Şu gerçek bilinsin ki, her şey tedbirle halledilemez. ‘TAMAM’ ile her iş tamam olmuyor. Yâni ‘tamam’ın açınımında ne vardı; temizlik, maske, mesâfe. Bunlar sâdece koruyucu tedbirlerdir. Mâlum olduğu üzere insanlar can bedenini diri tutmak için çeşitli çârelere başvuruyorlar hatta bunları uygulamayanlara cezâî yaptırımlar getiriliyor. Peki, bunca senedir ruhları, yürekleri hasta olanlar için neden tedbirler alınıp, insanlar Hakk’a ve O’nun kâidelerine yaklaştırılmadı? Dünyâ üzerinde mevcut olan ne kadar haksızlıklar, hak-hukuk tanımamazlıklar, zulümler, işkenceler hep bu hasta ruhlu insanlar tarafından yapılmıyor muydu? Bedenleri hasta olan insanların tedâvisi için alınan tedbirler, aslen mânen ârızalı hasta ruhlu insanlar için de alınmalı. Sâdece elleri yıkayarak, maske takarak, mesâfeye uyarak bu illetten kurtulamayız.
Dünya insanlık târihinde Hz. Âdem (a.s)’dan bu yana, daha böyle bir belâ insanların başına gelmiş değil. Tabi daha beterleri de olabilir, esirgeyen ve bağışlayan Rabb’imiz sakındırsın, muhafaza buyursun. Ancak eskiden insanların azması sonucunda belâlar sâdece o azan kavmin başına gelir yalnızca o kavim helak olurdu. Meselâ; Ad kavmi, Semud kavmi, Hud kavmi gibi. Ama şimdi topyekûn bütün insanlığın başına geliyor böylesi bir musibet. Burayı düşünmek gerek!
Bu sıkıntılı meseleye bir de şu boyuttan bakmak isteriz, Cenâbı Hakk on sekiz bin âlem yaratmıştır. Allah Teâlâ’nın yarattığı binlerce âlemden sâdece bir âlem olan dünya âleminde, emir ve yasaklarının çiğnenmesi durumunda, Kînâtın Mutlak Sâhibi azamet ve celâlinin tecellisini göstermek amacıyla insanlara ‘Kabz’ hâli yaşatır. Kabz; ‘sıkan, bunaltan, daraltan’, demektir. Geçmişte ve şimdi yaşananlar ‘Kabz’ hâlinin zuhur etmesidir ve bu hal insanlık için uyarıdır. Kul bu durumda acziyetini anlayarak tevbe ve istiğfâra dönerek, duâya yönelmelidir. Cenâbı Hak Kur’ânı Kerîm’inde buyuruyor ki: “Kim bir kötülük yapar yâhut nefsine zulmeder de sonra Allah'tan mağfiret dilerse, Allâh'ı çok yarlığayıcı ve esirgeyici bulacaktır.” (Nisa, 110)
Bugün insanlık bu virüs illetinden kurtulmak için bir şey yapamamanın acziyeti içerisindedir. Kendiliğinden bir hücre dahi üretemeyen, bir sinek kanadı yaratamayan ama aklına ve kurduğu teknolojiye güvenen insanlık, dünyâyı alt üst eden küçücük bir virüsü yok edememenin ezikliği içerisindedir. Artık anlaşılsın ki her şey ama her şey, O Kâinâtın Mutlak Sâhibi Allâhu Âzûmüşşân’ın kudretindedir. İşte şimdi pişmanlık vaktidir. Tamam, tedbirleri alalım ama artık günah deryâsından kurtulmak, ahlaksızlık bataklığından çıkmak için hatâlarımızı idrak ederek Rabb’imizin kapısına gitme vakti gelmiştir.
Her şey zıddı ile bilinir. ‘Kabz’ ve ‘Bast’ halleri bu minval üzeredir. Mevlâ-ı Müteâl’in kapısını tevbe ve istiğfarla, pişmanlıkla çalarsanız yüce Yaratıcı’da size ‘Bast’, açan, ferahlatan, genişleten hâli, neden lütfetmesin? Biz duâyla, ısrarla, af isteyerek bu sıkıntılı hâlin kalkmasını talep edelim. ‘Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler.’ Kişi işlediklerinden dolayı ‘Kabz’ hâlindeyken samimi pişmanlıklar vesilesiyle mânen, ‘Bast’ hâline yükselebilir. Bu halde şükür esastır. İnsan sürekli ‘Kabz’ veya ‘Bast’ hâlinde kalmaz. Hayat değişkendir. İnsanlarda devam eden ‘Kabz ‘ hâli kişiye ümit kaybettirir, umutsuzluğa düşürebilir. Bu halde rûhen sıkıntılara girmek, intiharlara yeltenmek yerine istiğfâra yönelmek en doğru davranış biçimidir. Ancak her şey Cenâbı Hakk’ın dilemesiyledir. Kul vesiledir. ‘Kabz’ı, ‘Bast’a çeviren Cenâbı Hakk’tır. O (c.c) bizi çeşitli durumlarla imtihan eder.
Bu husus, Ku’ân-ı Hakîm’de şöylece belirtilir: “Biz sizi korku, açlık, mal, can ve ürünlerden eksiltmek sûretiyle kesinlikle sınarız. Sabredenleri müjdele. Onlar başlarına bir felâket geldiğinde; ‘Biz yalnız Allâh’a âidiz ve O’na döneceğiz’ derler. Rablerinin bağışlaması ve rahmeti onlaradır. Doğru yola ulaştırılanlar da onlardır.” (Bakara 155-156-157)
‘Bast’ hâli Allah Teâlâ’nın rahmetinin sunulmasıdır. Kuşeyri risâlesinde; ‘Bâzan ‘Bast’ hâli âniden gelir, sâhibine tesâdüf eder. Bunun sebebi bilinmez. Gelen ‘Bast’, sâhibini silkeler ve hafifletir. Bu durumda edebe riâyet edip, sükûneti muhafaza etmeli.’ Buyurur. Kişi ‘Bast’ hâlindeyken huzurludur, neşelidir, hâlinden şikâyet etmez. Bu haldeyken hep şükredilmelidir. İmâmı Rabbânî Hz. der ki; ‘Kabz’ ve ‘Bast’ insanı uçuran iki kanat gibidir. ‘Kabz’ (sıkıntı) olunca üzülmeyiniz. ‘Bast’ hâli gelince sevinmeyiniz.’ Her iki durumda da insan kendini kontrol etmesini bilmelidir.
Son olarak yaşananlara cevap niteliğinde şu vurucu âyetle yazımızı bitirelim: “De ki: Ne dersiniz; size Allâh'ın azâbı gelse veya o kıyâmet gelip çatıverse siz, Allah'tan başkasına mı yalvarırsınız? Doğru sözlü iseniz (söyleyin bakalım)! Bilakis yalnız Allâh'a yalvarırsınız. O da (kaldırılması için) kendisine yalvardığınız belâyı dilerse kaldırır ve siz ortak koştuğunuz şeyleri unutursunuz.” (En’am, 40-41)
Her şey Allah ve Azze Celle’dendir. En doğrusunun ancak O bilir. Rabb’im bizleri görünür-görünmez belâ ve musibetlerden, tabi âfet, zelzele, deprem ve corona virüsünün sıkıntılarından halas eylesin inşaALLAH. Cumâ’ül hayr.