Neler yaparız bu hafta içinde? Önce bu işlemin değerini, ecdadımızın ulviyet içinde yaptıklarını, onları nasıl yaşattığımızı(!), Vakıf’ın faydalarını anlatmak için düzenlenen konferanslar da yüksek makamların verdiği bilgileri alkışlar arasında dinleriz.
Sonra ecdadımızın bu yönde yaptığı eserleri görmek ve izlemek için ziyaret de edebiliriz.
Pek güzel iyide acaba bu Vakıf etme işlemini yapabilen yapmak isteyen biri veya birilerinin bu işlemine ait kurdele da kesebilmekte miyiz?
Var ise ne mutlu bir haftamız demekten kendimizi alıkoyamayız.
***
Vakıf ve vakfetme nedir? Gençlerimiz asıl derin olan ulvi manasını tam bilmekteler mi? Sadece meraklılar lügatleri açarak mı öğrenmekteler acaba?
Çünkü yakın yıllarda mantar gibi biten adına “… Vakfı” ilave ederek asıl amacın bir zümreye daimî gelir sağlama ve bu arada devletin imkânlarından, halktan hatta kendi idare mensubu personelinden mecburi alınan gelirlerle…
Sözde sosyal yardımlar yapmaya çalışan(!) vakıfları mı bilmekteler?
Böyle olunca, karşılaştıkları işlemlerde ki izlenimleri ile. Vakıf’a karşı bir dudak bükme, hatta dıştan yapamıyorsa içinden razı olmadığı için iyi karşılamama içinde mi olmuşlardır ki!.
Öyle olmuş ki. Bu çeşit vakıfların türemesine her yoldan (!) hatta “göz yumuldu” diyebileceğimiz işlemleri yanında, kolaylık getiren geçmiş hükümetlerin silinmesine sebebiyet vermişler.
Bunları durdurmak hatta işlemine son vermek değil de. Sadece vatandaşı zorlama ve sözde devlet mülkiyeti ve diğer işlemlerinden fayda sağlayamamasını temin (!) için…
22.01.2004 gün ve 5072 sayılı “Dernek ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine Dair Kanun” kabul edilip tatbikata(!) konulmuş olmakta.
Bu açıklamayı daha ilerde irdelemeye bırakıp esas “Vakıf” manasını genişletelim.
***
Tarihimize baktığımız zaman ecdadımızın sayısız vakfetme işlemlerini ve kurduklarını izleriz.
Bunu ne için yapmak istemişler kendilerine ne fayda getireceğini düşünmüşler acaba?
Bugünkülerin yaşam içinde kendilerine sağlayacak fayda temini düşünüşünün aksine. “Bir kefen içinde dünyadan göçeceğini” yani yanında servet ve mülkiyetini götüremeyeceğini ama “Yüklüce ve devam edecek sevap kazanacağı”nı (bu günün maneviyat karşıtı entelektüel safsata diyebilseler bile) düşünen ve İslâm dini inancı içinde olan varlıklı kişilerin…
Dünyadaki insanlara ikrâm ve ihsânda bulunarak, âhırette sevâba kavuşmak istemi içinde yaptıkları Kurbet, yani Allah'a manevî yakınlığa sebep olan amel-i sâlih işlemi Yüce Yaradan’a inancı ve ibadet amacı yanında kıyamete kadar sevap kazanabilme düşüncesi ile yapımları olmuştur.
Bıraktıkları veya yaptıkları camiler, medreseler, okullar, hastaneler, yetimhaneler, güçsüzleri koruma yurtları, kervansaraylar, tersaneler, yollar, köprüler, hanlar, hamamlar, aş evleri, misafirhaneler, köylerde bile dışarıdan gelen yolcular için misafir odaları vb. sosyal hizmet istifadesi gibi…
Ecdadımız sadece bu hayırlı işleri yapmakla kalmamış. Onları ayakta tutacak, devamlarını sağlayacak, harap olup yıkılmalarını önleyecek tedbirleri de almışlardır. Kısacası bunların idamesini devlete bile bırakmayıp kendi kavurması ile kavrulmasını temin etmişlerdir.
Bu suretle muazzam bir evkaf müessesesi doğmuştur. Vakıflar, sevgili peygamberimiz(SAV) ve ashabı kiram’ın fiilleriyle vücut bulmuştur.
Başlayan ve hayır kurumları diyebileceğimiz bu işlemlere, atalarımız da önem verip bu manevi mirasa sahip çıkmalarıyla günümüze kadar uzanabilenler olmuştur.
***
Günümüze kadar uzanabilme dedim. Hepimiz izlemiş, görmüş ve bilgilenmiş olduğumuz gibi..
Atalarımızın görüş ve tutumlarını devam ettiremediğimiz bu yerlerin. Bakımsızlıktan viran olmaları, yol, imar, bina vb. yapılışları veya çeşitli şahsi emeller yüzünden yerle yeksanlıkları ile yaklaşık % 90’nı kaybolmuş durumda.
Kaybolanlar bir tarafa. Ayak ta kalan “Vakıf” edilen yerler nasıl ki?
İslâm dininde kesin hükmü ve sevgili peygamberimizin(SAV) belirtmesi olarak “Vakıf olan yerlerin alınıp satılması. Onların ortadan kaldırılmasına sebep olunması ile büyük günaha girileceği cennet yüzü görülemeyeceği” ikazını…
Osmanlı devrinde “Evkaf” Cumhuriyet devrinde “Vakıflar” ile adlandırdığımız kuruluşun gelir temin etme (vakfedilen yerden ziyade herhalde bu kuruluşta bulunanların gideri için olsa da gerek(!) düşüncesi ile satışa çıkardığını halen de devam ettiği için bilmekteyizdir.
Bırakın inanç ve maneviyatı olmayanları. Olmuşluk içinde olanların bile vicdanlarına kulak vermeyip, menfaat olunca hissetmeyip kaparcasına alış satış yapmalar ile de…
O yerlerin hizmet görememesi veya kapanmasına sebebiyet verdirmiş olmadık mı?
***
Hafta içinde neler söyleyeceğiz? “Efendim işte falan tarihi eseri restore ettik hatta hizmete koyduk… Şu kadar ödeme yaptık…” Falan filan…
İyide restore yaptığınızı belirterek övündüğünüz o yerler acaba dünkü amacı olan bedelsiz yemek veya ikamet etme yerleri olarak da aynen devam edebiliyor mu?
Yoksa birilerinin kira ile tutması ile onun cebine mi çalışıyor? Yani sosyal hizmet mi yoksa kazanç yolu mu oldular?
***
Sorumuzu burada noktalayıp gelecek yazıda bu hususlar yanında günümüzün “Vakıf Kuruşları”nı gelecek yazımda irdeleriz inşallah.
Sağlık ve esenlik içinde yaşam dileğimle…