Dünyâyı kendi menfaatleri adına birbirine katanlar başkaları için kazdıkları kuyuya bir gün gelip kendileri düşeceklerdir. Dünya sanki kaynamakta olan bir cadı kazanı gibi. Hemen her yerde güç ve kuvvet üstünlüğüne göre herkes birbirini ezme ve üzme peşinde. Birbirini veya başkalarını mutlu etme ve huzurlu kılma diye bir erdem dünyâ gündeminin neresinde kalmış? Asrımızda bireysel mutluluk tek hedef! Bir de ülkelerin düşman diye vasıflandırdıkları şeyler(artık neyse onlar her millete göre değişiyor) yok olunca ya da o düşman şeyler ölünce ancak mutlu olunuyor. Yâni bugün ‘Yaşasın düşman öldü.’ felsefesiyle mutlu olunuyor. Açıkçası materyalist düşüncede ya bireysel mutluluk ya da düşmanın yok edilmesiyle tadılan mutluluk mutluluk oluyor. Küresel dünyânın mutluluk felsefesi işte sâdece bu kadar. Ve bir o kadar da dar kapsamlı genişlikten, engin mutluluk anlayışından çok uzak. Onlara bu kadarcık yetiyor.
Oysaki bizim kültürümüzde; ‘Başkalarını mutlu ettiğin kadar mutlu olursun.’ düşüncesi hâkimdir. ‘Komşusu açken kendisi tok yatmayan’ hemen yanı başındaki komşusunun, ahbâbının derdine derhal yardımcı olma yâni ‘Peygamberî davranış biçimi’ bizim modelimizdir. Bizim inanışımız daha on dört asır önce daha ilk başlarken; ‘başkalarının derdine dermâm olmayla mazlumların-mağdurların yardımına koşmayla’ başladı. Ve hâlâ da zerre şaşmadan ayni minval üzere devam ediyor. Bu düşünce tarzı bizim mânevi temel değerlerimiz arasındadır. Kapitalist-sömürücü küresel dünyânın felsefesi bizde yoktur. Onlar yık-boz-ez mantığı üzereler bizse yıkma-bozma-ezme yapılandır derdindeyiz. Bizde ezme-üzme-incitme mantığı hâkim. Biz etrâfımıza yardım etmekteki, ihtiyaçları gidermekteki ölçümüzde bile kendinden çok başkalarını tercih etme diğergamlığını elden bırakmazken onlar bir bölgeye yardım ederken dahi oralardan daha sonra nasıl bir menfaat elde edebilirim mantığıyla hareket ediyorlar. Yine yardım ederken şartlı yardım ediyorlar; ‘şunu yaparsam şunlara da el koyarım’ fikriyle hareket ediyorlar. Eğer yardım olarak yiyecek maddesi göndereceklerse; günü-târihi geçmiş, bozulmuş gıda maddeleri gönderirler ya da yendiğinde insan vücûdunda çeşitli çarpıklıklar oluşturacak maddeleri gönderirler. Kendi yediklerinden, güzellerinde değil, beğenmediklerinden, kullanım süresi geçmiş olanlarından verirler. Onların vermedeki anlayışları bu! Kapitalist-sömürgeci küresel dünyânın mantalitesi bu kadar düşük ve cılız!
Onlar öldürerek yaşıyorlar. Bu konuda etkin güçlerini kullanarak dünyâyı kendi menfaatleri adına yeniden dizayn etme peşindeler. Kendi emellerini gerçekleştirmek için önlerine hangi ülke gelirse gelsin o ülkenin kaynaklarını ve insanların harcamaktan hiç çekinmiyorlar. Irak, Afganistan, Cezâyir, Lübnan, İran, Sûriye, Türkiye fark etmiyor onlar için. Yeter ki akan kan İslam’dan olsun. Küresel kapitalist gücü elinde bulunduranlar zulüm ve adâletsizlik üzerine bir dünya kurmuşlar üstelik ezdikleri-üzdükleri-yıktıkları ülkelerin insanlarının hak ve hukuklarını çiğneyerek. Kendi menfaatleri için başka insanlara ait kaynakları ele geçirmek için atom bombasına varıncaya kadar gerçekleştirmedikleri zulüm adına da sözüm ona(!) barış diyerek yapmadıkları kalmadı.
