Vezirlerden biri tebdili kıyafet gezerken, çok güzel bir Çingene kızına vurulmuş... Yemeden içmeden kesilmiş, neşesi, sevinci kaybolmuş gitmiş…
Kalede durumu yakınlarına anlatmış... Yardımcılarından biri, hemen kızı istemeye karar vermiş vezirine...
***
Almış adamlarını, kız istemeye gitmiş...
Kızın babası;
“Benim vezire verilecek kızım yok…” deyip tersyüz etmiş heyeti...
Herkes şaşkın... Bu kez daha hatırlı adamlar girmiş araya...
Çingene Nuh diyor, peygamber demiyor…
Gonya tabiriyle;
“Yükünü göge kayıyor..” inadından bir türlü vazgeçmiyor, vermiyor kızı...
Bu kez vezirin, en sert komutanlarından biri dünürcü gitmek için ısrar etmiş... Vezir itiraz etse de almış adamlarını, gitmiş kızın evine...
***
Adamlar, daha kapıdan girer girmez, girişmişler kızın babasına... Allah ne verdiyse, “Yin mi? Yimen mi?..” Bir temiz dayak atmışlar Çingene’ye...
***
Çingene feryat ediyor;
“Aman lala paşam, ne olur vurma!
Komutan;
“Sen kim oluyorsun da, vezirimize kız vermiyorsun?”
***
Adam Gonya deyimi ile “Pirli-pirişan..” adeta meleyerek cevap veriyor;
“Aman paşam, böyle usulüne göre isteyen oldu da vermedik mi?”
***
Dış politikada usulü çoktan kaçırdık…
Dün Irak Merkezi Yönetiminin Başbakanı İbadi’ye;
“Sen kimsin, bizim muhatabımız olamazsın, yok hükmündesin..” diyeli, bir yıl olmadı…
Bugün Dış İşleri Bakanımız Kuzey Irak referandum kriziyle alakalı;
“Merkezi hükumetin Başbakanı ne diyorsa onu yapacağız, öncelikli olarak onların adımlarını takip edeceğiz...” diyoruz…
***
“Bölgemize Kuzey Irak referandumu ‘hançer’ saplamıştır bu bir ihanettir..” diyoruz ama Türkiye’ye meydan okuyan, Barzani’yi ;
“Bu yanlıştan mutlaka dönecekler, her şey için çok geç değil..” tesellisiyle vananın başında usulüne uygun yaptırım yapmadan bekliyoruz…
Vurun, kırın demiyoruz ama Allah aşkına usulüne uygun ‘dik durun’ diyoruz…