Üzüntü, yas ve acı dolu hissiyatları yaşadığımız şu günlerden daha güzel ve berrak günlere ulaşabilmek ümidiyle merhaba sevgili okurlar!
Tüm gündemimiz maalesef tarihimiz boyunca gördüğümüz en büyük felaket. Başımız sağ olsun!
Herkesin gözü, kulağı ve yüreği bölgeden gelen haberlere kilitlenmiş durumda. Böyle bir süreçte insan, ne yazmaya ne de okumaya heves bulamıyor. Kelimeler duygularımızı yansıtmakta yetersiz kalıyor. Hal böyleyken yine de, Türkistan Notları köşesine bu süreçte yaşadıklarımı taşımayı tarihi bir vazife görüyorum.
Depremin yaşandığı sabahtan başlamak üzere hepimiz büyük bir şok yaşadık. Herkes ne olduğunu anlamaya çalışırken tüm dünya basını bölgeye odaklandı. Pek tabii ki Türk Dünyasında da aynı ilgi vardı. Haberlerden takip ettiğiniz gibi bir gün geçti geçmedi; Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan’dan arama kurtarma ve yardım ekipleri Türkiye’ye doğru yola çıktı. Ayrıca hızlı bir reaksiyonla hemen yardım kampanyaları düzenlendi.
Üniversitemizde depremden birinci derecede etkilenen öğrenciler ve aileleri vardı. Dolayısıyla hassas ve duygusal bir süreç başladı. İnsan psikolojisi, ister istemez; evimizden, mahallemizden, ailemizden, akrabalarımızdan, arkadaşlarımızdan, yurdumuzdan binlerce kilometre uzakta olmanın vermiş olduğu kaygı ve çaresizlik içindeydik. Öyle bir felaket yaşadık ve yaşıyoruz ki hemen herkes etkilendi. Hemen ilk günlerde üniversitemiz personelleri dilekçeler vererek bir günlük maaşlarını yardım için bağışlama kampanyası başlattı. Kazakistan’da Farabi Üniversitesi gibi üniversiteler de bu kampanyalara katıldılar. Türkistan Eyalet Valiliği depremin ilk günlerinde üniversitemize ziyarete geldi. Valilik öncülüğünde yardım kampanyası başlatıldığını duyurdu. Aksakallar heyeti başta olmak üzere pek çok kurum, kuruluş ve sivil yapılar bu yardım kampanyasına destek oldu. Tüm Kazakistan genelinde olağanüstü bir yardım kampanyası çalışmaları başladı. Aynı gayreti Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Azerbaycan da sergiledi. Herkesin gözü kulağı Türkiye’deydi. Elçilik ve konsolosluklara taziye ziyaretleri yapıldı. Yardımların toplanma merkezleri oldu diplomatik misyonlar. Çok duygusal ve ibretlik bağışlar vardı. Örnek olması temennisiyle duyurusu yapılanlardan başka, duyamadığımız ve göremediğimiz nice bağışlar olduğundan hiç şüphem yok.
Maddi yardımlar bir yandan devam ederken Ahmet Yesevi Üniversitesi öğrencilerimiz öncülüğünde üniversitemiz bünyesinde ayni yardım kampanyası başladı. Her biri birbirinden fedakar ve koca yürekli arkadaşlarım büyük bir gayretle acil ihtiyaç malzemeleri toplamaya başladılar. Türk Dünyasının her bir köşesinden gelen öğrenciler, akademik ve idari personeller de sürece dahil oldular. Arkadaşlarımız, toplanan malzemelerin Türkiye’ye ulaştırılabilmesi için Türkistan Havalimanı ile irtibata geçtiğindeyse aslında, başta Türkistan şehri, kasabaları, köyleri olmak üzere tüm civar şehirlerden havalimanına tırlarca ihtiyaç malzemeleri geldiğini öğrenmiş olduk. O kadar çok malzeme gelmişti ve geliyordu ki bunların sevkiyatı için tasnif edilmesi lazımdı. Hemen öğrenci topluluğu olarak sürece dahil olduk ve havalimanında hummalı bir çalışmaya başladık.
Yardım toplandığını duyan malzeme gönderiyor, bunların gönderilebilmesi için uğraştığımızı duyan çalışmaya yardım etmeye geliyordu. O kadar duygusal bir ortam oluştu ki, öğrenciler hiçbir menfaat gözetmeksizin çok büyük bir gayretle emek gösterdiler. Çalışmaya katılan herkes, tanımadığı ve görmediği insanlar için toplanan malzemeleri güzelce ayrıştırıp, paketleyip, tartıp tasnif ettiler. Çalışan öğrenciler arasında ailesi deprem bölgesinde olan ve kaygıyla onlardan güzel haberler bekleyenler de vardı, ta dünyanın öbür ucundan gelmiş öğrenciler de vardı. Ortak gayemiz Allah rızası için bu iyiliği yapmaktı. Çalışmaların üçüncü gününde basın mensuplarının da gelmesiyle yaptığımız iş daha geniş kitlelere duyurulmuş oldu. Bu sırada orada üniversitemiz öğrencileri dışında Türkistan şehrinin muhtelif okul ve üniversitelerinde okuyan gönüllü gençler de vardı. Yorulmaksızın çuval taşıdılar. Orada çalışırken haberimizi yapmaya geldiklerinde de ifade etmeye çalıştığım bir şey vardı. Her ne kadar acı bir olay için bir araya gelmiş olsak da; birlikte, dostluk ve kardeşlik içerisinde işler yapabileceğimizi göstermiş olmanın mutluluğunu yaşadık. Ölgey’den Aydın’a, Aktöbe’den Kabil’e, Taşkent’ten Konya’ya kadar Ulu Türkistan’ın dört bir tarafından gelmiş gençlerin alın teri döktüğü bir ortamdan bahsediyorum. Bu çalışmaları yaparken bizlere destek olan kıymetli hocalarımıza ve havalimanı personellerine de ayrıca teşekkür etmek istiyorum. Hiçbirini unutmayacağım. Fedakarlığın, mütevaziliğin, disiplinin, özverinin ve işbirliğinin en üst seviyelerde yaşandığı bir organizasyondu. Her şerde bir hayır vardır inancı bu acı dolu günümüzde tecelli etti. Milletleri millet yapan ortak değerlerden birini yaşadık. Bir takım farklılıklarımız olsa da büyük bir millet olduğumuzu görmüş olduk. 35 tondan fazla malzeme sevkiyata hazır hale getirildi. Kimisi direkt Türkistan’dan kimisi de Almatı üzerinden Türkiye’ye ulaştı ve hala ulaşmaya devam ediyor. İnşallah depremde mağdur olan vatandaşlarımızın yarasına biraz da olsa merhem olabilir.
Bu yazının başlığı ne olmalı diye düşündüm durdum. Ve bu anlattıklarımın sonucunda en isabetli ifadenin ‘vefa’ kavramı olabileceğine kanaat getirdim. Yüzyıllardır dünyanın neresinde olursa olsun kimin gözünden bir damla yaş aksa; biz ülkece, milletçe oradaydık, mazlumun, mağdurun yanındaydık. Bundan başka, yıllarca ana yurttan ata yurda vefa gösterdik. Şimdi yaş bizim gözümüzden aktı. Ve gördük ki yalnız değiliz, büyük bir aileyiz. Bizi sevenler, merak edenler, endişe edenler, el uzatanlar var. Bu kez vefayı ata topraklarımızdan gördük. Evet, ...vefalı Türk geldi yine...
Hoş ve esen kalınız...