Gücü elinde bulunduran ülkelerin insanları da devam eden savaşlardan sürekli vuruşmaktan, dövüşmekten, çekişmekten artık bıktılar. Tıpkı ‘Arap Bahârı’ denilen her türlü sömürüye ve baskıcı yönetimlere hayır diyen İslam ülkelerindeki devrim hareketlerine benzer bir isyânın eşiğindeler. Dünyânın bir numara kapitalist küresel gücü ABD’de başlayan ‘Wall Street’ ayaklanmaları giderek diğer ülkelere de sıçrayarak yayılıyor. Bu direniş yanlış işleyen sömürü düzenine ve kötü giden ekonomiye bir başkaldırı harekâtıdır. Ekonomik krizler sebebiyle birçok insan, evini, arabasını, işini, her türlü tasarruflarını, emeklilik haklarını kaybeden insanlar bir de bunlar yetmiyor gibi finans sektöründeki batık firmaların devlet tarafından karşılanması gereken vergi yükünü de kendi omuzlarında hissedince ister istemez sokaklara döküldüler. Meydanlara dökülenler ülkenin asıl temelini teşkil eden çoğunluk halktır. Yöneten bürokratik, kapitalist azınlık kesim kendi yanlış emelleri adına halkının üzerinden ülke politikası yürütüyor. Fakat bugün sâdece İslam ülkeleri değil artık tüm dünya üzerindeki halklar uyandı. Dünyâda insanlar kavga-dövüş-savaş istemiyorlar. Barış içinde huzurla yaşamak istiyorlar. Bu onların en tabi hakkı.
Gücü elinde bulunduranlar son yıllarda ekonomik yönden kriz üstüne kriz yaşıyorlar. Önce ahlak kriziyle başlayan krizler savaş krizleriyle devam ederken son olarak ekonomik krizde odaklandı. Avrupa ülkelerini derinden sarsan Avrupa’nın şımarık çocuğu Yunanistan’ı iflâsın eşiğine getiren krizlerle bu ülkelerin neredeyse iki yakası bir araya gelmiyor. İspanya, İtalya alarm verdiler sırada Portekiz var. Biz de bir laf var ya ne güzel demişler; ‘Alma mazlumların âhını çıkar aheste aheste.’ Diye. Ne doğru bir sözdür! Bu söz ve sözün tam bu noktasında ne güzel özetledi şimdiye kadar yapılanları.
Küresel kapitalist sömürü güçlerinin ülkelerinde de (ki bu kavramın içine ABD’nin yanında birçok Avrupa ülkesi giriyor. Örneğin; İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya vb.)tıpkı Arap ülkelerinde olduğu gibi durumlarından memnun olmayan halk için için kaynıyor. Bu ülkelerin insanları haksız gerekçelerle başka ülkelerin işgal edilmesine, ülkelerinin diğer ülkelerin iç işlerine karışmalarını istemiyorlar. Her türlü adâletsizliğe, hak ihlallerine, kolay yoldan zenginleşmeye isyan ediyorlar. Onlar da haklı olarak iş ve aş istiyorlar. İşleri olanlarda işlerini kaybetmek istemedikleri gibi sosyal güvencelerinin ve ekonomik rahatlıklarının devâmını arzuluyorlar. Huzur ve güven içinde yaşamak istiyorlar.
ABD’de ‘Wall Streeet’ ile başlayan protestolar Avrupa’ya da yayıldı. Onlar İslam ülkelerindeki devrim hareketlerini seyrederken ve bu karışık durumdan kendi menfaatleri adına nasıl pay çıkartabilirim hesapları yaparken kendileri de ayni durumlara düştüler. Şimdi de biz sizleri seyrediyoruz ey modern ve çağdaş dünyanın küçücük efeleri. Dünya yuvarlak. Bir bakarsın yuvarlağın en tepesinden bir de bakıvermişsin ki en alta inivermişsin. Hayatta inişler de var çıkışlar da. Ne yapalım, bugün bana yarın sana demişler.
