş birliği yapıp imparatorluğun köküne kezzap suyu dökmek ve netice de mukaddes topraklar üzerinde bir İsrail devleti kurmak suretiyle ödemişlerdir.
Çünkü ellerindeki sahte Tevratlarında "Arz-ı Mev'ud" diye bir yerden, yani İsrail milletine tanrı Yahova tarafından vadedilen ve sınırları içine bizim Çukurova ve Güneydoğu illerimizi de alan bir toprak parçasından bahsedilir. Er veya geç Yahudilerin bu toprağa sahip olmaları emredilir.
Sahte Tevrat tabiri kullandım. Çünkü bu; günkü Tevrat ile Cenab-ı Hakk'ın gönderdiği Tevrat arasında hiçbir ilgi yoktur. Hz. Musa M. Ö. 13. yüzyılda yaşamıştır. Bu gün eldeki en eski el yazması Tevrat metni ile Hz. Musa arasında 2200 yıllık bir zaman farkı vardır.
Dolayısıyla bugün eldeki Tevrat, insanlar tarafından yazılmış, insani fikirleri havi bir kitaptır. Bunun bir gerçek olduğunu, aşağıya bugünkü Tevrat’tan alacağım bir kaç bölüm de ispat eder.
Tekvin bölüm 35, bab 10. "Yakup Allah ili güreşti ve onu yere serdi. Bundan dolayı O'nun soyuna; galip gelen (yenilmeyen) manasına olan "İsrail" dendi.
Tekvin 9/20-22 "...Ve Nuh çiftçi oldu. Bağ dikti. Üzümünden şarap yapıp içti. Sarhoş olunca çırılçıplak oğlanlarının önüne çıktı... "
Tekvin 19/30-36 Bu bölümde de Hz. Lut’u kızları ile beraber dağa çıkarır. Kızlar orada erkek bulamayınca, nesillerini devam ettirebilmek için, babalarını sarhoş edip, onunla yattıklarını söyler.
Huruç 3/21 "Tanrı Yahova, Yahudileri Mısırdan çıkacakları zaman Mısırlıların mallarını çalarak götürmelerini emretti."
En müstehcen romanlarda bile, bu kadar adi ve bayağı fikirler bulunmaz. Bunun neresine mukaddes kitap diyebiliriz. Bu kitabın talimleri ile yetişen bir milletten insanlık ne bekleyebilir?
Muhterem okurlarım. Yahudilerin insanlığa nasıl baktıklarını yansıtması bakımından yine muharref Tevrat’tan iki pasaj aktarıyorum:
Tevrat, Işaya bab 60, cümle 12: "Sana kulluk etmeyen ülke ve millet yok olacak ve o milletler tamamen harap olacak."
Tevrat Tesniye, bab 7 cümle 16: "Tanrı Yahova’nın sana teslim ettiği bütün kavimleri bitireceksin. Gözün onlara acımayacak." Şu istatistiğe ve medya haberlerine bakıldığında Yahudi’nin bu gayesini gerçekleştirmek için ne büyük hırsla çalıştığı görülür:
Bugünkü Tevrat’taki bu sözler, onun mukaddes bir kitap olmadığına ve bugünkü Yahudiliğin kutsal bir din olmadığına en bariz bir delildir. Çünkü hak dinlerin en büyük özelliklerinden biri de, evrensel olmasıdır. Yani belli bir kavme, belli bir ırka değil, bütün insanlığa hitap etmesi, insanlar arasında fark gözetmemesi, bilakis eşitlik ve adaleti emretmesi gerekir. İslam buna ne güzel örnektir. Yüce dinimize göre, dili, ırkı, cinsiyeti ve memleketi ne olursa olsun, kelime-i şahadet getirdi mi Müslüman’dır. Bütün müminler de kardeştir. (Devam Edecek)
Hakikaten günümüzde ve geçmişte, her türlü fitne ve fesadın, savaş ve arbedelerin, insanları fikren ifsat edip, onları birbirine düşüren olay ve hareketlerin arkasında mutlaka Yahudi vardır. Karl Max, Darvin, Freud... gibi kişilerin, kapitalizm, komünizm ve pragmatizm gibi dünyanın başına bela olan felsefelerin sahiplerinin Yahudi olduklarını söylemek, herhalde sözlerimizin daha iyi anlaşılmasına vesile olur.
Siyonistler; Kur’an’ın tabiriyle öyle zelil ve sefil bir millet ki, mukaddes kitabımız Kur'an’da ismi geçen peygamberlerin hemen hemen tamamı bunlara gelmiş, bunları hidayete davet etmişler, şerlerinden insanlığın salim olması için uğraşmışlar, ıslahları için yapmadık iyilik, göstermedik mucize bırakmamışlar ama onlar bu peygamberlerin bir çoğunu işkence ile şehit etmişlerdir.
Ali İmran Suresinin 21. ayetinde Yüce Allah şöyle buyurur: "Allah’ın ayetlerini inkar edenler, haksız yere peygamberleri öldürenler, insanlar arasında insaf ve adaletle emredenleri ezip yok edenler var ya, işte onları çok acıklı bir azap ile müjdele."
İbni Kesir Hazretleri bu ayetin tefsirinde Rasülullah'ın "Ya Eba Ubeyde. Yahudiler 40 peygamberi öldürmüşlerdir" buyurduğunu zikreder.
