Son 10 yılda Konya müthiş değişimler yaşadı.
Yaşanan bu değişim fiziki bir değişim değil.
Yaşanan değişim şehrin insanının iç dünyasını, vicdanını ve daha çok sosyal ve kültürel yanını değiştiren bir değişim oldu.
Konya 10 sene öncesinde bu günkü pozisyonundan ve durumundan çok daha iyi yerde idi.
Bırakın Türkiye’yi dünyanın neresinde olursa olsun bir haksızlık, bir zulüm olduğunda ilk ses veren yer Konya olurdu, Konyalı olurdu.
Bosna’da böyle oldu.
Çeçenistan’da böyle oldu.
Afganistan’da böyle oldu.
Filistin’de böyle oldu.
Şimdiki gençlerin adını bile bilmedikleri, hatırlamadıkları Keşmir ve Moro için bile Konyalılar böyle idi.
Konya o dönemlerde, yıllarda tabir caiz ise cıvıl cıvıldı.
Sonra garip bir sam yeli esti sanki Konya üzerinde.
Sonra bir şeyler tersine döndü döndürüldü.
Bir takım değişimler göründü Konya’mızda. Adı muhafazakâr olan değişimler. Tek parti iktidarının rehavetiyle gelen değişimler.
O değişimler öylesine değiştirdi ki insanları, Filistin için Kayalı Park’ta kurulan standlar ilgisiz kaldı.
Her hafta Kayalı Park’ta başörtüsü platformu tarafından düzenlenen eylemlerin sayısı yüzlerle ifade edilmesine rağmen, katılan insan sayısı iki elin parmakları ile sayılır oldu.
Zulme uğrayan insanların coğrafyası değiştikçe ve zulme uğrayan insanların sayısı arttıkça zulme karşı duruş gösteren insan sayısında azalma had seviyeye ulaşır oldu.
Konyalılar son yıllarda sadece bu konularda mı sessiz kalmaktadır?
Kur’an-ı Kerim’e yapılan saldırılar karşısında da sessiz kalınmıştır.
Kur’an-ı Kerim ayetlerinin tarihselliği hezeyanına karşı da ses seda çıkmamıştır.
İster uzak ister yakın olsun din kardeşlerimize, komşularımıza yapılan zulümler karşısında kimselerin gıkı çıkmaz olmuştur.
İslam’ın itikadî sahasından amelî konularına kadar hemen her konuda ve her seviyede özellikle din adamı kisvesi altındaki kişiler tarafından yeni bir din, yeni bir İslam anlayışı oluşturma iddiasıyla korkunç bir tahrip ve tahrif faaliyeti yürütülmekte olmasına karşın yine Konya’dan, Konyalıdan ses seda çıkmamıştır.
Olayı tam olarak görebilmek amacıyla şöyle bir adım geri çekilerek Konya’ya, Konyalıya bakınca Ehl-i Sünnet itikadının kalelerinden biri olarak kabul edilen Konya’da Konyalıların son 10 yılda maruz kaldığı en tehlikeli akımın maalesef Konformizm, Modernizm ve Kariyerizm olduğu görülmektedir.
Eski günlerden eskilerden bahsetmeyi ideolojik takılmak olarak gören bu yeni tip insanların yükselen trendi veya yeni ideolojisi Konformizm, Modernizm ve Kariyerizm olunca değişen sadece dünya görüşleri olmuyor. Dünya görüşlerinden çok daha büyük oranda dini hassasiyetleri de değişikliğe uğramaktan geri kalmıyor.
Hal böyle olunca da Konyalılar 21 Nisan 1938'de Muhammed İkbal’in vefat ettiğini hatırlamadıkları gibi, daha dün denebilecek bir tarihte 1996 yılının 20 Nisan’ında düzenlenen bir hava operasyonda hayatını kaybeden Çeçenistan Devlet Başkanı Cevher Dudayev’i bile hatırlamaz oluveriyorlar.
Eskiye özlem olarak değilse bile bu şehrin kurutulmaya çalışılan hayat damarlarını tekrar harekete geçirmek adına bu zamanelere söylenecek sözümüz şu olmalı:
Rahat ve ısıtılmış konforlu makam odalarında, araç koltuklarında keyif çattıktan sonra akşamları bazen nargile, bazen tavla, bazen arabaşı, bazen da çiğ köfte sohbetleri yapmak çevremizdeki zalimleri ve zulümlerini görmezlikten gelmeye sebep olmamalı.
Ortak akıl, ortak çözüm bu sessizlik olmasa gerek.
Bu şehrin meydanlarına yüreğini koymuş insanlar olmalı şehirde.
