Vazife İdrak ve Aşkında Olanlar

Ahmet Güldağ

Anlatımıma “Yazarlar her oluşumu irdelerken, sadece olumsuzlukların yanında olumlu ve sevindirici olanları da okuyucuya bildirmemizde fayda vardır” anlayışı içinde olarak başlamak isterim.

Yalnız bu durumda bazılarının illâ muhaliflik ve at gözlüğü ile bakanlar olmak yanında…

Kendi veya ağyarına menfaat içlenebilmek için tabiri caizse “Yalakalık” yapanlarda eksik olmuyor.

Bu şekilde yazarlık yapanlar konumun dışında. Aşağıda yazacağım güzel oluşumları bu kanaat içinde yorumlamamanızı bilhassa dikkatinize sunarım.

Seksene merdiven dayamış bendenizin Yüce Yaradan’a şükür hiçbir hırs ve emel ve beklenti içinde bulunmama gerek olmadığını da belirtmek isterim.

***

Bu konuda altı yıl evvel ki müşahedelerimi “Bürokratların çeşitli hizmet anlayışları!” başlıklı yazımda anlatmıştım. Basit bile olsa anlayış içinde olan ve olamayanları. 

O günkü müşahedemden de ileri olanlar oldu bu günler de.

Önce o zaman ne demiştim okuyalım.

***

“Yılların birikimi vardır bizim kuşaklarda..

Pek çok ve çeşitli devlet dairelerinde, hastanelerde, belediyelerde karşılaştığımız “Bürokrat”ların tavır ve hizmetleri olarak!. Bilhassa tek partili devirde;

Hastanede ki, hastabakıcısı, hemşiresinden, memurundan doktoruna kadar..

Belediyelerde ki, odacısından, zabıta memurundan üst kademelere kadar...

Vergi, nüfus vb. gibi dairelerde de ayniyle olası!..

PTT idaresinde ki gişe memurları, trenlerde ki kondüktörler bile...

Karşısındaki hizmet göreceği vatandaşa...

Çoğu tepeden bakarcasına ciddiyet içinde, mümkünse zorluk çıkarma, yeri gelince azarlama bile yaparlar...

***

Meşhur tekerleme haline gelen “Bu gün git, yarın gel” düsturuna sahip çıkanlar çoğunlukta olurdu...

Bendenizin gördüğü tahsildarlar hariç!..

Belediye veya maliye tahsildarları, tabiri mazur görün, nedense boynu bükük denircesine karşısındaki vatandaştan vergi borcunu isterdi.

Vatandaş diğerlerine çıkışamasa da bunlara sertçe, “Para yok. Birkaç ay sonra gel” der, Tahsildar memuru da elinde çantasıyla uzaklaşıp, altı ay sonra bir daha gelirdi. Tabii tahsilat yapabilirse!..

Çok partili devir başlayınca, vatandaşın biraz gözü açılması ile evvele göre bu tavırlar azalır gibi görünse de, yine çoğunlukta izlenirdi.

Yazımın içinde, belki sizlerce basit görülebilen ama düşününce hiç de olmayan. MEDAŞ’ta ki memurların düşüncesine karşı problemleri müdüre hanımın bizzat yerinden bile kalkıp giderek halletmesi, Serik PTT memurunun yanlış abone numarasını kalabalık sıra bekleyenler bile varken uğraşıp doğrulaması, bir Polisimizin bulduğu bankamatik kartı üzerinde olumlu gayretini ve muhataplarını azarlar gibi konuşan polis memuruna Komiserinin “… bey herkesi fırçalayıp durma kardeşim” diyerek ilgilenmesini anlatmıştım.

***

Bu günlerde daha bir şevk verici olarak kabullendiğim yine basit gibi görünen ama yıllardır göremediğim vazife anlaşımları oldu.

Geçenlerde Konya depreminde hasar görenler müracaat etsinler denildi. Denildi ama nereye?

Belediyeye sordum bayındırlığa havale etti. Bayındırlıktaki ilgili Müdür Yardımcısı Sayın O. Kocaoğlu ilgilenerek yapacaklarımı sıralayıp valilik kriz masasına faks numarasını da vererek müracaatımı önerdi. Adresimi telefon numaramı da alıp ayrıca ilgileneceğini belirtti. (Hiçte uğraşmayıp “Valilik kriz masasına müracaat edin” de diyebilirdi)

Vilayet’e müracaatım da Vali Yrd. Sayın Erdoğan Ülker’in odasını gösterdiler.

Güler yüzle “Buyurun” sözüne. “Depremdeki hasar tespiti için faks göndermiştim gelen giden olmadı” cevabıma hemen…

“Oturun” deyip masasından beyaz kâğıt çıkarıp kalem de vererek “Dilekçenizi yeniden yazıverin” dedi. Yazınca da hizmetliyi çağırıp kayda gönderip kayıt numarasını da getirtti.

Şimdi hayret etmez misiniz? Bir Vali yardımcısı vatandaşa bu kadar ilgi ve kolaylık göstermesine.

