Yazımıza ‘Selam duâsı’yla başlamayı borç biliriz;
‘Aşk olsun. Aşkınız cemâl olsun. Cemâliniz nûr olsun. Nûrunuz ayn olsun.’
Bugünkü beytimiz şöyle:
“ Ney yârinden ayrılmış olanın dostudur, arkadaşıdır. Onun makam perdeleri, bizim, vuslatı örten perdeleri yırttı.” (11. Beyit)
‘Ney aslından, vatanından, yârinden ayrılmışların dostu, arkadaşı, gönüldaşıdır. Yârinden ayrılanlar da, ney gibi, asıl vatanlarına olan özlemleri içerisinde, bu özlemle, bu iştiyakla yanar, inler dururlar… İnsan kendisi gibi düşünenlerle birlikte olur. Ney de kendisi gibi vuslat aşkıyla yanıp tutuşanların dostu, yârânıdır; onlarla söyleşir, onlarla hallaşır.
Neyin nağmeleri. Hakk özleminin iniltileridir… Hakk’ın ‘elest’ hitâbının sesi, bu hitâbın nağmelerle ifâdesidir. Hakkın cemâlinin neyde yansımasıdır. Neyin bu ateş dolu, alevden de yakıcı nağmeleri, Allah ile kulu arasında bulunan ve ilâhî tecelliyi engelleyen gaflet ve enâniyet, perdelerini yakar, yırtar atar da, gönle ilâhî nurların, feyizlerin akmasına vesile olur. Onun sır perdeleri, bizim gaflet perdelerimizi yakar, yok eder. Neyin nağmelerinden akan esinti, ilâhî feyzin ve tecellinin esintisidir. Gaflet perdeleri yanınca, sır perdeleri aralanır. Yazdıkları gönül reçeteleri ile Allah sevgisini bir şifa iksiri hâlinde evlatlarına sunan mürşidi kâmiller de, neyin solukdaşı, Hakk’ın yoldaşı mübârek kişilerdir. Onlar irşatları ile ilâhî tecellilere engel olan günah perdelerini yavaş yavaş yırtar, kalp gözünü açarak ilâhî gerçeğin görülüp anlaşılmasına ve yaşanmasına vesile olur.’ (Mesnevi Mânevî Şerhi, Hüseyin Top, Konya, 2008, s.40-41. Tablet Yayınları.)
Ney, herkese dost ve arkadaş olmuyor. Ancak sevgilisinden, yârinden yâni Cenâbı Hakk’dan ayrılanlarla dost oluyor. Bu dünya, nefse ağır gelen imtihanlarla doludur ve dahi o ağır imtihanlar, cennet amelidir. Nefse ağır gelen şeylere sabretmek neticesinde misliyle mükâfat görülür. Bütün peygamberler ve kâmil zatlar, ağır iptilâlarla imtihan olmuşlardır. Eyüp (A.S) nasıl hastalıklara sabretti, değil mi? Dünyâda asıl bulunuş amacımız, Hakk’a kulluktur. Hakk’a kulluktan hedef, Allah Teâlâ’ya yakınlıktır. İşte o da hakiki vuslattır. Ama insanoğlu hayâtı yaşarken, Hakk’a vuslatın önüne eş, evlâdu iyal, mal-mülk vs. perdeler koyar. İnsan Allah Teâlâ’ya yakınlaşabilmek için o perdeleri yırtmalı. Kul ile Allah arasında yetmiş perde vardır, denir. Mümin kul, namaz teşehhüdündeyken sâdece bir perde kalır. ‘Namaz müminin mirâcı’ olduğundan aslında insan, bir ‘Allâhu Ekber’ diyerek tüm perdeleri, engelleri kaldırabilir.
