Ümmeti Muhammed’in hâli hakikaten içler acısı. Dünya gündeminde Suriye için yapılan toplantılar ülkenin yaralarına derman olabilecek mi? Halkının üstüne bombalar yağdıran bir devlet başkanı ne kadar daha meşruiyetini devam ettirebilir? Âdeta kör dövüşüne dönen bu savaşta en âdi işkencelerle insan onurunun çiğnenmesi vahşetin bir göstergesi ve tüm ülkeler bu vahşete sâdece seyirci.. Acaba ne yapsalar da bu vahşetin devâmını sağlasalar görüşündeler neredeyse.. Bu nasıl bir dünya! Suriye’deki savaş gerçekten de bazı devlet büyüklerinin söylediği gibi tam da insanlığın bittiği yerde…
Meseleye her ülke kendi fikri perspektifiyle bakıyor. Örneğin İran, kendi mezhebî taassubuyla, geleneksel düşünce yapısıyla tarih boyunca diğer İslam ülkeleriyle hep ayrı tarafta durmuştur. Bugünde mezhepsel çıkarları hasebiyle halkını katleden bir devlet başkanıyla ayni görüşü benimsemekte ve orada katledilen (geçtim Müslümanları demeyi) insanları, yapılan işkenceleri görmezden gelebilmekte. Hadi Rusya’ya, Çin’e ve diğer ülkelere olabilir diyelim onların insanlık anlayışını geçmişte Bosna savaşında gördük. Ama İran ve diğer İslam ülkelerinin Suriye konusunda takındıkları tavır içimizi burkuyor ve bizleri kahrediyor.
Arap Baharı diye ortaya çıkan ülkelerin hali de ayrı bir üzüntü konusu. Birer sömürge hâline gelen, kendi imkanlarını değerlendirememenin ağır bedellerini ödeyerek fakirleşen mağdur ve mazlum ülke halkları güya despot idarecilerden kurtulup iyi günlere kavuşmak hayalinde idiler. Ama buna dünya müsâde etmedi. Tunus, Ürdün, Yemen, Libya ve Mısır’daki demokrasi için icra edilen devrim hareketleri arkasında binlerce ölü ve yaralı bıraktı. Suriye ise mâlum. Irak bölünmenin eşiğinde! Afganistan, Pakistan ve Afrika’da daha pek çok İslam ülkesi fakirliğin pençesinden kurtulmuş değil. Malezya ve Endonezya üzerindeki sömürü zihniyetini henüz atmış değil. Suudi Arabistan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri ve diğer körfez ülkeleri saltanatlarının her ne olursa olsun devamı isteğindeler.
Bu arada dünya istihbaratlarının ortaya çıkardığı, sıkıştıklarında piyasaya sürdükleri ‘El-Kâide’ adlı terörist örgüt, çok çeşitli ülkelerde tüm şer güçler tarafından devamlı ülkeleri karıştırmakta ve Müslümanların imajını zedelemekte. Hatta son günlerde başarısıyla dünyanın dikkatlerini üstüne çeken Türkiye’yi de bu kirli senaryonun içine çekmek için elden ne gelirse yapılıyor. Bu örgüt gücünü nereden alıyor ki, Suriye’deki dengeleri değiştirebiliyor, Irak’ta şehirleri ele geçirerek ülkeyi bölünme aşamasına getirebiliyor? Bugün hemen hemen bütün İslam ülkelerinde terör fâliyetleri eksik olmuyor ve çoğunda da adres olarak ‘El-Kâide’ gösteriliyor.
Ne zaman Türkiye ile Mısır fikir birliği yapsa dünya bundan rahatsızlık duyuyor ve arka planda gereken yapılıyor. Kısa süre önce askeri bir darbe ile devrilen Mısır Devlet Başkanı Mursi ile Türkiye Ortadoğu’da güçlü bir ittifak oluşturabilirlerdi. Ama dünyanın tüm şer güçleri hızlı bir refleksle buna mâni oldular. Mısır’da zorâki oluşturulan halkına kurşunlar yağdırıp nerede Müslüman Kardeşler üyesi varsa hatta sempatizanı varıncaya kadar hepsini tutuklayarak hapse gönderen (Tabi orada da tıpkı Suriye’de olduğu gibi kim bilir ne işkenceler yapılıyordur bundan hiç bahsedemiyoruz) düzenin kahramanı Sisi’yle yine halkının katili Esed’in başta kalması dünyânın istediği ve arzuladığı bir durumdur.
Suriye’deki savaştan dolayı Türkiye hâricindeki farklı ülkelere sığınan mültecilerin mâruz kaldıkları acıklı haller, daha öncesinden Suriye’ye sığınan diğer mültecilerin açlıkla karşı karşıya kalmaları kimin umurunda? Açlıktan kedi kesip yiyen sonra da zehirlenen kardeşlerimizin vebâli de üzerimizde. İslam ülkelerindeki bu acı manzaralar bir Müslüman olarak doğrusu bizlerin içini kanatıyor. Maddi ve manevi gücün ehemmiyeti bir kez daha anlaşılmış oluyor. Müslümanlık değerlerinin önemsenmediği İslam ülkelerine birer ceza niteliğinde olan bu feci akibetler inananlara ders niteliği taşıyor. Evrensel insânî değerlerin içinin boşaltılması ise insanlığın geleceğinin bir uçuruma doğru sürüklendiğini gösteriyor. Allah Teâlâ sonumuzu hayretsin derken kutsal kitâbımız Kur’ân’ı Azûmuşşan’da Bakara sûresi 250 âyetiyle yazımızı bitirmek istiyoruz: “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır! Ayaklarımızı sarsılmaz kıl! Kâfir bir kavme karşı bize yardım et.”