Alışık olmadığımız için hayretler içinde nereden nereye diye derin derin düşündüm. Pekâlâ, sert bir tavırla, rahatsız edilmesini ima edercesine “Bir dilekçe ile gelin ve kaleme verin” diyebilirdi ki evvelce öyleydi. Ve dilekçe yazmasını bilmeyenler binanın dışında ki Arzuhalcilere gidip ücret ödeyerek yazdırırdı.

Yine başka bir müdürün ilgisi.

Bendenizin doğum tarihi yanlışlığı mahkemece düzeltilmişti ama sadece yıl olduğu için kütük kaydına, gün ve ay yazılmadığı için her gidişimde uğraş verir bir iki gün sonra neticelendirebilirdim.

Kafakoçanımı yenilemek istedim. Önce problemi peşin çözebilmek için doğrudan Karatay Nüfus Müdürü Sayın Bayan Kezban Aras’a durumu anlatım

İçeriye göndermesini beklerken “Otur amca” deyip telefonla konuştu ve beş dakika civarında hizmetlinin getirdiği aile künyemin tamamı yazılı çizelgeyi bendenize veriverdi.

Hem de gün ay yazılı olarak! Hayret ve şaşkınlık içinde kaldım. Günlerce oradan oraya gittiğim gözümün önüne geldi. Teşekkürlerimi sıralarken hanımefendi sadece “vazifemiz” deyiverdi.

Buda başka basit gibi ama aslında günlerce ve hayli yer hatta Ankara’yı bile boylama işi vardı içinde.

Telefon borcunun ödenmesi için bankaya bildirimimde. “Sizin başka bir yere talimatınız olduğundan olmuyor. Neresi bilmiyoruz” dediler.

Düşündüm acaba posta çeki hesabına vermiştim diye ama orada ne param var ne de on beş yıldır kullanmadığım için silinmiştir diye unuttum gittim. Ne kaydı nede numarası mevcuttu bendenizde

Soruşturduğumda ancak Ankara’ya giderek bulabilirsiniz cevabı alınca birde PTT Baş Müdürüne başvurayım deyip girdim odasına

Konya PTT Başmüdürü Sayın Hakkı Altuntaş güler yüzle “Buyurun” sorusuna dileğimi söyledim.

“Benim yapacağım bir şey yok arkadaşların dediğini yapacaksınız” yani neye bana geliyorsunuz diye azarlama da beklerken, kâğıt kalem verip dilekçe yazdırdı ve vazifeliyi çağırarak bunun gereğini yapın dedi. Bana da bir saat sonra gelerek hatta telefon ederek öğrenebilirsiniz deyiverdi.

Siz olsanız bu ilgiye değişim diyemez ve kıvanç duymaz mısınız? Nitekim telefonla öğrenip gereğini yaparak işimi hallettim.

Sayın Altuntaş’ın sadece bu ilgisi değil. Konya’da Asırlık binayı restore ettirme ve çok yerlere bina yaptırma veya kiralama suretiyle PTT şubelerini köylere kadar uzanmasına ait hizmetlerindeki başarıyı müşahede etmekte idim ama bir türlü konuya eğilememiştim. Bu vesile ile onu da belirtmek isterim.

Böyle başarılı müdürlerimizden birde Karayolları 3. Bölge Müdürü Sayın Haşmet Oğuzalp vardı!

Tayin olduğu 2003 yılından itibaren daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi nükseden Konya-Antalya, Konya-Ankara ve Konya-Afyon ve diğer yolların bir an evvel tamamlanması çabasında verilen ödenekle kifayet etmeyip…

İlave ödenek alabilmek için Genel Müdürlük eşiğini aşındıran, müteahhitlere bitirin şurayı nasıl olsa gelecek yıl ödeneğinden alacaksınız teklifleri ile ileri hamleler yaparak beş yılda açılamayan yarmayı üç ayda açmasına rağmen…

Sendika, belediye başkanları ve siyasilerin ki milletvekilleri de dâhil, isteklerini yerine getiremeyince yerinden oynatılıvermişti.

Geçen iki yıl içinde, kalan yediyüz metresi düz yerin bir metresi bile yapılamazken…

Dava neticesi tekrar gelen Sayın Oğuzalp Konya-Antalya, yolunun kalan yerini üç ayda, diğer Konya-Ankara ve Hadim-Adiller yollarını da bir yıl içinde tamamlanmasını sağlamıştı.

Konya Ereğli ve Konya 2. Çevre yolunu ele alarak başlatan müdür ne yazık ki kimlerin keçisini ürkütmüşse önce Antalya’ya sonra Kayseri’ye tayini ardı ardına gelmişti. Şimdi nerelerde bilmiyorum. Çalışanlar neden yerlerinden oynatılır? Anlaşılır gibi değil.

Bu günlük bu kadar ilerde böyle müşahedelerim olursa sunarım inşallah.

***

Sağlık ve esenlik içinde yaşam dileğimle… 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.