Bu başlığı gören okurlarım, “herkesin üniversite me’zunu olması mümkün müdür?” diyecekler ve en azından bunun için mekân, zamana ve imkâna ihtiyaç olacaktır, diye ekleyeceklerdir. Bu üniversite, bizim bildiğimiz üniversite değildir ve bunun için gereken şey de mekân, zaman ve imkân değil iman, ihlâs ve fedakârlıktır.
Bu sözlerimle sizlere Müslümanlığın kademelerini tarif etmeye çalıştım. Her şeyde olduğu gibi Müslümanlıkta da kademeler vardır. Bu ifademizi daha iyi anlayabilmek için Asr’ı saadete bakmak yeterli olacaktır.
İlkokulla başlayarak Üniversite sona kadar devam eden eğitimin kademeleri…
Siz hangi kademesiniz?
Peygamberimize nübüvvet (peygamberlik) görevi Mekke’de verildi. İlk Müslümanlar Dar’ül Erkam (Erkam’ın evi) da toplanır orada İslamı öğrenmeye çalışırlardı. O dönemde inzal olan ayetler hep iman esasları üzerine idi. Allah’ın varlığı ve birliği, kudret ve kuvveti, melekler, cennet ve cehennem, Peygamberler gibi… Bu ayetlere Mekkî ayetler denmektedir.
İkinci dönem yine Mekke’de devam etti. Bu dönemin özellikleri Müslümanların karşılaştıkları nefislerine hoş gelen bir takın olaylara karşı direnmeleri ve nefislerini terbiye etmeleri ile Münafıkların yaptıkları zulümlere karşı dayanma ve direnme hareketleridir.
Bu dönem Müslümanların imtihan dönemidir ve zorluklar karşısında çelikleşme ve bilenme dönemidir. “Ben Müslüman’ım” diyen bir insan bu inancında ne kadar samimidir? Gerçekte Allah’a malum olan bu husus, bizim de kendimizi tanımamıza sebep olmaktadır.
Üçüncü dönem fedakârlıkların başlaması dönemidir ki bu Hicretle başlamaktadır. Evini, yurdunu, malını, mülkünü, sevdiklerini, Allah için terk edebilme dönemidir. Mekke’de varlıklı bir insan, Medine’ye hicret edince beş parasız ve fakir durumuna düşmüştür.
Bu arada ayetlerin şekli de değişmiş ve adına Medeni ayetler dediğimiz, bir devletin kurulması ve adaletle devam edebilmesi için ekonomik, siyasi, hukuki, ahlaki, ilmi ayetler yani “ahkâm ayetleri” inmeye başlamıştır.
İslamın canı olan Cihad bu dönemde farz kılınmıştır. Cihadın ilk hareketi, “biatla” başlar. Peygamberimizin nübüvvet vasfında (özelliği) başka bir diğer vasfı da imamet, reislik, başkanlık, devlet başkanlığı vasfıdır. Müslümanlar bu vasfı kabul ettiklerini göstermek için 1. Akabe ve 2. Akabe biatlerini yapmışlar, Mekke’nin fethi esnasında “Rıdvan biati” diye anılan biati gerçekleştirmişlerdir.
Düşmanla mukatele (savaş), Bedir harbiyle başladı. Dikkat edilecek olursa Cihat çok geniş manasıyla “Allah’ın adını (hükmünü) yeryüzüne yaymak” olduğu halde savaş (mukatele) lüzum görüldüğü zamanlar yapıldı. Arkasında Uhud harbi, Hendek harbi gibi…
Harpler, Müslümanların davasında çelikleşmelerini sağlamış, onların en kıymetli varlığı olan canını bile bu uğurda verebileceklerinin fedakârlığını gösteren olaylardır. Harplerin sonunda aldıkları unvan ya şehitliktir veya gazilik olacaktır.
Bütün bu safhaları, zamanımızın okullarına benzetirsek, ilkokula başlamayı yeni Müslüman olmaya, Dar’ül Erkamda bulunmaya ilkokul öğrenimini devam etmeye…
Mekke ortamında karşılaşılan nefse cazip gelen (Arap kızlarının ayaklarında halhallerle yürümeleri- Kumar ile bir anda zengin olunmayı- kadeh tokuşturarak içki içmeyi- cengi (dansöz) kızları oynatmayı- zina etmeyi) ve müşriklerin işkencelerine dayanmayı Ortaokul tahsiline… Hicret ederek fedakârlık sınavını kazanmayı lise öğrenimine… Biat etmeyi, Üniversiteye girmeye benzetebiliriz.
Hemen ifade etmeliyim ki biat işin henüz başıdır ve sadece söz vermedir. Cihad etmek ve gerektiğinde kumandanın emri ile mukatelede etmek, biatla verilen sözün tutulmasıdır. Söz vermişsin ama tutmamışsın. Allah vermesin bu imtihanın kaybedilmesidir. İmtihanı kazanabilmek için verdiğin sözü tutacaksın, cihad için malını ve canını terk edeceksin.
Onun için Kur’an-ı Kerimde nerede bir cihad ayeti gelmişse hemen arkasında “bi emvaliküm ve en fisüküm” buyrulmakta ve “mal ve canın bu uğurda verilmesi” gerektiği vurgulanmaktadır.
Bu maneviyat üniversitesi diploması size ya “Bu Müslüman, Gazi’dir” diye verilir veya “Şehittir, hesapsız cennete girmeye hak kazanmıştır” diye verilir.
Burada dikkat edilecek husus, Müslüman’ın Allah rızası için çalışmasıdır. Yeryüzünde Allah’ın hükmünün uygulanması demek, bütün dünyada kurulan ahlaksız, kapitalist ve sömürücü düzenlerin yerine “Adil düzen”in kurulması, Adaletin geri getirilmesi, soygun ve sömürünün sona erdirilmesi, ahlaksızlıkların yerine üstün ahlak kurallarını ikamesidir.
Zamanımızda “Ben Müslüman’ım” diyenlerin durumlarına baktığımızda hemen hepsinin ilkokul seviyesinde ki çocuk durumunda olduğu görülmektedir.
Ya adam, inandım der orada kalır veya iman der okur okur gene imanı okur. Eskilerin dedikleri gibi “Benim oğlum bina okur, döner döner gene okur.” Ortaokula gitmenin gayretini bile gösteremez. Hele üniversite mezunu olmak, aklının ucundan bile geçmez. Müslümanlığı sadece kitap okumak, namaz kılmak, oruç tutmak, hac ve umreye gitmek zanneder.
Hele, “Ben Müslüman’ım” dediği halde, sömürü ve soygun düzenine omuz veren, ona destek olan insanların ise yarın yakalarını nasıl kurtaracaklarını ben bilmiyorum. Bu soruyu kendilerine yakın bildikleri bir hoca efendiye sorsunlar, belki o bilir…