Müslümanların yüzyıldan fazladır unuttukları bir gerçeği hatırlatmak istiyoruz:
“Uygulaması olmayan bir dinin ahlâk geliştirmesi mümkün değildir.”
Bu ifade üzerine bir takım Müslümanlar “ne demek uygulaması olmayan din, İslam bu ülkede tüm dünyadan daha iyi uygulanıyor” diyebilirler.
Müslümanlardaki bu farklı anlayış nedeniyle evdeki Müslüman ile sokaktaki Müslüman ayrışmıştır.
Yine bu farklı anlayış nedeniyle camideki Müslüman ile üniversitedeki Müslüman ayrışmışlardır.
Elbette İslam’ın en doğru şekilde öğretildiği ve yaşandığı iddiası içinde olan Medrese ve dergâhlardaki Müslümanlar ile halk İslam’ı denilen anadan atadan gördüğü kadarıyla inanan ve ibadet eden Müslümanların ayrışması kaçınılmaz olmuştur.
Ve en kötüsü ve hatta en tehlikelisi de, diğer Müslüman ülkelerdeki Müslümanlarla Türkiye’deki Müslümanlar, bir daha beraber olamayacak ölçüde farklılaşmışlardır.
Çünkü 200 yılı aşkın bir süredir Müslümanlar karşı çıktıkları seküler batı toplumlarının laiklik başta olmak üzere inanç ve yaşantılarını içlerine sindirerek önce nefislerinde sonra aile ve iş ortamlarında nefislerinde içselleştirmişler hatta hayat tarzı olarak kabul etmişlerdir.
Bunun nedeni Müslümanlardaki dünyevilik hastalığının gelişmesi ile Dünyanın ahirete tercih edilir olmasıdır.
Kuranda insanlar için dünya hayatının bir oyun ve eğlence olduğu ifade edilmesine rağmen gibi hiç ölmeyecekmiş gibi bir yaşam tercih edilir olmuştu.
Gelinen noktada Müslümanlar yaşadıkları çevre başta olmak üzere kapıldıkları şahıs perestlik hastalığını daha da ileri götürerek diğer Müslüman milletlere karşı bile kutsal devlet anlayışı geliştirdiler.
Öyle ki abdestli kapitalistler olarak tarif edilen kısım Adam Smith’in kapitalizm düşüncesine, antikapitalist takılan Müslüman kesim ise, Karl Marks’ın sosyalizmine rahmet okutur hale geldiler.
Bunlara bir de STK'lar denilen ve belli bir sabiteden müstağni olduklarını ifade eden dernekler ve vakıflar, fütüvvetin icabı olarak mensubiyet duydukları kardeşlerini, hem dinen hem dünyevî olarak muhafaza ve müdafaa mercileri haline geliverince, din için halka karşı güvenli sığınakların oluşması kaçınılmaz oldu.
Bu sığınakların en önde geleni ve en korunaklısı, İttihat ve Terakkiden beridir hep parti denilen siyasi yapılar olmuştur.
Müslümanlar bilerek veya bilmeyerek destek oldukları partilerinin sayesinde kurulu siyasi yapının azat kabul etmez kölesi olmuşlar, bunu siyasi hayatlarının başlangıç aşamasında mücahitlik yaptıklarını zannetseler de, birkaç yılsonunda ise her şeye müsait hale dönüştürülmüşlerdir.
Siyaseten daha ileri gidenler ise devletin ballı ihalelerinden nemalanan müteahhit oluvermişlerdir.
Cemaat adı altında yapılanmaların çoğunluğu başlangıçta laik seküler rejimin tasallutuna karşı Müslümanlar için bir sığınak ve ihlasla birbirine bağlanmış Müslümanların birlikteliği olmuştur.
1980'lerden sonra ise Müslümanların birleştiğinde oluşturabilecekleri gücün büyüklüğünü görünler tarafından devlete tapan, anayasadan başka hukuk tanımayan, zulme karşı kimden gelirse gelsin direnç göstermeyi fitne sayan, halkı demokrat muhafazakârlığa dönüştürme ve sekülerizme teslim etme vazifelisi olmuşlardır.
Ancak Allah (cc) Resulünün (sav) Sahih Sünnetini hayatları pahasına günümüze taşıyan, Müslümanların birlikteliği olan yapılardan olan hakiki cemaatler ise laik rejim dayattığı cemaat yapısını kırmayı becerebilmişlerdir.
FARKINDA MIYIZ?
Bizde cemaatlerin muhafazakârlaşmasına gelince, din kardeşliği vesilesiyle bir neslin imarından ziyade, tercihimiz “Ehveni şer” olmalıdır diyerek, şer odakları olan ifsat komitelerinin plan ve programlarına en büyük katkıyı sağladığı görülmektedir.
Sabır ve tevekkülün kökleştiği bir Anadolu coğrafyasında sevap kazanmak ile birlikte aynı zamanda ekonomik kazanç da elde etme adına, gönülden gönüle bir yol arayan bu modern dilenciler ne zaman ittihad edecek ve ümmetin derdine derman olacak?
Cemaatlerin de yardım konusunda birbirini desteklemek yerine tez antitez kapanına düşerek halkı sadece kendi saflarına çekmeye kalkışması kendi intiharlarına yol açtığı gibi milleti de küresel çetenin sonsuz kölelik düzenine ikna etmekten başkaca bir işe yaramayacaktır.