İnsanın iki yönü var: gerçek ve duygusal. İnsanoğlu için huzur, mutluluk amaçsa; bunların kaynağı bu iki yönünü (gerçek ve duygu) dengede tutabilme becerisidir diyebilirim. Sağlıklı birey bu konularda aşırıya kaçmadan kendi organizasyonunu yapabilir.
İnsanlar bir ideal uğruna, zincirin halkalarını veya saatin parçalarını oluşturacak şekilde psiko-sosyal olarak bir rol üstlenirlerse var olur; her türlü güçlü sorunun üstesinden gelebilirler. İnsanı kötümser yapan duyguların yanı sıra; yaratılışımızdan gelen merhametli olma, sevebilme ve vicdanlı hareket edebilme gibi duygularımız bize insanlığımızı hatırlatan değerler bütünüdür. Toplumumuzda, genel olarak insanlar yaşamına duygularıyla, bazı insanlar aklıyla yön veriyor. Biz bir kısım insanı öze alalım. İradeyi akıl ve duygunun önüne alıp; sadece sonsuz akıldan beslenerek her ikisini harmanlayabilen, “var olmak” çabası güden insanı. Merhamet, vicdan ve gerçek sevgi sadece akıl ve duygu ile sağlanabilseydi dünya sulh olurdu! Her şeyde dengenin şart olması gerektiği gibi, duygularla akıl birbirini dengelemeli. Ölçü kaçtığında karmakarışık duygular yada akla mantığa sığmayan işler yaşar insanoğlu. Dengede tutabilmek hayatı. “Sonlu bir dünya ”da sonsuz âlem için adım atmalı. Demek isterim ki; insanlar ölümlüdür ama insanlık ölmemeli… İnsanlık var kalmalı, var olmalı…
Maddi olan her şey gibi yok olmak mı? Yokluğun içinde “var kalmak” mı? İnsanların akıl, ve duyguları ile gidişatlarına hem sosyal hem psikolojik yön verebilir. Ne var ki idare eden güçlü bir irade olmalı. İrade kişiyi fiile yönlendirmekte, fiil de iradeye bağlı olması bakımından gerçekleşme imkânı bulmaktadır. Burada insanın seçme gücü/ ihtiyar burada oluşmakta. İrade, sadece psikolojik bir fonksiyon yahut meleke olmayıp aynı zamanda bilinçli bir seçme gücüdür. Bundan dolayı kişi davranışlarının sonuçlarından sorumlu hale getiren ahlâkî bir ilke ile muhataptır. Böylece insanlar hayatının ileri ki safhalarında bir yerde duygularına yenik düşmemeli. Hatalar, suçlar, başarısızlık, pişmanlık ve zaaflar, tamamen duygusal davranma diyebiliriz. Akıl ise, duyguların üzerinde bir mekanizmadır; kullanılırken de, duygular çok önemsenir ve mantık süzgecinden geçer diyebiliriz. Salt akıl ve duygu sezgilerden bağımsız “ruh yoksunu” bir hareket tutarsız sonuçlar doğurabilir. Determin veya melankoli yaşamlar uç yaşamlardır. Hayat her şeyi yasalarla sınırlandırmakla buna karşın takıntılara, karasevdaca düşüncelerle bel bağlamakla var olamazsın: Hayatın terazisini ağdırırsın. Çünkü hayatın kendisi siyah beyaz değil; dört mevsimin yaşandığı, ancak ve ancak bütün boyaların karıştığı günleri kapsar. Flu yaşamlar bocalama yaşamlarıdır, değişim yaşantılarıdır. Sevinç, mutluluk ve hüznü içinde barındıran dünyadır. Bu dünyayı ezeli âlemden getirdiğin ruh ile şekillendirmez isen var olamazsın. Var olmaz isen Kendin olamaz, yönetemezsin; kendi başına buyruk oluverirsin, yönetilen itilen oluverirsin.
Şu fani olan dünyada yaşıyoruz. İnsandan insanlığa giden bir yol olmalı bu anlam dünyasında. Doğunca gelişmeye başlayan, geliştikçe yaşamı tanıyan, yaşlandıkça tecrübe ve olgunluk kazanan insan için yaşamda var olmak önemli bir gösterge. “İnsanlık” öğrenilmez, var olma çabasıyla öğrenilebilir. Bunu yaşamın sonlu olması, insanlarında bu dünyada fani olduklarının bilincinde olması sağlayacaktır. Mevlânâ: “Hamdım, piştim, yandım!” diye hulâsa ettiği ömrünün özetidir. Üç kelimeye sığdırdığı var olmak çabasının özü adeta. Onu bu şekilden şekle sokan, içten ve dıştan yakan yanıcı bir unsur, buna müsait bir irade, bir itaattir. İmamı Rabbanî Hazretlerinin muazzam kıstasına göre: “Hiçbir şey O"na muttasıl (bitişik) değil ve hiçbir şey ondan munfasıl (kopuk) değil!.. “ anlayışı ile kendi var olma dünyasının zübdesidir/sadeleşmişidir. İnsanın yeri O’ndan bağımsız değil; sadece O’na bağımlıdır. Bu irade onu “Lâ mevcude illallah”ın sırrına erdirir. Yok ki O’ndan başkası, ancak O var.. Gerçek Varlığa el uzatırsan var olursun!
Madem biraz felsefi oldu sözü kesip, “var oluş ”un âdeta adımlarını çizen üstadın şiirine kulak verelim:
O'NUN SANATI
(Yok) bir (var)dır;
Geçit vermez;
Dar mı, dardır!
(Yok) bir (yok)tur;
Akıl ermez,
Ne de çoktur!
(Var) bir (yok) tur;
Yusyuvarlak,
Dönen oktur.
(Var) bir (var) dır.
O’na varmak…
Bu kadardır!
Necip Fazıl KISAKÜREK
İnsanoğlu tek başına sahipsizdir, yalnızdır. Yaşamı şekillendiren, anlamlı kılan olayların başında davranışlarımız geliyor. Tek başına, yapayalın kalan insanın hayatı anlamlandırma varlığına anlam katma çabası mümkün mü? Yerkürede insanı yozlaştıran, insanlıktan çıkaran olaylara bakınız, hep değer yoksunu “yok olmuş” benlik kavgası tezahürü değil mi? Şiddetin, terörün ve savaşın hakim olduğu bir ortamda insanlık kaybediyor. Çünkü insanlar mutsuz ve huzursuz. Mutluluğu başkalarının bizatihi kendini ve iyiliğini yok etmekte değil; iyilikleri var etme/olma, yaşatma düsturuyla hareket etmekle olur… En nihai yaşadığımız ortam güzellikleri yansıtmalı diyorsak, “var olma” çabamız, güzel olsun.