Böylesine bir felsefenin ürünü olarak da hiçbir ölçü tanımayan nice şeyler çıkıyor karşımıza. Eskiden ufak-tefek reklâmlar bilirdik belki de. Ya şimdi? Adına “bilbord” dedikleri o ilan tahtaları ya da neredeyse film gibi karşımıza dikilen o kocaman sahneler… Onlarda gözlerimize hücum eden gûya reklâmlar… Keşke doğru-dürüst, ahlâkî ve gerçekçi olsa… Ne acıdır ki içlerinde bizi bizden alan, bizi benliğimizden uzak diyarlara taşıyan nice acayip görüntüler çıkıyor karşımıza. Gerçekten uyanıyoruz bu resim ya da görüntülerden.
“Para kazanmak” adına bütün erdemleri ayaklar altına almak ne kadar acı bir şey! En saklı değerlerimizi çiğnemek… İnsanı, aileyi ve toplumu ayakta tutan edeb ve hayâyı ayaklar altına almak… Aah insanımız, ah bizler! Bizi yaratan, bizi yaşatan ve bizi öldürüp de huzurunda hesaba çekecek olan Rabbimize karşı nasıl da nankörlük yapıyoruz.
Bu işin resmî prosedürünü çok bilmem ama bunların da bir sorumlusu olmalı değil mi? Bu işin bir sansürü olmaz mı, yok mu Allah aşkına? Allah’ın yasak kıldığı bir şeyi bütün insanların işlemesine sebep olan insanlar ya da kurumlar bunun hesabını nasıl verecekler acaba? “Gözlerinizle harama bakmayın” diye emreden yüce Allah’ın hükmü ne olacak?
Bu vatan uğruna nice fedakârlıklara katlanan analar geliyor aklımıza. Kara Fatmalar, Nine Hatunlar!.. Mermilerin yağmurdan ıslanmaması için yavrusunun örtüsünü alıp örterek, onları salimen cepheye taşıyan bacılar geliyor hafızamıza. Aman ırzımız ayaklar altına alınmasın diyen bir ananın örtüsü alınınca kurşun sıkan Sütçü İmamlar nice sitemler ediyor bizlere. Gelip bir görseler halimizi!..
Evet, biraz şuur ve iz’an sahibi olalım. Neler yapılması gerekiyor, kendimize soralım. Yetkililere ya da firmalara ulaşalım. Gerekirse onları boykot edelim. Ne dersiniz?
Kimdir yetkililer? Yok mudur bu konuda yapabileceği belediye ya da başka kurumların? Ne olur duyun sesimizi!