Peki, bu perdeler nasıl kalkacak? Bir defa o perdelerin kalkmasına Rabb’imizin müsâde vermesi gerekir. Perdelerin aralanması dahi, Hakk’a yaklaşmak demektir. Güzel kul olmak isteyenler bu perdelerin kalkması için gayret sarf etmelidir. Bunun için Şemsi Tebrîzi diyor ki; ‘Mevla aramakla bulunmaz ama ancak O’nu arayanlar bulur.’ Yoksa tüm gününü dünyâsını güzelleştirmeye sarf edenler, elbette böylesi letâfetten haz alamazlar. Ayrıca perdeleri atmak için iyi modeller edinmek lâzımdır. Bu örneğin doruk noktası Rasûlullah aleyhissalâtu vesselam’dır. O aleyhisselam, aşk denizinin kahramanıdır. Biz O’nu model seçeceğiz ama O’nun aşkının tüm derecelerini yaşamamız imkansızdır. Yavaş yavaş O’ndan, aşkı almalıyız. Aşk merdiveninin basamaklarını birer birer çıkmalıyız. Merdivenin birinci basamağından düşene bir şey olmaz fakat son basamağından düşenin acısı fazla olur.
Burada ney, peygamberler ve onların vârisleri hakiki mürşidi kâmilleri temsil eder. Neyzen ise Rabbi Teâlâ’dır. Peki, yine soralım; perde nasıl kalkacaktır? Hakiki âlimler, kâmil mürşitler insanı Hakk’a yaklaştırırlar. Kişi ney temsilindeki gibi, onları dinleye, dinleye bu zor işi başarabilir. İnsan çiçek gibi kulağından sulanır, oradan gelen bilgilerle perdeler kalkacaktır. Tabi bunun için model insana ihtiyaç vardır.
Neyin üzerinde bulunan yedi perde, dokuz boğum vesilesiyle ses çıkar. Bu şekilde ney neyzenin üflemesiyle hayat bulur. Mesnevî’de neyin perdeleri, nefis mertebelerine benzetilir. Zira ney, tek başına bir hiçtir. Nefsin perdeleri rûhun üstünden kalktıkça, akıl gelişir. Akıl geliştikçe, insanın hayâta bakışı ve olayları değerlendirişi farkındalık bilinciyle olur. İnsan ancak o zaman hakikati görebilir ve ilâhî sırlara müştâk olur.
Şunu bilelim ki, hayâtı hayat yapan görünenle görünmeyen arasına çekilen perdedir. Hep denir, dünya âlemi bir imtihan âlemidir. Cenâbı Hak, muhabbetiyle yarattığı ve kendisine halife seçtiği insanın, dünyâsını yaşarken kendisini Hakk’a yaklaştırmaya engel teşkil eden nefsin perdelerini yırtıp, onlardan kurtulmasını ve kendisine dönmesini ister ve bekler. Bizi Rabb’imize yaklaşmaya engel olan ve hakikatte bizim için yaratılmış olan leziz nimetlerin listesindekileri kullanım kılavuzuna göre uygulamaz isek pek tabi Hakk’a yaklaşamayız. Dolayısıyla bize dünya hayâtı için açılan tertemiz, bomboş sayfaya, bizi Hakk’a yaklaştırıcı ameller yazdırmak önem arz eder. Bunun için bizi Rabb’imizden uzaklaştırıcı arzu ve heveslerimizin önüne setler çekmemiz gerekir. Bu bir gayrettir, cehttir, cihaddır.
Bu dünya hayâtı, insanın imtihanını kazanma ya da kaybetmesi adına sorumluluklarını nasıl kullanmasıyla alâkalıdır. İnsan fıtratı gereği olan ihtiyaçlarını karşılarken, peygamberi ölçüleri kendisine rehber edinmelidir. Aksi takdirde, dünya hayâtı insan için felâket sebebi olabilir. Hakikat ehli dünyâya gereğinden fazla değer vermez. Dünyâda madde âlemini yaşarken, Yüce ve Aziz olan Hak Teâlâ’ya kavuşma hakikatini kaçırmamak kişiye yaraşandır. Hakiki insan, nefsin tüm perdelerini yırtıp, Hz. Allah’tan gayrı şeylerden kurtulur. Böylesi kullar, gerçek hür olmanın tadına varırlar. O zaman insan dikey âleme doğru latif bir yükselişe geçer.
Neyin anlattıklarını her insan kendi kapasitesine ve anlayışına göre idrak eder. Hak dostları kendileri gibi asıl dertten anlayan insanlarla birlikte olmak isterler. Aşk pazarında mânevî alışveriş yapmak bambaşka bir histir. Hisselenmek duâsıyla…
Evet, efendim bu haftalık da bu kadar olsun. Haftaya diğer beyitte görüşmek üzere. Hayırlı Cumâlar.