Bundan önceki yazımızda, bir derginin üniversitelerde tarih bölümlerinde eğitim ve öğretimin yeterli olup olmadığı meselesini sayfalarına taşıması sebebiyle bütün soysal bilimlerde eğitim meselesi üzerinde durmuş ve zayıf bir dille yapılan eğitimin bütün bölümlerde yeterli olamayacağını anlatmaya çalışmıştım. Tabiatıyla bu husus tarih bölümleri için de geçerlidir.
Ayrıca sosyal bilimler içerisinde tarih eğitimi, daha geniş ve daha önemli bir bölümdür. Kaynaklara ulaşılması bakımından da büyük farklılık arz eder.
Dergide bir akademisyen Osmanlıcayı kastederek, yirmi yaşından sonra yeni bir alfabenin öğrenilmesinin zorluğu üzerinde duruyor ve tarih hocalarının ayrıca Arapça ve Farsça bilmesi gerektiğini vurguluyordu.
Gerçekten az çok Arapça ve Farsça bilmeden, kelime ve cümle yapısına vâkıf olmadan mükemmel bir Osmanlıcaya sahip olmak mümkün değildir. Bu sebeple tarih bölümlerine gelen öğrencilerin az çok Osmanlıca bilmelerinde büyük fayda vardı.
Öğrencilere verilen tez çalışmalarında, yeterli Osmanlıca bilgisine sahip olamadıklarından öğrenciler tezlerini, başkalarına yazdırmak mecburiyetinde kalıyorlar, Günümüzde Rampalı Çarşı'da bu işler için bir sektör oluştu. Bunun önüne geçmek için Osmanlıca eğitimi, orta ve liselerde başlatılmalıdır. Ayrıca derslerin bir bölümü tatbiki olmalıdır. Aşağıda bu konu üzerinde de ayrıca duracağım.
Bir akademisyen, eskiden tarih bölümlerinde öğrenci azdı ve öğrenciler bu bölüme isteyerek geliyorlardı. Bir de bölümlerde çok iyi yetişmiş hocalar vardı, vurgusunu yapıyor. Bu düşünceye de katılmamak mümkün değildir. Eğer tarih bölümleri için mükemmel hocalar yetiştiremezsek bu bölümlerde kaliteli bir eğitim vermek mümkün olur mu?
İyi bir tarih eğitimi ve halkla ilişkiler sadece öğrencilerde değil toplumda da tarih şuurunun oluşmasını sağlar. Toplumda tarih şuurunun olmamasının bize faturası çok ağır oldu.
Geçenlerde bir arkadaşla 1890’lı yıllarla 1930’lu yılların Konya fotoğraflarını inceliyorduk. Konya’da tarihî doku diye bir şey bırakmamışlar. Konya bir değil birkaç kabuk değiştirmiş. Yöneticiler yol ve meydan açacağız, yeşil alan yapacağız diye nice tarihî eserleri yok ekmişler. Bunun bir tek sebebi var oda; tarih şuurunun olmamasıdır.
Düşünebiliyor musunuz, Ulvi Sultan Türbesi ve Mescidi yol, Şerefeddin Türbesi de yeşil alan açma bahanesiyle aynı yıl yıktırılmıştır. Nalıncı Baba Türbesi de öyle… Avuç içi kadar yer, yeşil alan olmasa ne olurdu? Bu yıkımlar tarihî şuur yokluğunun ve tekke, türbe düşmanlığının bir sonucudur. Ben, camiye bitişik Şeyh Şerefeddin Türbesi’nin yıkılmasını adamların boynuzuna dokunduğu için yıktırdılar diyorum.
Üniversiteler günümüzde kısmen halktan kopuk bir hale geldi, eskiden böyle değildi. En meşhur hocaların gazete ve dergilerde sütunları olur, buradan halkı ve gençleri bilgilendirirler, toplumda kamuoyu oluştururlardı.. Şimdi bunları görmek mümkün değil.
Eğitimde büyük yanlışlar yapıldı. Osmanlı’da 4-5 yaşlarında başlayan eğitim, Cumhuriyetle birlikte 7-8’lere yükseltildi. Batı, asırlar sonra bunun farkına vardı. İlköğretim öncesi eğitimi başlattı. Bizde de “altı yaş çok geç” sloganları ile bunun önemine dikkat çekilmeye başlandı. İlkokuldan üniversiteye kadar her kademede hep değişiklikler öğrenci lehine yapıldı. Kalite ise hep ihmal ve göz ardı edildi. Şu tost yeme alışkanlığı gençliği sağlığından ettiği gibi, test imtihanları da ifade güçlerini âdeta dumura uğrattı. Sözel-sayısal ayrımı meselesinde de çok öğrenciden duyduk; “biz sayısalcıyız, sözeli beceremiyoruz” diyorlar. Eskiden en meşhur yazarlar fenciler arasından çıkardı. Bu işlerde bir terslik yok mu?
Bu konularda söylenecek çok şey var. Günlerce yazmak lazım.
Sayın rektörlerimizin dikkatine sunmak isterim.
Konya bir başkent, tarih ve kültür merkezi, üniversitelerin bilhassa tarih ve sanat tarihi bölümlerine tatbikî şehir dersleri konmalıdır. Bunun büyük fayda sağlayacağını düşünüyorum. Öğrenci nereli olursa olsun okuyacağı şehir dersleri ile şehir alt yapısı ve tarihi hakkında bilgi sahibi olur. Görev yaptığı yerlerde bunun faydasını görür. Ayrıca tarih şuuru teşekkül eder. Çünkü Türk-İslam şehirleri hep biri birine benzer. Bir Suriye gezisinde Halep’e girdiğimizde, 50-60 yıl önceki Konya’ya gelmiş zannettim kendimi.