Şu mübârek Şaban ayında satırlarımıza O, Kâiâtın İncisini konuk etmeye devam ediyoruz efendim. Son Peygamber Hz. Muhammed aleyhisselam ümmetine çok düşkündü. Yaşadığı altmış üç senelik hayâtı boyunca devamlı ümmetine en güzel misal olmuştur. O aleyhissalâtu vesselam insanlığı iki dünya mutluluğuna ulaştıracak yolların önünü açıcı ikazlarda bulunmuş hep hayrı ve doğruları tebliğ etmiştir. O’nun insanlara tebliğ ettiği ilâhî gerçekler hiç tartışmasız herkesin problemlerine, sıkıntılarına en iyi çözümdür.
Allah Teâlâ’nın çok sevdiği O Kutlu Resul; insanları rahmet ve hikmetle buluşturabilmek, Hakk’ı ve hayrı anlatabilmek adına pek çok meşakkatlerle, hakâretlerle, işkencelerle karşılaşmıştır. Ancak asla yapılan çirkinliklere karşı mukabelede bulunmamış beddua dahi etmemiştir. Öz yurdu Mekke’de Hakk’ı tebliğ için âdeta kapı kapı dolaşmış, panayırlara gelen halka tebliğini iletmiştir. Bugün bu hususlara değinmek istiyoruz efendim.
Sevgili Peygamberimiz aleyhisselam Hakk’ı insanlara anlatırken pek çok yol denemiş her mekan ve her mahfilde Hak dîni anlatmak için yoğun gayet sarf etmiştir. Bu amaçla gittiği Taif kentinde taşlanmış, vucûdu kan revân içinde kalmıştır. Namaz kılarken sırtına deve işkembesi konmuş, geçtiği yollara dikenler serilmiş hatta bir seferinde yine namazda iken boğazı sıkılmıştır. O güzel Nebi bunca çileye rağmen pes etmemiş dâimâ insanlara iyiliği dilemiş, Rabb’inden onlar için hidâyet istemiştir.
Uhud’da harp meydânında mübârek dişi kırıldığında yüzünden dökülen kanın yere düşeceği sırada derhal ellerini kaldırıp ‘Allâh’ım kavmime hidâyet et, çünkü onlar (beni) bilmiyorlar.’ Diyerek dua etmiş ve böylece ilâhî gazâbı önlemiştir. (Buhârî, Enbiya, 54) O aleyhissalâtu vesselam hayâtı boyunca hep insanlığın yararına olacak hayırlarla meşgul olmuştur. Dünyâda yaşarken dâima ümmetinin yanında durmuş herkesin iyiliğine çalışmış, onlar için Rabb’ine dua dua yalvarmıştır. Dünyâsını değiştirince de, bu hakikat devam etmiştir.
Kurtubî’nin ‘Et-Tezkire’sinde bahsedildiği üzere, gerçekleşmesi mukadder olan büyük din gününde, herkesin birbirinden kaçacağı o dehşetli anlarda, dünyâda en sevdiğimiz annemizin dahi bizim yanımızda olmayıp; ‘nefsi-nefsi’ diyeceği o korkunç demlerde, O aleyhissalâtu vesselam; ‘ümmeti-ümmeti’ diyecektir. Hatta sırat köprüsünün başında ümmetinin imdâdına koşacak olan O’dur aleyhissalâtu vesselam. Sıcaklık, korku, endişenin olanca derecede arttığı o dehşetli mekanlarda Allah Rasûlu bulunacaktır. O önceden sırat köprüsünden geçerken ümmetinden bâzılarının takılıp yolda kalacağını bize haber vermiştir. Sıratın başında duran Allâh’ın Sevgili Peygamberi, köprüden geçerken ümmetinin sarsılarak alttaki cehenneme düşme tehlikesi geçirenlerin; ‘Ey Muhammed yetiş imdâdımıza, Ey Muhammed yetiş imdâdımıza!’ çığlıkları üzerine yüksek sesle; ‘Ya Rabbi ümmetim, ümmetim! Ben bugün nefsimi istemiyorum (kendi kurtuluşumu) kızım Fâtımâ’yı istemiyorum. Ümmetimi istiyorum.’ Diye Mevla Teâlâ’ya niyaz edecektir. (Kurtûbî, Et-Tezkire, s.351)
İşte bu şekilde Peygamber aleyhissalâtu vesselam, ümmetinin en zor anlarında hep onların elinden tutan, yanlarında olan, dâima ümmetine şefkatle muamele eden büyük bir merhamet âbidesi şahsiyettir. O aleyhisselam hayattayken ümmetinin ahrette mâruz kalacağı durumları hep onlara anlatmış ve ahrete âit pek çok misal tablolarını ümmetinin önüne sunarak ahretin acıklı hallerine düçâr olmamaları için onları uyarmıştır. ‘Benim yüzümü kara çıkarmayın, beni mahcup etmeyin.’ Buyurmuştur.(Ali el-Müttaki, Kenzü’l-ummâl, 14/640) Bizler de inşaALLAH O gül yüzlünün yüzünü kara etmeyelim inşaALLAH.