Daha bir çok ayet ve hadis de, bu milletin kötü ahlakından, bozuk karakterinden, ellerindeki Tevrat’ın muharref yani: Sonradan insanlar tarafından yazılmış bir kitap olduğundan ve bu kitap içindeki bozuk inanç ve akidelerden bahsedilir.
Peygamberlerine ve hakkı tebliğ edenlere karşı, devamlı ihanet içinde olan bu millet, Allah'ın laneti ve Peygamberlerinin intizarları neticesinde M. Ö. 586 yılında başlayıp, asırlarca Babillerin, Asurların ve Romalıların esareti altında yaşamışlardır.
Esaret hayatlarında bile devamlı fitne ve fesat çıkarıp, halkı kışkırttıkları için M. S. 70 yıllarında Roma Kralı Herod, bunları gemilere bindirip dünyanın her tarafına sürmüştür.
Bugün dünyanın hemen hemen her yerinde Yahudi’nin bulunması bu sebeptendir. Vardıkları yerlerde de uslu durmadıkları, yine karakterleri icabı fitne ve fesatla iştigal ettikleri için, Avrupa devletleri 14. ve 15. asırlarda bunların birçoğunu engizisyon mahkemelerinde idam ettirmişler, kalanları da gemilere bindirip sürmüşlerdir.
Müracaat ettikleri her kapı, yüzlerine kapanırken, Osmanlının müsamaha ve hoş görüsünden faydalanıp bizim içimize gelip yerleşmişlerdir. Ecdadın yaptığı bu iyiliğin karşılığını da: Osmanlı neslini dininden, inançlarından, örf adet ve geleneklerinden, Allah ve Rasül sevgilerinden uzaklaştırmak, bilhassa son zamanlarda imparatorluğu cadı kazanına çevirmek, padişahları hal ettirip, askeri bir birini düşürmek, haçlılarla iş birliği yapıp imparatorluğun köküne kezzap suyu dökmek ve netice de mukaddes topraklar üzerinde bir İsrail devleti kurmak suretiyle ödemişlerdir.
Çünkü ellerindeki sahte Tevratlarında "Arz-ı Mev'ud" diye bir yerden, yani İsrail milletine tanrı Yahova tarafından vadedilen ve sınırları içine bizim Çukurova ve Güneydoğu illerimizi de alan bir toprak parçasından bahsedilir. Er veya geç Yahudilerin bu toprağa sahip olmaları emredilir.
Sahte Tevrat tabiri kullandım. Çünkü bu; günkü Tevrat ile Cenab-ı Hakk'ın gönderdiği Tevrat arasında hiçbir ilgi yoktur. Hz. Musa M. Ö. 13. yüzyılda yaşamıştır. Bu gün eldeki en eski el yazması Tevrat metni ile Hz. Musa arasında 2200 yıllık bir zaman farkı vardır.
Dolayısıyla bugün eldeki Tevrat, insanlar tarafından yazılmış, insani fikirleri havi bir kitaptır. Bunun bir gerçek olduğunu, aşağıya bugünkü Tevrat’tan alacağım bir kaç bölüm de ispat eder.
Tekvin bölüm 35, bab 10. "Yakup Allah ili güreşti ve onu yere serdi. Bundan dolayı O'nun soyuna; galip gelen (yenilmeyen) manasına olan "İsrail" dendi.
Tekvin 9/20-22 "...Ve Nuh çiftçi oldu. Bağ dikti. Üzümünden şarap yapıp içti. Sarhoş olunca çırılçıplak oğlanlarının önüne çıktı... "
Tekvin 19/30-36 Bu bölümde de Hz. Lut’u kızları ile beraber dağa çıkarır. Kızlar orada erkek bulamayınca, nesillerini devam ettirebilmek için, babalarını sarhoş edip, onunla yattıklarını söyler.
Huruç 3/21 "Tanrı Yahova, Yahudileri Mısırdan çıkacakları zaman Mısırlıların mallarını çalarak götürmelerini emretti."
En müstehcen romanlarda bile, bu kadar adi ve bayağı fikirler bulunmaz. Bunun neresine mukaddes kitap diyebiliriz. Bu kitabın talimleri ile yetişen bir milletten insanlık ne bekleyebilir?
Muhterem okurlarım. Yahudilerin insanlığa nasıl baktıklarını yansıtması bakımından yine muharref Tevrat’tan iki pasaj aktarıyorum:
Tevrat, Işaya bab 60, cümle 12: "Sana kulluk etmeyen ülke ve millet yok olacak ve o milletler tamamen harap olacak."
Tevrat Tesniye, bab 7 cümle 16: "Tanrı Yahova’nın sana teslim ettiği bütün kavimleri bitireceksin. Gözün onlara acımayacak." Şu istatistiğe ve medya haberlerine bakıldığında Yahudi’nin bu gayesini gerçekleştirmek için ne büyük hırsla çalıştığı görülür:
Bugünkü Tevrat’taki bu sözler, onun mukaddes bir kitap olmadığına ve bugünkü Yahudiliğin kutsal bir din olmadığına en bariz bir delildir. Çünkü hak dinlerin en büyük özelliklerinden biri de, evrensel olmasıdır. Yani belli bir kavme, belli bir ırka değil, bütün insanlığa hitap etmesi, insanlar arasında fark gözetmemesi, bilakis eşitlik ve adaleti emretmesi gerekir. İslam buna ne güzel örnektir. Yüce dinimize göre, dili, ırkı, cinsiyeti ve memleketi ne olursa olsun, kelime-i şahadet getirdi mi Müslüman’dır. Bütün müminler de kardeştir. (Devam Edecek)