Ama biz öyle bir medeniyetin insanlarıyız ki asla sizin yaptıklarınızı yapamayız. Buna vicdânımız elvermez. Biz sâdece kendimiz huzurlu olalım istemeyiz. Biz topyekûn bütün insanlık huzur içinde olsun isteriz. Biz dâima kuvveti değil her zaman ‘Hakk’ı savunuruz ve hep ‘Hakk’ olanı kabul ederiz. ‘Hakk’ olanın en büyük özelliği ise adâlettir. Biz öyle bir medeniyetin insanlarıyız ki, bizim insanımız itidallidir, ölçülüdür hep. O aşırıya kaçmaz Müslüman denge insanıdır. Bizim hedefimiz menfaat değil fazilettir. Fazilet ise kardeşliği, muhabbeti, yakınlaşmayı berâberinde getirir. Bizde kişisel arzu ve istekler kardeşinkine tercih edilir. Bu duygu yardımı, yardımlaşmayı ve dayanışmayı sağlar. Derken bu ilâhi ölçüler kişiyi erdemli kılar. Biz erdem toplumuyuz. Bizi de ancak biz gibi olanlar anlar. Bizi anlayacak yeni bir dünyâya doğru…
Oysaki bizim kültürümüzde; ‘Başkalarını mutlu ettiğin kadar mutlu olursun.’ düşüncesi hâkimdir. ‘Komşusu açken kendisi tok yatmayan’ hemen yanı başındaki komşusunun, ahbâbının derdine derhal yardımcı olma yâni ‘Peygamberî davranış biçimi’ bizim modelimizdir. Bizim inanışımız daha on dört asır önce daha ilk başlarken; ‘başkalarının derdine dermâm olmayla mazlumların-mağdurların yardımına koşmayla’ başladı. Ve hâlâ da zerre şaşmadan ayni minval üzere devam ediyor. Bu düşünce tarzı bizim mânevi temel değerlerimiz arasındadır. Kapitalist-sömürücü küresel dünyânın felsefesi bizde yoktur. Onlar yık-boz-ez mantığı üzereler bizse yıkma-bozma-ezme yapılandır derdindeyiz. Bizde ezme-üzme-incitme mantığı hâkim. Biz etrâfımıza yardım etmekteki, ihtiyaçları gidermekteki ölçümüzde bile kendinden çok başkalarını tercih etme diğergamlığını elden bırakmazken onlar bir bölgeye yardım ederken dahi oralardan daha sonra nasıl bir menfaat elde edebilirim mantığıyla hareket ediyorlar. Yine yardım ederken şartlı yardım ediyorlar; ‘şunu yaparsam şunlara da el koyarım’ fikriyle hareket ediyorlar. Eğer yardım olarak yiyecek maddesi göndereceklerse; günü-târihi geçmiş, bozulmuş gıda maddeleri gönderirler ya da yendiğinde insan vücûdunda çeşitli çarpıklıklar oluşturacak maddeleri gönderirler. Kendi yediklerinden, güzellerinde değil, beğenmediklerinden, kullanım süresi geçmiş olanlarından verirler. Onların vermedeki anlayışları bu! Kapitalist-sömürgeci küresel dünyânın mantalitesi bu kadar düşük ve cılız!
Onlar öldürerek yaşıyorlar. Bu konuda etkin güçlerini kullanarak dünyâyı kendi menfaatleri adına yeniden dizayn etme peşindeler. Kendi emellerini gerçekleştirmek için önlerine hangi ülke gelirse gelsin o ülkenin kaynaklarını ve insanların harcamaktan hiç çekinmiyorlar. Irak, Afganistan, Cezâyir, Lübnan, İran, Sûriye, Türkiye fark etmiyor onlar için. Yeter ki akan kan İslam’dan olsun. Küresel kapitalist gücü elinde bulunduranlar zulüm ve adâletsizlik üzerine bir dünya kurmuşlar üstelik ezdikleri-üzdükleri-yıktıkları ülkelerin insanlarının hak ve hukuklarını çiğneyerek. Kendi menfaatleri için başka insanlara ait kaynakları ele geçirmek için atom bombasına varıncaya kadar gerçekleştirmedikleri zulüm adına da sözüm ona(!) barış diyerek yapmadıkları kalmadı.
