“İcatlar ihtiyaçtan doğar!” derler.
Hem insani hem teknolojik icatların bir çığır da gerçekten yokluk zamanında olmuştur.
Tekerleğin icadından tutun da ateşin keşfine kadar.
Ya da koskoca hanedanlığı Fetret döneminden çıkaran II. Murad han.
Hatta Peygamberlerin, büyük liderlerin ortaya çıktıkları coğrafyalar ve zaman dilimleri
Sadece burası değil, yakın tarihimize bakın, aynı durumu görebileceksiniz.
28 Şubat döneminde yetişmiş onlarca insan şu anda bürokraside veya ticarette çok önemli yerdeler.
Sadece Konya’da bulunan ikinci 500’deki firmalardan kaç tanesi bu listeye dahil olur benim bildiğim.
Ya da Türkiye’nin dört bir yanındaki kadrolara bakın, hepsi bu zorluk içerisinde kendini yetiştirmiş ve açmış goncalar aslında.
Buraya kadar her şey normal, her şey güzel.
Asıl sıkıntı bundan sonra başlıyor.
Zira biz pekala yokluğun imtihanını verebilen bir milletiz. Çanakkale, Kurtuluş Savaşı, boykot süreçleri, 28 Şubat, 15 Temmuz vs..
Hepsinde bir şekilde yeniden ayağa kalkmayı başarabilmişiz. Ve çok daha güçlü hale gelmişiz.
Ancak son 20 yıla baktığımız zaman durum çok daha farklı. Varlığın imtihanını acaba verebildik mi, verebiliyor muyuz? Benim cevabım çok net şekilde, HAYIR!..
Bir kere her şeyden önce eski reaksiyonlarımızı, hassasiyetlerimizi kaybetmiş durumdayız.
Tüketim toplumuyuz, tüketici bir toplumuz. Bu biraz da göçebe karakterimizi halen taşıyor olmamızdan mütevellit olabilir. Eyvallah.
Ama arkadaş, sahip olduğumuz her olgu, kavram, hassasiyet de bu kadar çabuk tüketilmez ki!
Bütün kavramlarımızın içini boşaltmış vaziyetteyiz. Duygusal olarak kendimizi tatmin ettikten sonra göstermiş olduğumuz reaksiyonu aksiyona çeviremiyor ve dolayısıyla kurmuş olduğumuz baskıdan güzel bir netice çıkaramıyoruz. Ve ne oluyor, yapboz bir sistem içerisinde günü kurtarmaya çalışıyoruz.
Mesela bir deprem yaşadık. Deprem sürecinde bütün ülke olarak kenetlendik. Ve topyekün hem maddi hem manevi enkazı kaldırmaya gayret ettik, çabaladık. Ama o süreçte dahi bu birlikteliğe destek olmayan firmalar oldu. Ve bir boykot çağrısı başladı. Kaç gün sürdü? 10, bilemedin 15..
Sosyal medyada konunun öznesi olan firma yetkilisinin yazışmaları karşıma geldi yakın zamanda.
Ümmetin turnusol kağıdı Mescidi Aksa noktasında da aynı karaktersizliği gösterdi bu firma. Aleni şekilde destek olduğunu açıkladı ve tüm tepkileri kabul etti.
Türkiye’deki dertli insanların bu firmayı boykot edeceği konuşulunca, söz konusu yazışmalar çıktı ve canımı yakan şu cümleyi okudum; “Merak etme, Türkiye’deki insanlar çabuk unutur. Yüzde 20-25 cirolar düşmüş olabilir ama birkaç haftaya yine eskisi gibi oluruz!”
Olmasın, olmamalı.
Her şeyden önce bu tavrı takınan insanların başında olduğu bu firmalara kendimiz için boykot uygulamalıyız.
Sonra orada ümmetin izzetini ve şerefini müdafaa eden insanlar için.
Emin olun çok basit yapacağımız işler; aldığımız her ürünün kurşuna dönüştüğünü bildiğimiz firmalardan alışverişi keseceğiz. Bu kadar..
En nihayetinde koca bir kapitalist köy olan bu dünyada her bir ürün için onlarca alternatif var.
Belki de yeni bir muştuya açılacak yol buradan geçmekte, nereden bilebiliriz ki.
Kazandığımız onlarca şeyin yanısıra kaybettiklerimizden olan ümmet olma şuurunu yeniden yakalayabilmemiz için bir daha ele geçiremeyeceğimiz bir fırsat belki de.
Gelin, yine içini boşalttığımız bir kavram olan “ÜMMET” kavramını yeniden kazanabilmek için var gücümüzle çalışalım.
Varlığın imtihanını kaybedenler olarak bu ve benzeri konformist firmalara gerekenin yapılması için önümüze çıkan bu fırsatı değerlendirelim.
Bari bu sefer bu imtihanı kaybetmeyelim…