Yaşanan bu değişim fiziki bir değişim değil.
Yaşanan değişim şehrin insanının iç dünyasını, vicdanını ve daha çok sosyal ve kültürel yanını değiştiren bir değişim oldu.
Konya 10 sene öncesinde bu günkü pozisyonundan ve durumundan çok daha iyi yerde idi.
Bırakın Türkiye’yi dünyanın neresinde olursa olsun bir haksızlık, bir zulüm olduğunda ilk ses veren yer Konya olurdu, Konyalı olurdu.
Bosna’da böyle oldu.
Çeçenistan’da böyle oldu.
Afganistan’da böyle oldu.
Filistin’de böyle oldu.
Şimdiki gençlerin adını bile bilmedikleri, hatırlamadıkları Keşmir ve Moro için bile Konyalılar böyle idi.
Konya o dönemlerde, yıllarda tabir caiz ise cıvıl cıvıldı.
Sonra garip bir sam yeli esti sanki Konya üzerinde.
Sonra bir şeyler tersine döndü döndürüldü.
Bir takım değişimler göründü Konya’mızda. Adı muhafazakâr olan değişimler. Tek parti iktidarının rehavetiyle gelen değişimler.
O değişimler öylesine değiştirdi ki insanları, Filistin için Kayalı Park’ta kurulan standlar ilgisiz kaldı.
Her hafta Kayalı Park’ta başörtüsü platformu tarafından düzenlenen eylemlerin sayısı yüzlerle ifade edilmesine rağmen, katılan insan sayısı iki elin parmakları ile sayılır oldu.
Zulme uğrayan insanların coğrafyası değiştikçe ve zulme uğrayan insanların sayısı arttıkça zulme karşı duruş gösteren insan sayısında azalma had seviyeye ulaşır oldu.
Konyalılar son yıllarda sadece bu konularda mı sessiz kalmaktadır?
Kur’an-ı Kerim’e yapılan saldırılar karşısında da sessiz kalınmıştır.
Kur’an-ı Kerim ayetlerinin tarihselliği hezeyanına karşı da ses seda çıkmamıştır.
İster uzak ister yakın olsun din kardeşlerimize, komşularımıza yapılan zulümler karşısında kimselerin gıkı çıkmaz olmuştur.
İslam’ın itikadî sahasından amelî konularına kadar hemen her konuda ve her seviyede özellikle din adamı kisvesi altındaki kişiler tarafından yeni bir din, yeni bir İslam anlayışı oluşturma iddiasıyla korkunç bir tahrip ve tahrif faaliyeti yürütülmekte olmasına karşın yine Konya’dan, Konyalıdan ses seda çıkmamıştır.
Olayı tam olarak görebilmek amacıyla şöyle bir adım geri çekilerek Konya’ya, Konyalıya bakınca Ehl-i Sünnet itikadının kalelerinden biri olarak kabul edilen Konya’da Konyalıların son 10 yılda maruz kaldığı en tehlikeli akımın maalesef Konformizm, Modernizm ve Kariyerizm olduğu görülmektedir.
Eski günlerden eskilerden bahsetmeyi ideolojik takılmak olarak gören bu yeni tip insanların yükselen trendi veya yeni ideolojisi Konformizm, Modernizm ve Kariyerizm olunca değişen sadece dünya görüşleri olmuyor. Dünya görüşlerinden çok daha büyük oranda dini hassasiyetleri de değişikliğe uğramaktan geri kalmıyor.
Hal böyle olunca da Konyalılar 21 Nisan 1938'de Muhammed İkbal’in vefat ettiğini hatırlamadıkları gibi, daha dün denebilecek bir tarihte 1996 yılının 20 Nisan’ında düzenlenen bir hava operasyonda hayatını kaybeden Çeçenistan Devlet Başkanı Cevher Dudayev’i bile hatırlamaz oluveriyorlar.
Eskiye özlem olarak değilse bile bu şehrin kurutulmaya çalışılan hayat damarlarını tekrar harekete geçirmek adına bu zamanelere söylenecek sözümüz şu olmalı:
Rahat ve ısıtılmış konforlu makam odalarında, araç koltuklarında keyif çattıktan sonra akşamları bazen nargile, bazen tavla, bazen arabaşı, bazen da çiğ köfte sohbetleri yapmak çevremizdeki zalimleri ve zulümlerini görmezlikten gelmeye sebep olmamalı.
Ortak akıl, ortak çözüm bu sessizlik olmasa gerek.
Bu şehrin meydanlarına yüreğini koymuş insanlar olmalı şehirde.