Gücü elinde bulunduran ülkelerin insanları da devam eden savaşlardan sürekli vuruşmaktan, dövüşmekten, çekişmekten artık bıktılar. Tıpkı ‘Arap Bahârı’ denilen her türlü sömürüye ve baskıcı yönetimlere hayır diyen İslam ülkelerindeki devrim hareketlerine benzer bir isyânın eşiğindeler. Dünyânın bir numara kapitalist küresel gücü ABD’de başlayan ‘Wall Street’ ayaklanmaları giderek diğer ülkelere de sıçrayarak yayılıyor. Bu direniş yanlış işleyen sömürü düzenine ve kötü giden ekonomiye bir başkaldırı harekâtıdır. Ekonomik krizler sebebiyle birçok insan, evini, arabasını, işini, her türlü tasarruflarını, emeklilik haklarını kaybeden insanlar bir de bunlar yetmiyor gibi finans sektöründeki batık firmaların devlet tarafından karşılanması gereken vergi yükünü de kendi omuzlarında hissedince ister istemez sokaklara döküldüler. Meydanlara dökülenler ülkenin asıl temelini teşkil eden çoğunluk halktır. Yöneten bürokratik, kapitalist azınlık kesim kendi yanlış emelleri adına halkının üzerinden ülke politikası yürütüyor. Fakat bugün sâdece İslam ülkeleri değil artık tüm dünya üzerindeki halklar uyandı. Dünyâda insanlar kavga-dövüş-savaş istemiyorlar. Barış içinde huzurla yaşamak istiyorlar. Bu onların en tabi hakkı.
Gücü elinde bulunduranlar son yıllarda ekonomik yönden kriz üstüne kriz yaşıyorlar. Önce ahlak kriziyle başlayan krizler savaş krizleriyle devam ederken son olarak ekonomik krizde odaklandı. Avrupa ülkelerini derinden sarsan Avrupa’nın şımarık çocuğu Yunanistan’ı iflâsın eşiğine getiren krizlerle bu ülkelerin neredeyse iki yakası bir araya gelmiyor. İspanya, İtalya alarm verdiler sırada Portekiz var. Biz de bir laf var ya ne güzel demişler; ‘Alma mazlumların âhını çıkar aheste aheste.’ Diye. Ne doğru bir sözdür! Bu söz ve sözün tam bu noktasında ne güzel özetledi şimdiye kadar yapılanları.
Küresel kapitalist sömürü güçlerinin ülkelerinde de (ki bu kavramın içine ABD’nin yanında birçok Avrupa ülkesi giriyor. Örneğin; İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya vb.)tıpkı Arap ülkelerinde olduğu gibi durumlarından memnun olmayan halk için için kaynıyor. Bu ülkelerin insanları haksız gerekçelerle başka ülkelerin işgal edilmesine, ülkelerinin diğer ülkelerin iç işlerine karışmalarını istemiyorlar. Her türlü adâletsizliğe, hak ihlallerine, kolay yoldan zenginleşmeye isyan ediyorlar. Onlar da haklı olarak iş ve aş istiyorlar. İşleri olanlarda işlerini kaybetmek istemedikleri gibi sosyal güvencelerinin ve ekonomik rahatlıklarının devâmını arzuluyorlar. Huzur ve güven içinde yaşamak istiyorlar.
ABD’de ‘Wall Streeet’ ile başlayan protestolar Avrupa’ya da yayıldı. Onlar İslam ülkelerindeki devrim hareketlerini seyrederken ve bu karışık durumdan kendi menfaatleri adına nasıl pay çıkartabilirim hesapları yaparken kendileri de ayni durumlara düştüler. Şimdi de biz sizleri seyrediyoruz ey modern ve çağdaş dünyanın küçücük efeleri. Dünya yuvarlak. Bir bakarsın yuvarlağın en tepesinden bir de bakıvermişsin ki en alta inivermişsin. Hayatta inişler de var çıkışlar da. Ne yapalım, bugün bana yarın sana demişler.
Ama biz öyle bir medeniyetin insanlarıyız ki asla sizin yaptıklarınızı yapamayız. Buna vicdânımız elvermez. Biz sâdece kendimiz huzurlu olalım istemeyiz. Biz topyekûn bütün insanlık huzur içinde olsun isteriz. Biz dâima kuvveti değil her zaman ‘Hakk’ı savunuruz ve hep ‘Hakk’ olanı kabul ederiz. ‘Hakk’ olanın en büyük özelliği ise adâlettir. Biz öyle bir medeniyetin insanlarıyız ki, bizim insanımız itidallidir, ölçülüdür hep. O aşırıya kaçmaz Müslüman denge insanıdır. Bizim hedefimiz menfaat değil fazilettir. Fazilet ise kardeşliği, muhabbeti, yakınlaşmayı berâberinde getirir. Bizde kişisel arzu ve istekler kardeşinkine tercih edilir. Bu duygu yardımı, yardımlaşmayı ve dayanışmayı sağlar. Derken bu ilâhi ölçüler kişiyi erdemli kılar. Biz erdem toplumuyuz. Bizi de ancak biz gibi olanlar anlar. Bizi anlayacak yeni bir dünyâya doğru…